"Aaaa. Hadi ama bugün 25.'ye ayağını burktun." dedim Maysilee'ye. Pislik, beceriksiz cadı. Son yürüyüş provalarını yapmıştık ama Maysilee hala daha yürüyemiyordu. Zaten neyi becerebiliyordu ki?
"Farkındayım ama 12'de böyle ayakkabılar giymiyoruz ne yazık ki." dedi.
Valla bu konuda haklı."Bak da azcık Delphi'den örnek al. Kız ne güzel yürüyor. Ay doğru ya sen eziktin." dedim dil çıkartarak. O da çok da fifi tarzında başını salladı.
"Bu provalar daha 40 saat süreceğe benziyor. Bari ben de ailemle dolu güzel rüyalarıma döneyim." dedim. Tam gideceğim sırada Maysilee beni yakaladı. "Bu kadar çabuk değil Haymitch. Burada oturup bekleyeceksin. Zaten yarım saat kaldı." dedi ve ben de oflayarak beklemeye başladım.
Yarım saat benim için zor geçti. Aklıma sürekli Leonis geliyordu ama Maysilee'nin ayağını burkması ve çıkardığı sesler gülmemi sağlıyordu. Özellikle de küfür ettiği bölümlerde kahkahamı zar zor bastırıyordum. Sonunda bitmek bilmeyen yarım saat de bitince hepimiz aşağıya indik.
At arabasına binip beklemeye başladık. Maysilee ile dalga geçmeye başlamadan önce ayağının iyi olup olmadığını sordum.. Ben şerefli bir dalga geçiciydim.
İyi olduğunu söyleyince de didişmeye başladık. Klasik bir Haymitch ve Maysilee tartışmasıydı işte.
Uzun süre didiştik. İçeri girdiğimizi fark ettiğimizde de yine delicesine el sallamaya başladık. Gerçekten kamerada iyi gözüküyorduk ama burada iyi olmak yetmiyordu. Müthiş olmak gerekiyordu. Gerçekten müthiş olanlar da vardı. Ve Capitol tarzı olanlar. Mesela mobilyacılıkta iyi olan 1. Mıntıka yılan dersiyle kaplı elbiseler giymişlerdi. Ve gerçek yılandan oluşan takılar vardı! Bence korkunç gözüküyorlardı ama burası Capitol. Onların neyi iyi bulacağını tahmin etmek her zaman zor oluyordu.
2. Mıntıka ne alakaysa güneşin doğumu nerdeyse birebir yansıtan çok hoş giysiler giymişlerdi. Hareket ettikçe de üstlerinden renkler yansıyordu. Şansımız gerçekten düşüktü.
Sonunda siyah tozlar uçuşmaya başladı. Hayal ettiğimden daha güzel gözüküyorduk. Ama sponsorların bizim gibi çelimsiz haraçlara para ödeyeceğini sanmıyordum. Yine şansımızı deneyecektik.. Hiç yoktan iyidir sonuçta.
Bütün siyah tozlar bitince bütün at arabalarının daire şeklinde dizilmelerini bekledik. Sonra da Başkan Snow konuşmasını yaptı.
50. Açlık Oyunları kutlu olsunla başlayan ve bıdı bıdı ile son alan konuşma boyunca izleyenlere bakıp gülümsemeye devam ettik. Arada kameralara da bakıp gülümsedim. Aileme, ben iyiyim beni merak etmeyin demek istiyordum. Benim hakkımda endişe duymak yerine kendi hayatlarına bakmalarını söylemek istiyordum. Ama tek yapabildiğim gülümsemekti.
Başkan Snow'un konuşması bittiğinde de bütün at arabaları tekrardan içeri girdiler ve en son biz girdiğimizde yere zıpladım ve Maysilee'ye inmesine yardım etmek için elimi uzattım. Şaşkınlıkla elimi tutup inerken sırıttım. "Kariyerlere kapak yapmaya çalışıyorum. Biz çok iyi anlaşıyoruz mesajı falan. Bozmasan ablacım."
Beraber Delphi ve Wade'in yanına gittiğimizde bütün stilistler de oradaydı. Flux omzumu sıvazlarken Nitya'da "Harikaydınız! Gözlerim bayram etti!" Gibi eski çağdan kalma cümlüler söylüyordu.
Sonunda yeniden asansöre bindik ve Wade oradayken ne ladar heyecanlandığından bahsederken 12. Kata geldik. Göz kamaştırıcı olmuştuk, ama en iyi değildik.
Gözümden uyku akıyordu. Uyumak istiyordum...
Bir anda hafif bir çığlıkla "Ayağıma basma Maysilee!" diye bağırdım. Lanet olası kız topuklu ayakkabı giymeyi bir türlü öğrenememişti. Her ne kadar sinirimi bozsa da aynı zamanda iyi bir arkadaştı. Birkaç gün içinde ölecektik ama yine de iyi anlaşıyorduk. Yani her ne kadar birbirimizi gıcık etsek de iyi anlaştığımızı düşünüyordum.
"Aman iyi be. Zaten beş gün sonra öleceksin. Sinir etme beni de öldürmeyeyim seni hee!"
"Bu ne kadar iç açıcı bir konuşma!" dedi Delphi. Çoğunlukla ağlıyordu ve pek konuştuğunu da görmüyordum. Bari son günlerinizi iyi geçirin, diye düşündüm. Eğlenin biraz değil mi yani? Her odada televizyon var gidin bir şeyler izleyin. Ya da gidin tırnak makasıyla intihar edin. Ne bileyim işte yapın bir şeyler, yaratıcı olun biraz.
Konuşmayı, daha doğrusu tartışmayı bıraktık ve odalarımza yöneldik. Odama girip televizyondan gökyüzü arka planını açtım. Sonra da yatağımdaki yastığı ve yorganı alıp televizyonun karşısında yere uzandım. Uyuyamadığımda hep böyle yapardım.
**
"Abi, bak bu yıldız babam. Ona iyi geceler dile. O bize her gece diliyor."
"Tamam Leonis." O'na birisi insanların ölünce gökyüzüne gittiğini ve yıldızlardan ailesini izlediğini söylemiş.
"Hadi abi, bana masal anlat."
"Of Leonis uyu artık!" diye bağırıyorum. Oysa bana yaklaşıp sarılıyor. Bense yanından kaçıyorum.
**
Şimdi olsa sarılır ve ona dünyanın en uzun masalını anlatırım. Ama orada değilim. Ve şunu biliyorum. Bir daha ona asla sarılamayacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
50. Açlık Oyunları ¤düzenleniyor¤
Fiksi Penggemar"Anne bak. Haymitch Amca'nın odasında ne buldum." Diyor küçük kız. Kendinden daha ufak olan kardeşiyle birlikte annesine doğru koşuyorlar. Annesine onlara merakla bakIyor. "Ne buldunuz Will?" Diyor annesine kızına eğilip. Kısının uzattığı ince def...