Katherin koridorun sessizliğini bölen adımlarla Annabel'in odasına giderken düşünceleri beyninin içinde yankılanıyor ve durdurulamaz bir şekilde çoğalıyordu.
Arthur oydu !
Ve o kendisini öpmüştü!Bu kesinlikle beklemediği bir şeydi.
Arthur onu öpmüştü!
Dokunuşunun tenindeki izi olduğu gibi duruyordu.
Elleri dudaklarına giderken aynada görse aptal diye nitelendirebileceği bir gülüş dudaklarına misafir oldu.
Hep hayal ettiği gibi ilk öpücüğünü Arthur'dan almıştı.
Bu düşünce onun kalbini gündoğumu gibi ısıtacak kadar güzeldi.Peki az önce olanlar ?
Tanrım , çok yakındılar,nefesini hala üzerinde hissediyor bu da içinde varlığını bile bilmediği duyguları uyandırıyordu ,ayrıca onu tekrar öpseydi Katherine heyecandan ölebilirdi. Çünkü bu sefer onun Arthur olduğunu bilerek hareket edecekti. Ama lanet adamın tek yaptığı onu uyarmak olmuştu.
Ne için?
Hah. Maira'ya hala toz konduramıyordu belliki.
İçinde sevinçle zıplayan çocuğun düşüşü nerdeyse kulaklarında yakılanmıştı.Ne dersin Kath ,belkide sen vazoyu devirmeseydin Arthur Maira'yı öpecekti.
Öper miydi? Hala ondan hoşlanıyor olabilir miydi? Maira'dan emindi - zira kollarını bir ahtapot gibi Arthur'a dolamasının başka bir açıklaması olamazdı - ama Arthur...
Hayır hayır böyle bir şey olamazdı. Olamazdı değil mi?Neden olmasın Kath? Senle öpüştü diye başka bir kızı öpemeyeceğini sana düşündüren ne ?
Iç sesi kendisine hiç yardımcı olmuyordu aksine bir düşmanmış gibi konuşuyordu ve kahretsinki haklıydı. Başkasını öpebilirdi ve Katherin'in tek bir söz bile söylemeye hakkı yoktu. Mavilerini başka kızların üzerinde gezdirebilir, kollarına başka kızları alabilidi.
Bu düşünceler içinde ,Annabel'in odasından içeri girdiğinde
Annabel'i , pencerenin önündeki koltukta gözlerini uzaklardaki bir yere kilitlemiş halde buldu. Arthur ile ilgili bütün düşünceleri kafasının derinlerinde kaybolmuş tamamen Annabel'e odaklanmıştı. Saçları kalbinin aynasıymış gibi dağınık bir topuzla ensesinde tutturulmuş ve bir kaç tutam topuzdan kurtularak yanaklarına dökülmüştü . Kendisininki gibi siyah ,kapalı elbisesiyle bile güzel olduğunu düşünüyordu Katherine. Fakat McQueen'in güneşi bugün solgundu, öyleki ışığı kendisini bile aydınlatamayacak kadar cılızdı. Ağlamıştı, gözyaşlarınının bir kısmı yanağında kuruyarak çenesine doğru bir yol oluşturmuş, bir kısmı ise kirpiklerinin ucunda ha düştü ha düşecekti.
Her zaman hassas ve kırılgan olan Annabel ,rüzgar değse unufak olacakmış gibiydi. Derin iç çekişi dağları yerinden oynatabilecekmiş gibi hisliydi ve henüz Katherin'in geldiğinden habersizdi.Geldiğini belli eden bir şekilde hafifçe öksürdü Katherine. Annabel dalgın duruyordu ve korkutmak istememişti hiç şüphesiz.
Kimin geldiğine bakmak için başını çeviren Annabel , kapının girişinde bekleyen arkadaşını gördüğünde sabahtan beri hiç bu kadar rahat hissetmemişti. Hiç bu kadar hafiflemiş... Yanında birilerinin olmasına öyle ihtiyacı vardı ki bunun farkına ancak Katherin'i görünce varabilmişti. . Arkadaşı bir iyilik meleği gibi yetişmişti sanki. Kuruyan denizleri yeniden dolmuş ve gözlerinden akmaya başlaması uzun sürmeyecek gibi duruyordu.En yakın arkadaşını yanında görmekten dolayı mutlu fakat böyle bir günü yaşamaktan ölesiye mutsuzdu. Çocukluğundan beri yanında olan can dostu gözlerinde samimi bir hüzünle kendisine bakıyordu üstelik. Ayağa kalkıp koşar adım arkadaşına sıkı bir şekilde sarıldığında Katherine de aynı şekilde karşılık verdi. Annabel düşündüğünden daha çok sarsılmıştı. Bunu görmekse Katherin'in hüznüne hüzün katıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşlerimin Kızıl Saçlı Kızı(Tamamlandı)
Ficción históricaArthur McQueen, geçmişinde kabusu olan kızın on yıl sonra hayali olacağını bilebilseydi kendisini öldürmeyi tercih ederdi hiç şüphesiz. " Senden nefret ediyorum Arthur McQueen. Senden ve içimde uyandırdığın duygulardan nefret ediyorum '' " Hayır...