Karşılaşma

24.5K 1.1K 103
                                    

Çalı hışırtılarıyla uykusundan sıçrayan Arthur elini kılıcına götürerek  gözlerini ve kulaklarını herhangi bir tehdide karşı açık tutuyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çalı hışırtılarıyla uykusundan sıçrayan Arthur elini kılıcına götürerek gözlerini ve kulaklarını herhangi bir tehdide karşı açık tutuyordu. Savaşlarda alışkanlık haline gelen bu davranış onu çokta derin olmayan uykularından uyandırmaya yetmişti.
Gözleriyle etrafı taradığı sırada sesi çıkaranın bir sincap olduğunu fark edip tuttuğu soluğunu büyük bir gürültü ile bıraktı.

Yağmur bütün gece dünyayı temizlemek ister gibi yağmış ve sonunda pes etmiş görünüyordu. Güneş her ne kadar orman sık ağaçlarla kaplı olsada galibiyetini belli edercesine ormanı aydınlatıyordu. Ama yinede tüm ihtişamına karşın iskoçya'nın soğuk ve ayazlı havasını bastıramamıştı. Buna rağmen doğa dünkü suskunluğundan sıyrılmış ve canlanmıştı. Bir kaç hayvan yuvalarından çıkmış yiyecek arama telaşındaydı.
Yerinden gerinerek doğruldu. Askerler hala uyuyordu. Ağız birliği etmişcesine horuldamalarına gözlerini devirdi. Saat daha erken olmalıydı . Yakınlarda bir göl olduğunu biliyordu ve göle girmek için gerçekten güzel bir zaman diye düşündü . Kılıcını alıp belindeki kınına yerleştirirken ayaklandı.

Ormanın temiz havasını içine çekmek iyi gelmiş zihni biraz önceki bulanıklığından kurtulmuştu. Ülkesi ingilterenin aksine doğayla iç içeydi. Ingilizlerin hiçbir şeye saygısı yoktu. Zavallı ağaçlar ellerinde can vermiş ve yeşil alanlar leydilerin centilmen beyefendilere kur yaptığı parklara dönüştürülmüştü. Pek gezme fırsatı olmamış olsa da öyle yerlere gidebilmesi için önce şuurunu kaybetmiş olması gerekiyordu.
Kafasını olumsuzca iki yana sallayarak o zamanların geride kaldığını kendisine hatırlattı ve ağaçlarda asılı kalan ufak yağmur damlaları kafasına ve geniş omuzlarına damlarken gölün yolunu tuttu.
Aradan çok zaman geçmemişti ki
göle yaklaştıkça melodik bir keltçe şarkı duyduğunu sandı. Şarkıdan çok bir ninniye benziyordu. Hatıralarında yer edinmiş, çocukluğundan kalma bir anıyı neredeyse gözlerinin önüne seren tanıdıklığa sahip bir ninniydi fakat nerden hatırladığına emin olamadı Arthur.

Ho-ro-ro, hi-ri-ri
Şafağa kadar uyu

Sen sus bebeğim
Baban bir şövalyeydi,
Annen de bir hanımefendi
İkisi de güzel ve zekiydi;
Ormanlar ve vadiler
Kuleden gördüğümüz,
Onların hepsi
Sana ait, küçük bebeğim.
Sus küçük bebeğim,
Baban bir şövalyeydi,
Sen sus bebeğim
Çok güzel ve zekisin.

Sonra sesin oldukça güzel olduğunu fark etti. Gerilen bedeni bunu anlamanın şaşkınlığıyla dikleşti. Bir kız mıydı? Kaşları istemsiz çatılırken bu kadar erken bir saatte bir kızın ormanda ne işi olabileceğini düşünüyordu.
Iyice yaklaştığında gölü kapatan çalılıkları elleriyle kenara çekti ve gördükleriyle sesli bir şekilde yutkunma gereği duydu. Göller ve perileri hakkında hikayelere inanmayacak kadar yetişkin olmasaydı -ki kesinlikle yetişkindi- onun bir peri olduğunu düşünebilirdi.
Kızıl saçları yer yer ıslanmış ve dolgun, süt beyazı göğüslerinin üzerine dökülmüştü. Güneş ışınları inatçı bir şekilde gölü ve suyla bir ahenk içinde yüzen kızı saklamak için sarmalamış fakat daha da kışkırtıcı göstermişti.
Bembeyaz teni pembe ve kırmızı karışımı dudakları hafif kalkık burnu ve çenesi ile ancak bir peri olabilirdi.
Göğüslerinin ucundaki kahve kısımlar ara ara suyun üstüne çıkıyor ve hayal gücüne yer bırakmayacak şekilde belli ediyordu kendini. Ağzından çıkan hoş tınılı ninni onu mistik bir varlıkmış gibi ilahileştiriyordu. Tanrının bir duası gibiydi genç kız ve şüphesiz Arthur'u kilise bağımlısı birine dönüştürebilirdi.
Gördüklerinin bir hayal olup olmadığını anlamak için bir adım atmaya çalışıyordu ki peri kızı yüzerek gölden çıktı.

Düşlerimin Kızıl Saçlı Kızı(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin