Yorgunluktan bacaklarım birbirine dolanırken pes etmedim. Yürüdüğüm yolda dik durmaya çalışarak elimdeki çarşıdan alınmış eşyaları halamın köhne evine başarıyla götürmek için çabaladım. Yolda ne kadar dik durmaya çalışsam da insanların bakışları ruhumun dikliğini belinden büküyordu. "Yine geymiş gırmızıları." Arkamdan çekinmeden söylenilen bu acı sözleri hak etmiş miydim cidden bunu hiç bir zaman bilemeyecektim. Köylü kadınları işte deyip geçemiyordum çünkü üç yıl öncesine kadar bende burada daimi bir yaşam sürüyordum. Taki üniversiteyi İstanbul da kazanana kadar. Babam hiç okutmak istemedi ama annemin beni emanet etmiş olduğu halam yalvardı yakardı ,buldu buluşturdu beni İstanbul topraklarına attı. İlk başlarda büyük şehrin vermiş olduğu korkudan dolayı yurdumdan çıkamasam da zamanla oralara alışmış burada zorluk çeker olmuştum resmi tatillerde. Hazırlık sınıfından sonra Psikoloji olan alanıma başlamak zincirlerimi daha da kırmıştı. Artık insanlarla konuşabiliyor,giyimlerine uyum sağlayabiliyor,onlar gibi aktif olup yaşamıma devam edebiliyordum. İkinci yılın ortalarına doğru Ediz ile tanışmak hayatımdaki tatmadığım duygulara kafamı kaldırıp bakmamı sağladı. Aşık olmuştum ilk defa. Ediz ile devam eden yaşamım gittikçe zorlaşıyordu. Onu görmeden duramıyordum,her dakika arasın istiyordum. Ediz biraz şımarık yapılı olsa da başarıya koşan ,hırslı bir erkekti ve sanırım onda beni cezbeden buydu. Ailesi çok varlıklı olmasına rağmen oda benim gibi devlet üniversitesinde okuyor aynı yaşam standartlarına uymaya çalışıyordu. Varlık içinde yokluk çekmeye çalışıyordu ama her zaman onu bizden üstün yapan ve yok olduğunu iddia eden imkanlara sahipti. Son model bir arabası yoktu mesela. Normal sıradan bir vatandaşın kredi çekip alabileceği türdendi ve kendi isteğiyle gösterişten uzak duran bir tipti. Tabi ki burs alan bana göre imkanı boldu ama herkesin yaşam standardına göre bir yokluğu vardı. Onuda anlıyordum. Devletten kredi aldığı için sanırım kendini babasının gölgesinde hissetmiyordu. Onun mutluluğuna bende ortak oluyordum. Açık konuşmak gerekirse onun zengin piçi olup aklı bacak arasında gezen bir tip olması beni ürkütürdü. Babasının parasını umursayan kimdi? Günün sonunda onun minicik evinde biralarımızı tokuştururken bizden zengini yoktu. Tek derdi iş bulup babasının ev kirasını ödemesini durdurmaktı ama derslerini riske edemediği için bu kadar yardımına sesini çıkarmıyordu. Ah birde arabasının deposunu doldurmalarına. Komik ve değişik bir insandı. Çevresinde çok insan sevmezdi ve onunla sadece huzur ,dinginlik yayılıyordu etrafınıza.
Bir yılı daha geride bırakıp ilişkimiz rayına oturmaya başladığında onunla birlikte oldum. Bilinçsizce. İki gencin ne kadar bilgili olursa olsun yapacağı şeylerdi bunlar. Yeniydi ve hormonlarım devamını istiyordu. Sadece o olsun istiyordum. Eşim ,arkadaşım,sırdaşım ,her şeyim Ediz olmuştu ve gün geçtikçe birbirimizin gizli geçitlerini, içine sıkıştığı duyguları,tabuları keşfetmek kendimi yaşadığım köyden uzaklaştırıyordu. Bir köylü sınıfından çıkmıştım ve şehirdeki insanların beni ezmemesi için etrafımda dönüp dolanıyordum kobay fareler gibi. Olaydan ve gerçeklerin kafama dank etmemesinden bir kaç gün önce Ediz in babası ziyaret etmişti onu ve gariplik öyle başlamıştı. Ediz babasının bana bakışlarından rahatsız olmuştu ve sürekli arıza çıkarır olmuştu. Ne olduğunu anlamak için hastalıklı derecede ona olan gururumu ayaklar altına alıyordum ve yalvarıyordum ne olduğunu anlatması için. Sonunda öğrenmiştim. Babasının benim için "Bir köylü kızı mı kendine layık görüyorsun? Eğer onu bırakmazsan onu geldiği yere geri tıkarım." dediğini öğrenmiştim. Bunu kavga anında söylemişti ama dedim ya aklım bedenimin yanından geçmiyordu o aralar. Benim köyüm neresi İstanbul neresi diye geçiriyordum içimden. Hatay -İstanbul hiçte yakın durmuyordu. Ona korkmamasını söyledikçe babasının gücünden bahsediyordu ve beni uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Kavgalarımız bir perşembe günü ebedi sona ulaştı. Halamdan gelen bir telefon bana Türkiye nin ne kadar küçük olduğunu benimse bir karınca kadar bile yer tutamadığımı kanıtlamıştı. "Kızım kaç ! Kaç köyde orospuya çıktı adın." diyordu halam. Nasıl olurdu? Hatay neresi? İstanbul neresi? "Ne diyorsun hala?" diye bilinçsizce konuştuğumda. "Kıyamet koptu burada. Baban İstanbul a geliyor kaçabildiğin kadar kaç." diye bağırıyordu. Panikle ne yapacağımı bilememiştim. İlk iş yurda dönüp eşyalarımı toparlayabildiğim kadar toplamıştım ve ne yapacağımı bilmez halde yollara düşmüştüm. Gözyaşlarım olanlara değil o kadar söylenmesine rağmen kulak asmamam ,aşkımı daha büyük gördüğüm için akıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRLİ
Fiksi UmumGözlerinde gördüğüm aşağılama ,dışlanmışlık ve kirli bedenime kurulan fanteziler içimde açılmayan kapılara bir kilit değil yüzlerce kilit vursa unutmamın imkanı yoktu. Tepetaklak bir hayatın KİRLİSİ bendim ve etrafımda dolanan sözde iffetli insanla...