Selam prenseslerim!
Medyada Taeyeon var ona iyi bakın^^
Geç de olsa bölüm yazdım! Tebrik edin beni ^^ Uzatmadan sizi yeni bölüme ışınlıyorum.
Keyifli okumalar!
###
"Aslında buraya şefin olarak gelmedim. Sadece Park Yoo Ra olarak geldim." Anlamayarak ona bakarken çay fincanını sehpaya bıraktı.
"Buraya bunun hakkında konuşmak için Baekhyun'un ablası olarak geldim."
Bir şefe bir de masaya koyduğu deftere bakarken, kafamda bir şeyleri oturtmaya çalışıyordum. Bildiğim kadarıyla Baekhyun'un ablası yoktu. Hem soy isimleri de farklı. Belki de üvey ablasıydı. Kendi çıkarımlarıma son verip gerçeği kaynağından öğrenmeyi seçtim.
"Şef ben hâlâ anlamıyorum. Bu defter ne ve nasıl onun ablasısın?" Bıkmış bir ifadeyle yüzüme baktı. "Ben bir şeyleri açıklığa kavuşturmadan anlayamayacaksın," dedi ve devam etti. "Park Chanyeol'ü hatırlıyor musun?"
Chanyeol. Okulun en popüler çocuklarından biriydi. Baekhyun'un da en yakın arkadaşı. Okulun en garip çocuğuydu. Kötü bir ortamda olup pamuk kalpli diye tabir edilecek tarzda bir insandı. Bulunduğu ortamda en iyi kalpli kişi belki de oydu. Bana yapılan onca zorbalığa karşı gelen tek kişiydi. Arkadaşım diyemem belki ama arkadaşım olmasını istediğim nadir insanlardandı.
"Evet hatırlıyorum," dedim. Masaya bıraktığı çay fincanından bir yudum daha aldı. Geri bıraktığında konuşmaya başladı. "Chanyeol benim kardeşimdi Taeyeon."
Kardeşimdi. Birinden geçmiş zaman kipiyle bahsetmenin ağırlığını benden iyi kimse bilemez. Anladığım şeyle gözlerimin dolmasına engel olamadım. Onun gözleri de benimle yarışır durumdaydı. Devam etti konuşmasına.
"Senin gittiğin yıl, yani lisenin son yılında kanser teşhisi konuldu. Çok geç kalmıştık. Birkaç ay içinde de kaybettik."
"Ben bilmiyordum. Çok üzgünüm. Başınız sağ olsun."
"Sağ ol Taeyeon. O günden sonra Baekhyun kardeşim oldu. Onun yokluğunu bana hiç hissettirmedi. Acımız aynıydı aslında. Onun en yakın arkadaşı, benim kardeşimdi. Ama Baekhyun daha fazla üzgündü. Sen de gitmiştin aynı yıl içinde."
Bir bardak su içip rahatlamaya çalıştı. "Daha fazla devam edemeyeceğim Taeyeon, üzgünüm. Senden tek bir ricam var. Bu defteri oku ve Baekhyun'u anlamaya çalış. Onu geri getir. Ben bir kardeşimin daha yok olup gitmesine katlanamıyorum. Lütfen."
Ben cevap veremeden kalkıp kapıya yöneldi. Bense binlerce soru işareti ve bir defterle baş başa kalmıştım. Kapının kapanma sesi kalbimde fırtınalar kopardı. Koca yürekli bir adam artık bu hayatta değildi. Öğrenmek için çok geç kalmıştım. Ona bir kez olsun teşekkür edememiştim. Beni cesarete kavuşturmuştu ama bir teşekkürü çok görmüştüm. Gözümden bir damla düştü onun için.
Defteri de alıp ağır adımlarla odama çıktım. Yatağa uzanıp defteri karıştırmaya başladım. Defterin kapağında eğri büğrü harflerle 'Alice In The Wonderland' yazıyordu. İstemsizce gülümsedim. İlk sayfayı açtığımda bunun bir günlük olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Sayfaları çevirdikçe geçmişte kayboldum. Her satırında daha da kayboldum. Ben hep kendimi düşünmüştüm. Onun ne hissettiğini sorgulamamıştım. Ona bencil derdim ama bencil olan bendim. Bir sayfa daha çevirdim. İlk tanışmamızı hatırladım. Salıncaktan düştüğümde yanıma gelmesini, ilaç almasını, gözlerimizin buluştuğu anı en önemlisi de adını öğrendiğim o anı... Kalbime özenle işlendiği o günler aklıma gelince gülümsedim. Yazdığı onca şeye rağmen bana olan davranışlarına anlam veremesem de okumaya devam ettim. Fotoğraflı bir sayfa açıldı sonra. Gördüklerim kalbimin sıkışmasına neden oldu. İlk yılbaşında gelen isimsiz hediyemdi, Ginger'dı bu. Onu kimin almış olabileceğine dair milyonlarca fikir yürütmüştüm. O olabileceğini ise hiç düşünmemiştim. Sayfaları daha da hızlı çevirmeye başladım. Çok körmüşüm. Bana söylediklerini hatırladım. Görmedin demişti, yıllarca nasıl yandığımı. Hiç görmemişim bana olan duygularını. Kendi duygu denizimde boğulurken ona hep kapatmışım gözlerimi. Gözyaşlarım sayfadaki yazıları bozarken, son sayfada ağlamam şiddetlenmişti. Şimdi daha iyi anlıyordum.
Ben insanları kaybetmekten korkarken, o kazanmaktan korkuyordu.
Kim daha çok sevdi bilmiyorum. Giden mi yoksa kalan mıydı en çok seven? Ben kaldım o gitti. Korkularımıza esir düşmüştük ikimiz de. Aptal iki âşıktan daha fazlası olamadık. Aşk emek gerektirmez miydi? Emek vermekten korktuk. Hep kolaya kaçtık. Zora geldiğimizde her şeyi bıraktık. Aynıydık aslında. Aşktan korktuk. Ağırlığın altında ezilmekten korktuk.
İnen gözyaşlarımı elimin tersiyle silip ayağa kalktım. Banyoda yüzüme su çarpıp aynaya baktım.
"Korkmak yok artık Taeyeon!" dedim kendime. Aklıma gelen fikirle gülümsedim. Yüzümü kuruladıktan sonra telefonumu da alıp aşağıya indim. Aklıma gelen plânı uygulamaya koymanın vakti gelmişti.
"Tiffany, bütün ekibi topla. Yong Hwa'ya da haber ver o da gelsin."
"Emredersiniz efendim."
Tiffany onlara ulaşmak için çıkarken, plânımı devreye sokmak için biraz araştırma yapmam gerekliydi. Jiyong'u arayıp ondan yardım istedim. Birkaç saat içinde olumlu dönüt alınca neşem yerine gelmişti. Kapı çaldığında aşağıya inip beni bekleyen arkadaşlarıma baktım.
"Güzel. Herkes burada. İtiraz etme gibi lüksünüz yok. Bana yardım edeceksiniz."
Yong Hwa "Nasıl bir yardımdan bahsediyorsun Taeyeon?" dedi.
Ona gülümserken hepsini birazdan sokacağım şok için özür dilemeyi not aldım. Yong Hwa'ya bakarak sorusunu cevaplamaya çalıştım.
"Senin en iyi yaptığın şeyi yapacağız Yong Hwa!" Salondaki yedi kişi de bana anlamaz gözlerle bakarken, gelen özgüvenle plânımın ana fikrini söyledim.
"Baekhyun'u kaçıracağız!"
###
Çok kısa, hatta aşırı kısa biliyorum. Ne yazacağım, nasıl yazacağım iyice karıştığı için böyle bir bölüm oldu. Umarım beğenmişsinizdir.
Bir sonraki bölüm final olacak.
Dört aydır bu hikâyeyi yazıyorum ve fazla hüzünlüyüm. Sanırım benim için en zor final bölümü olacak.
Okuduğunuz için teşekkürler!
Aşk ile kalın~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bücür Prenses ✴ BaekYeon ✔
Fanfictionİlk aşklar masum ve güzel olmaz mıydı? Benim yaşadığım ne? Kötülükte master yapmış aşağılık bir herifin kalbimi tuzla buz etmesi. Artık sıra bende! Karşınızda Bücür Prenses! Tüm hakları çöplüğümde bir yerlerde. Bulun bulabilirseniz! ~Medusa~