#Korkmana Gerek Yok

40 4 2
                                    

Mark "Ne işiniz var?" diye sorunca Andrea anında cevapladı.

"Karakola gitmemiz gerekiyor." Birden ona döndüm ve gözlerimi kocaman açtım. Bunu gerçekten söylediğine inanamıyordum. Sanki Mark'ı tanımıyordu. Şimdi bin tane soru soracak, boşu boşuna telaşlanacaktı. Ne diye geçiştirivermemişti ki. Ne diye söylemişti sanki.

"Neyse, hadi biz gidelim Andrea" derken de koluna girmiş Andrea'yı çekiştirmeye çalışıyordum. Bu çabamın farkına biraz geç varmıştı. Mark beni kolumdan tutup durdurdu ve

"Ne karakolu? Ne oldu?" diye sordu. Tekrar ağzını açacaktı ki

"Akşam anlatırız olur mu bebeğim? Hadi Andrea gidelim." dedim.

"Clara geçiştirme şunu. Yine ne yaptın? Başın belada mı? Benim neden haberim yok." dedi. Duyamayacağı bir şekilde kendi kendime konuşmuştum.

"Telefonunu açsaydın haberin olurdu. " Andrea'nın kolundan çıktım ve onun arabasına yöneldim. Mark arkamdan konuşurken "Bende seni seviyorum Mark. Görüşürüz." dedim ve arabaya bindim. Arkamdan Andrea da arabaya bindiğinde bana hiç bakmamıştı. Bende onun aksine gözlerimi ayırmadan dik dik ona bakıyordum. Okul bahçesinden çıktığımızda önüme döndüm.

"Andrea, ağzını tutmayı bilmez misin sen? Hayır, Mark'ı tanımasan neyse. Diyeceğim ki Mark'ın nasıl birisi olduğunu bilmediği için söyledi, ama sen Mark'ın ne kadar telaş yapacağını, kafasında bir sürü şey kuracağını bildiğin halde nasıl söylersin? Ah, Tanrım şimdi bir sürü soru soracak. Ona ne anlatacağız? Cidden sana inanamıyorum Andrea." dediğimde lafımı böldü. Eğer bölmeseydi daha söyleyecek çok şeyim vardı.

"Tamam Clara ne çok uzattın ya. Sorunca birden ağzımdan kaçtı işte. Hem ne kadar çok soru sorabilir ki? Bir şeyler anlatırız biter gider."

"Ne kadar çok soru sorabilir ki ne demek? Tabi senin için sorun yok. Onun bütün sorularıyla uğraşacak olan benim."

"Ben zaten Mark'ın seninle ne diye bu kadar çok ilgilendiğini anlamıyorum. Britney'le bile bu kadar çok ilgilenmiyor." dediğinde istemeden de olsa gülümsemiştim.

"Çünkü tatlım, ben onun yakın arkadaşıyım." dediğimde gözlerimi devirdikten sonra

"Tabi senin kızlarla arkadaş olunabileceğinden haberin olmadığı için, Mark'ı anlamaman gayet normal." dedim. Bir şey söylemeyince bende uzatmadım ve tekrar aynı konuya döndüm.

"Akşam buluştuğumuzda, tabi eğer buluşacaksak, ne anlatacağım ben ona? Ne kadarından bahsedeceğim en azıdan?" diye sordum. Bu sefer gerçekten tavsiyesine ihtiyacım vardı.

"Sen Mark'a ne söyleyeceğini düşüneceğine neden karakolda vereceğin ifadeyi kafanda tasarlamıyorsun?" diye sorunca herhangi bir yorum yapmadım. Aslında moralimi düşüren onun bu sorusu değildi. Sorarken kullandığı ses tonuydu. Başından savmak, susturmak için söylemiş gibi bir hali vardı. Biraz da sinirlenmişti sanki. Çok mu konuşmuştum? Sıkmış mıydım? Bilmiyordum ama artık canım tek kelime bile etmek istemiyordu. Belki de dün gece onu aramak yerine Mark'ı birden fazla aramalıydım. Belki de şu an onun başına bela olduğumu düşünüyordu. Belki de son zamanlarda sürekli beraberdik ve bundan sıkılmıştı. Konuşmamak konusunda kararlıydım ve akşam buluşmak yerinde evde yatıp film izlemeyi düşünüyordum.

Karakola geldiğimizde ikimizi de ayrı odalara alıp ifadelerimizi almışlardı. Andrea çok uzun sürmediğini söylemişti ama bana o kadar uzun gelmişti ki. Her şey gözümün önünden geçmişti ve ne kadar korktuğumu, telaşlandığımı hatırlamıştım. Böyle olaylara alışkın değildim ve bu olay beni derinden etkilemişe benziyordu. Şimdi de imzalamamız gereken kağıtların gelmesini sessizlik içinde bekliyorduk. Andrea karşımda oturup beni izliyordu büyük ihtimalle ama ben ona bakmama konusunda kararlıydım. Ne düşündüğü hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Yine de bakmaya korkuyordum, kırılmaktan korkuyordum. Bir kez daha fark etmiştim ki şu son zamanlarda geçirdiğimiz vakitler çok umutlanmamı sağlamıştı. Halbuki ortada umutlanacak bir şey yoktu, ama yine de kendime engel olamıyordum.

Çelişki ( Yeni )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin