Manzara tam olarak şöyleydi: Tam karşısında koltukta oturuyordum ve o da sorgu amiri gibi tepemde dikilmiş bana bağırıyordu.
Aslında ondan habersiz kaçışıma kendince bir tepki vereceğini az çok tahmin ediyordum ama şu anki hali gördüğüm birçok halinin çok ötesindeydi. Kendini kontrol edemiyormuş gibi odamda bir pencereye bir yanıma doğru adımlıyor, dönüp yaptığım şeye inanamıyormuş gibi yine hayretle bana bakıyordu. Sözlerinden, yapacaklarında ne kadar ileri gideceğini bir türlü kestiremiyordum. Büyük hareketleri gözümü korkutmak için birebirdi.
"Bana misilleme mi yaptığını sanıyorsun?" diye sorarken parmağını yüzüme doğru sertçe salladı. Bu benim tepemi fena halde attırdın Ela hareketiydi.
"Ateşle oynuyorsun ama farkında bile değilsin! Seni daha önce de uyarmıştım. Kenan, senin ilişki yaşayabileceğin türde bir adam değil!" derken artık kendini kontrol edemediğini fark ettim. Sinirden yüzü kıpkırmızı kesilmişti.
Bu kadar sinirlenmesini beklemediğim için karşısında afallamıştım. Kendimi son derece korunmasız ve savunmasız hissediyordum, çünkü beni hayatta koruyabileceğine inandığım iki insandan biri tam karşımda bana bağırıyor diğeri ise şu an yanımda olamıyordu. Önceden planladığım konuşmamın onu sakinleştirmeyeceğini anladığım vakit kendimi savunmaktan da vazgeçmiştim. Ne desem dinlemeyecekti. Söyleyeceklerim tepesinin daha da atmasına neden olacaktı. Yine de son bir çıkışla, kendimi bu saatten sonra tutmanın faydasız olacağını düşünerek ona diklenmeye karar verdim.
"Nedenmiş o?" dedim. Sorduğum soru irkilmesine sebep oldu. Ona karşı geliyor olmama şaşırmıştı, hem de böylesine sinirliyken. Sesim istediğim gibi yüksek çıkmamıştı ama bu soru annemin öfkeden deliye dönmesi için yeterliydi.
"Bana bak, Ela!" derken yüzüme doğru eğilmiş doğrudan ona bakmam için beni zorluyordu.
"İnkâr etmiyorsun demek," derken gözlerimi tarıyor, orada kendisini haklı çıkarır bir cevap arıyordu. Aradığı cevap tam karşısında duruyordu aslında. Kendimi ondan duyacaklarıma hazırlıyordum ama faydasızdı.
İşte şimdi başlıyordu. Annemin yapacakları söyleyeceklerinden daha tehlikeliydi, bunu sezebiliyordum.
"Onunla ne işin var, Ela? Bana kızdığın için fevri kararlar alıyorsun ama sonunda üzülen yine sen olacaksın. Anlıyorsun değil mi?" derken bu sefer sesi giderek azalmaya başlamıştı. Şimdi yalvarır bir tonda konuşuyordu benimle. Yapma etme demek için artık çok geçti bilmiyordu ki.
"Bunu beni cezalandırmak için yaptığının farkındayım ama doğru bir şey yapmıyorsun. Lütfen, aklını başına topla." Aklından geçen düşünceler onu rahatsız ediyormuşçasına yüzünü buruşturdu. Bunu söyledikten sonra emir verir tonda sesini tekrar yükseltti ve biraz daha yaklaşarak, "Buna bir an önce son vereceğiz," dedi.
Vereceksin değil, vereceğiz.
Benden Kenan'dan ayrılmamı beklediğine inanamıyordum. Ben artık Kenan'sız nefes dahi alamazdım. Onun da bunu bilmesi gerekiyordu.
"Hiçbir şeye son verecek değilim, anne. Bunun seninle bir ilgisi yok."
Durup tepkisini bekledim. Dikkatini benim yüzümden ayırıp bir saniyeliğine de olsa başka bir şeye takıldı düşünceleri. O tepki vermeyince de kendimde sevgimi ona anlatacak cesareti bularak konuşmaya başladım.
"Ben Kenan'ı seviyorum," dedim net bir şekilde. Sakin yüzü söylediğimle bir anda allak bullak oldu.
Bana bakarken tam olarak izah edemeyeceğim ama iğrenir gibi bir ifadeyle yüzünü buruşturunca, ona bunu söylediğime o saniye pişman oldum. Anlamazdı ve belli ki anlamayacaktı. Ağzını açtı, kapattı ama ne diyeceğini kestiremiyormuş gibi konuşmadan bir süre şaşkınca yüzümü inceledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ken'an Diyarı
Romance"Beni öperek, beni özlediğini söyleyerek içime saldığı muhteşem duygular her geçen gün büyüyerek beni ona daha çok bağlıyordu. İkimiz aynı odadayken gözlerimiz buluştuğunda bana hayran bakışlarını seviyordum. Yanımdan geçerken elime hafifçe değen el...