Kenan
Ela'nın hıçkırıklara boğulduğu, yıkılmış halinin görüntüleri hâlâ gözümün önünden gitmiyordu. Yatağımda yatarken, o kadar dağılmış görünüyordu ki ona bakmaya dayanamıyordum.
Elimde ona verebileceğim sözlerimin dışında başka hiçbir şeyim yoktu. Onun canı böyle yanarken, karşısında sakin kalabilmek ve ona güven verebilmek olağanüstü bir çaba gerektiriyordu. Sinirliydim ve bir an önce babamın karşısına çıkıp bu yaptıklarının hesabını ondan sormak istiyordum. Babam ve Ceyda öyle bir oyun içerisindeydiler ki, neye mal olduğuna bakmaksızın her şeyi ezip geçiyorlardı. Mahvettiklerinin, geride bıraktıklarının farkında bile değillerdi.
Ela'nın odamdan ayrılmasıyla, hemen babamı telefonla arayıp onunla kulüpte buluşmak istediğimi söyledim. Öğrendiklerimin verdiği kızgınlıkla sesimin normal çıkmasını sağlamak oldukça güçtü ama sinirimi sadece yüzüne karşı haykırmak için saklı tutuyordum. Benimle yüzleşirken ne diyeceğini çok merak ediyordum. Bu sefer bu işin içinden kolayca sıyrılamayacaktı.
Ceyda'nın kafasında dönen tilkiler beni korkutuyordu artık, bu kadının gücü benim sınırlarımı zorluyordu. Babamı kandırıyor da olabilirdi. Babam eğer sorgusuz sualsiz bu çocuğu kabul ederse bu sefer herkesi yakıp kül edecektim ama bu işin içinden Ela'yı üzmeden nasıl sıyrılacaktım onu henüz bilmiyordum. Ela'yı hiç tanımamış olsaydım belki bana ne der çeker giderdim ama Ela'nın bu olanları öğrendikten sonra ne kadar dağıldığını görüp hiçbir şey yapmadan susup oturamazdım. Sırf bu yüzden onları, arkamızdan çevirdikleri yüzünden pişman edecektim.
***
Trafik açıktı, en azından İstanbul trafiğini çekip daha fazla gerilmeden kulübe ulaşabilmiştim. Arabayı park alanına gelişi güzel bırakarak arabadan hızla indim ve anahtarı valeye fırlattım. Valenin suratındaki şaşkın ifadeye aldırmadan, hızla giriş kapısına yöneldim. Ana kapıdan geçerken, resepsiyonist kızın bana çapkın bakışlarını fark etsem de aldırmadan asansörlere doğru ilerledim. Onunla ilgilenmediğimi anlaması için yanından yüzümü buruşturarak geçtiğimdeyse gülümsemesinin yüzünde öylece asılı kalması benden çok onun için iyi olmuştu.
Asansör onuncu kata çıkarken, sıktığım yumruğumun boşa gitmesini hiç istemiyordum. Babama yumruğumu savuramayacağımı bildiğimden, duvardaki aynayı tuzla buz etmek geçiyordu içimden. Gözlerimi kapatıp aynanın dağılan keskin cam parçalarının etrafa dağıldığını hayal ettim. Eskiden sinirli, ele avuca sığmazdım ve şimdi darmadağınık günlerime yeniden dönüyordum sanki. Yine öfkemin kontrolü ele aldığını hissetmeye başladım. Bu halim o zamanlar bana kısa süreli rahatlık ve güven verse de şimdi o günlere dönmek kâbuslarımı gerçek kılmak olurdu. Kendime gelmek için birkaç kez derin derin soluk alıp verdim. Üzerinden bu kadar zaman geçmişken kontrolümü kaybetmek en son isteyeceğim şeydi. Dağılan kafamı toparlamak için, tuzla buz etmeyi hayal ettiğim aynaya baktım. Aynada gördüğüm adamın gözbebekleri büyümüş, burun delikleri genişlemişti.
Çileden çıkmış şu an ki durumumu ifade eden en iyi cümleydi.
Asansörün kata ulaştığını belirten uyarı sesiyle, aynadaki yansımamdan gözlerimi ayırdım. Kapıdan çıkarak hol boyunca ilerledim, kendimi 1015 numaralı kapının karşısında bulduğumda tüm sinirimle kapıyı sertçe birkaç kez tıklattım. Kapı ağır ağır açılırken, sinirlenip elimin tersiyle kapıya dayandım ve hızlıca ileri doğru ittirdim. Kapının arkasında kalan hizmetli geri geri sendeleyip, beni görünce olduğu yerde donup kaldı.
"Babam burada mı?" deyince de, "İçeride efendim. Buyurun," diyerek beni geniş salona yönlendirdi.
"Sen çık. İhtiyacımız yok," dedim sertçe.
Bir an ne demek istediğimi anlayamayınca, "Hâlâ niye dikiliyorsun? Çık!" diyerek kıza bağırdım. Sinirli ve gergin halime alışkındı ama şu an benden oldukça korkmuş görünüyordu. Demek ki hiç iyi görünmüyordum. Sözlerimin ardından hemen kapıyı arkasından kapatarak dışarı çıktı ve bizi babamla yalnız bıraktı.
Onun gitmesiyle salona doğru ilerlemeye başladım.
Babamı ararken bir yandan da, "Neredesin?" diye bağırıyordum.
"Karşıma çık!"
Babam hiçbir şeyden habersiz, "Kendinde misin sen? Neden bağırıyorsun?" diye bana sorular sormaya başlayınca, dayanamayıp tam karşısında geçtim ve öfkeyle suratına bakmaya başladım.
"Neden mi bağırıyorum? Dur bir düşüneyim?" derken alayla, konuya nasıl girersem daha etkili olur, kendimi ona daha iyi ifade edebilirimin derdindeydim.
"Kenan kes artık. Ne diyorsun sen? İçtin mi?" Hâlâ durumun ciddiyetinin farkında değildi.
İstemsizce gülmeye başladım. "Hayır, içmedim ama içmek için o kadar çok sebep veriyorsun ki, hayatımızı o kadar karmaşıklaştırıyorsun ki, şu anda bir kadeh içki iyi olurdu," dedim.
"Derdin ne Kenan, ne oldu?" Sinirlenmesi gerekirken sadece meraklı görünüyordu ve bu hali beni daha da sinirlendiriyordu.
"Ali senin oğlun mu?" dedim direkt gözlerinin içine bakarak. Böyle bir soruyu beklemeyen babam, ne diyeceğini bilemeyerek bana hem şaşkın hem de şüpheyle bakıyordu.
"Bu da nereden çıktı?" diye sordu.
"Cevabın bu mu? Baba, yapma ama..."
Bir süre tepkisiz kaldıktan sonra onaylar şekilde başını sallamakla yetindi. "Bana bir cevap ver," diye bağırdım. Gerçekten çileden çıkmıştım, cama doğru yürümeye başladım; boğaz manzarası ayaklarım altındaydı. Uçsuz bucaksız mavilik hem gökyüzünde hem denizde beni huzura çağırırken, hiç de huzurlu bir yaşantımızın olmaması çok ironikti. Babam hâlâ sessiz kalmayı yeğliyordu. Ona doğru döndüm.
"Bir kez olsun cesaret göster ve doğruyu gözlerimin içine bakarak söyle be adam," diyerek adeta kükredim.
"Evet, Ali beni oğlum," diye itiraf etti. Utanmış ya da huzursuz değildi. Daha çok rahatlamıştı ve bu hali inanılır gibi değildi.
"İkinizi de tebrik ederim... Karınla harika bir oyun sahneliyorsunuz." Onların arasında geçen konuşmaya tanık olduğumuzu kısaca haykırdım yüzüne.
"Biliyorum, bu çok fazla ama bunu açıklamanın bir yolu yoktu," derken kendisini arkasındaki geniş koltuğa bıraktı ve cevaplar, hatalarının suçlusu ordaymışçasına yere bakıyordu.
"Beni affet," dedi birdenbire.
"Ne? Seni affetmek mi? Hangi yaptığın için peki? Anneme çektirdiklerin için mi yoksa kendi çektiklerim için mi affedeyim?"
"Her şey için çok üzgünüm."
"Söyle bana baba, annem seni affeder miydi?"
"Ona sırtımı dönemezdim," dedi. Ceyda'dan bahsediyordu.
"Niye bunu anlamıyorsun, onu severken bırakamazdım. Ali benim oğlum ama unutma ki senin de kardeşin."
O andaki halimi tarif etmek için çileden çıkmış doğru kelimeler değildi. Dediklerini duyamıyordum artık ama sakin olabilmek adına kendime birkaç saniye vermeliydim, çünkü hiçbir şeyi bu yolla halledemeyecektik.
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Kenan!"
"Ceyda'ya bu sonsuz güvenin saçma değil mi? Test yaptırmadın mı?"
"Ne demek istiyorsun?" derken gözü öfkeden dönmüştü sanki.
"Ceyda hakkında böyle konuşmana asla izin vermem."
Babamın kızgın halini sessiz ve kendinden emin halinden daha fazla seviyordum. Bu kadar sinirli olmasam babamı kucaklayabilirdim bile. Karşımda kendini savunan haliyle en azından daha karakterli geliyordu gözüme.
Tabii ki test yaptırmamıştı ve yaptırmaya da niyetinin olmadığı apaçık ortadaydı.
"Pekâlâ, sen oğlunu bağrına bas ama ben bu işin peşini bırakmam. Bunu da bil. Ama arkanızda bıraktıklarınıza da dönün bir bakın. Ela'ya ne yaptığınızın farkında mısınız? Beni geç, o kızı üzmeye ne hakkınız var?"
Beni buraya getiren Ela'nın taptığım yeşil gözlerindeki hüzündü. O acının, o gözyaşlarının hesabını sormam gerekiyordu.
"Ne zamandır Ela'yı bu kadar düşünür oldun sen?" diyerek beni şaşırttı. Ondan beklemediğim bir çıkıştı bu ama isterse ona her şeyi açıklardım; hiçbiri umurumda bile değildi.
"İçimizde bir tek onun lekesiz olduğunu anladığımdan beri."
"Anlıyorum," diye imalı bir şekilde söyleyince köpürdüm. Bana Ela'yla ilgili imalı laflar söylemesine gerek yoktu. Ne düşünüyorsa açık açık konuşabilirdi.
"Ne baba... Ne demeye çalışıyorsun? Ben senin gibi kaçak dövüşmem, ne demek istiyorsan açık söyle," diyerek ona diklendim.
"Bir şey demeye çalışmıyorum. Her şeyin farkındaydım ama senin ağzından duyunca emin oldum. Ona bakışların hiç normal değil. Ona ilgin olduğu anlaşılıyor."
"Yalan söyleyecek değilim. Evet, ona kimseye vermediğim kadar değer veriyorum," dedim.
Ben böyle duygularımı açıkça dile getirince babamın yüzünde gülümsemeye benzer bir ifade oluştu.
"Senin de gördüğün gibi mükemmel ve çok masum bir kız, Ela. Ben onunla birlikte olmana sadece sevinebilirim, senin için uygun bir kız ama Ceyda fark ettiğinde engel olmak için her şeyi yapacaktır, bunu da aklında tut," diyerek beni uyarma gereği duydu.
"Birlikte olmamıza ne sen ne de karın engel olabilirsiniz. Siz de bunu bilin o zaman."
"Neden böylesin Kenan? Neden hep bana karşısın? O kıza da böyle davranıyorsan ondan bir an önce uzaklaş. Kalbini çok kolay kırabilirsin, dayanabileceğini sanmam."
"Bana karışma dedim sana."
"Tamam, sakin ol artık, sorunlarımızı teker teker çözelim olur mu oğlum?"
"Ah baba... Bunları çok önce konuşmamız gerekiyordu. Sen Ceyda ile ilgilenirken, beni ve annemi ihmal ederken aklın neredeydi?"
"Aklım hep sizdeydi Kenan bunu inkâr edemezsin. Peki, sen bize onca acıyı yaşatırken ne düşünüyordun?"
"Herkes eteğindeki taşları dökecek demek bugün?" diyerek artık geri dönülemez bir yola girdiğimizi anlatmaya çalışıyordum ona. Geçmişte kalan ne kadar acı varsa burada konuşulacaktı anlaşılan.
Farklıydık ve hatalar yapıyorduk ama en azından ben arkamda acı çeken insanlar bırakmıyordum.
"Beni yargılarken, bir kez daha düşünmen için söylüyorum bunları. Her insan hata yapar; benim ve nihayetinde senin de yaptığın gibi. Zamanında yaptığın hataların bedelini fazlasıyla ödediğini biliyorum ama bazen hâlâ akıllanmadığını düşündürtüyorsun bana. Şebnem'le yaşananlar..." Sözlerine devam edemedi, çünkü daha fazla konuşmaması için üzerine doğru yürümeye başlamıştım.
"Benim için telafisi mümkün olmayan yaralar açtılar."
Şebnem aklıma geldi... Ömer... Yaptıkları... Kardeşim dediğim kuzenimle yatağımda beni aldatan sevgilimin görüntüsü belirdi bir an gözümün önünde.
"Kardeşim dediğin insanı az kalsın öldürüyordun ve inan bana bundan zerre kadar pişmanlık duymayacak kadar gözünün döndüğünü biliyorum."
"Neden bana sürekli olanları hatırlatıp duruyorsun?" derken gözlerimi yummuş, bir anda geçmişe en derin acıma dönmüştüm.
"Ama şunu bil ki hiç pişman değilim, yine olsa o şerefsizi komalık ederim."
"Bazen seni hiç tanıyamadığımı düşünüyorum."
"Ben de aynı şeyi senin için söyleyecektim, baba. Onların ikisini de korumanı, hele ki o şırfıntıya yardım etmeni ve arkamdan türlü işler çevirmeni hiçbir zaman unutmayacağım."
"O kızı o halde bırakamazdım. Büyük bir hata yapmıştı belki ama ölmesini ister miydin gerçekten Kenan? Onu o kadar aşağıladıktan sonra onun kendini öldürmeye kalkışması hiç mi vicdanını sızlatmadı."
Karşısında şimdi gülüyordum ama içim kan ağlıyordu. Bilmediği o kadar çok şey vardı ki.
"O acıdığın kız beni aylar sonra tekrar arayıp pişman olduğunu söylediğinde ona hak ettiği muameleyi gösterdim. Onunla birlikte oldum ve yine kapı dışarı ettim, çünkü onun hak ettiği buydu. Bu arada senin paralarını yerken çok eğlenmiştir. Hatta buna eminim. Onun ne kadar karaktersiz olduğunu bildikten sonra affedeceğimi sanması da ayrıca şapşallıktı, ona acıyamıyorum bile."
Şebnem'in suratı bile gözümün önüne gelmiyordu artık, bir zamanlar nefret ettiğim insana karşı artık hissizdim.
"Sana inanamıyorum Kenan? Nasıl bu kadar zalim olabiliyorsun? Bari bu saatten sonra akıllan, tabii eğer Ela'ya biraz olsun değer veriyorsan; ona doğru düzgün davran ya da artık eve uğrama ve o kızdan uzak dur!" Koruyuculuğu göz yaşartacak cinstendi ama bu saatten sonra Ela'yı korumak ve kollamak beni görevimdi. Ona söz hakkı bile vermiyordum.
"Ela'yla aramdakiler beni ilgilendirir. Sana bu konuda konuşma hakkı vermiyorum. Bu çocuk işinin içinden de nasıl sıyrılacaksın bilmiyorum ama ben DNA testi yaptırmadan o çocuğu nüfusuna aldırmana izin vermeyeceğim," diyerek, arkamı döndüm ve hızla çıkışa doğru yürüdüm.
Arkamdan, "Kenan!" diye bağırmasına aldırmadan kapıyı açıp hızla süitten ayrıldım.
Kafamda konuştuklarımız varken sakin olmakta zorlanıyordum. Bu hiç kolay değildi ama bunu sırf Ela'yı üzmemek için başaracaktım. Bu yeni durum her şeyi daha da karmaşıklaştıracaktı. Onu bundan böyle gözümden, kendimden bile sakınacaktım. Onun üzülmesine, ağlamasına dayanamıyordum. Bundan sonra her imkânımı Ela'yı memnun etmek için seferber edecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ken'an Diyarı
Romansa"Beni öperek, beni özlediğini söyleyerek içime saldığı muhteşem duygular her geçen gün büyüyerek beni ona daha çok bağlıyordu. İkimiz aynı odadayken gözlerimiz buluştuğunda bana hayran bakışlarını seviyordum. Yanımdan geçerken elime hafifçe değen el...