Bölüm 19

42.1K 1.5K 204
                                    

Kenan

Hava daha aydınlanmadan uçağımıza binmiş, Viyana'ya doğru yola çıkmıştık. Tıpkı Ela gibi koltuklarında uykularının son dakikalarını geçiren diğer yolcuların aksine, ben gözümü kapatıp bir türlü rahatlayamıyordum.
Başımı yavaşça yan koltukta oturan Ela'ya doğru çevirdim. Huzurlu uykusunda, yüzünün aldığı şekli görüp hâlâ gergin kalmam mümkün görünmüyordu. Tüm bu yaşananlara neredeyse şükretmeme sebep olacak kadar masumdu ve büyüleyici bir güzelliği vardı.
Onu uyandırmak pahasına, uzanıp narin yüzünü usulca okşamaya başladım. Parmak uçlarımda nefesini hissedince dayanamayıp, dudaklarına doğru eğildim ve onu öptüm.
Parmak uçlarımda nefesini hissedince, dayanamayıp dudaklarına doğru eğildim ve onu öptüm. Ona uzun, nefes kesen bir öpücük vermek isterdim ama etrafımızda insanların olduğunu arada kendime hatırlatmam gerekiyordu. Onu öpmüş olmamdan duyduğu memnuniyeti belirtircesine mırıltıya benzer sesler çıkardı. Ne kadar istemesem de kendimi geri çekip ondan uzaklaştım. Dudaklarının tadına tekrar bakmak istiyordum, hatta orada yaşayabilirdim bile.
Bana şimdi o çekici gözleri ve gülen yüzüyle bakarken, kalbim sızladı. Bir kadına karşı bu kadar derin duygular hissetmek normal miydi acaba? Hele benim gibi geçmişinde çok kalp kırmış ve bu kalpleri kırarken de zerre pişmanlık duymamış bir adam için. Şimdi yanımda oturan bu kadının kalbini kırmaktan ölesiye korkarken ve kılına zarar getirecek kişiyi gözümü kırpmadan mahvedecek denli şiddetli duygular hissederken, sanırım sağlıklı bir birey olduğum söylenemezdi.
Onun yerinde başka bir kadın olsaydı çoktan onunla işim bitmiş olurdu. Onu bu kadar çekici bulmam normal değildi. Fiziksel anlamda onu istiyordum, evet ama o daha çok duygusal anlamda tamamlıyordu beni. Onu farklı kılan da buydu. Birbirimizi çok farklı bir şekilde bulmuştuk ama bu küçük kadın hayatımın tam da merkezine oturmuştu. En başta o yasak elmaydı ama bir an geldi ki artık ondan ayrı duramadığımı fark ettim. Kendisi için her şeyi göze alacağım birinin karşıma çıkmış olması benim hayattaki en büyük şansımdı. Çok değerliydi ve masumdu. Benim gibi bir adama güveniyordu. Gel-gitlerimden sıkıldığının, beni anlamakta zorluk çektiğinin farkındaydım ama ondan uzak kalmaya çalıştığım her günün ardından tekrar kendimi onun yanında buluyordum. Beni kabul etmesi için bundan böyle her şeyi yapacaktım. Beni kalbinin, aklının hatta benliğinin diğer yarısı yapması için her şeyimi verirdim.
Beni her gördüğünde nefesinin sıklaştığını bilmek ve bir erkek olarak onun böyle tepkiler verdiğini görmek ona verdiğim sözü her an çiğnememe sebep olacaktı. Bu kızı deli gibi istiyordum. Onu bekleyeceğimi söylerken kendi irademe şaşıp kalıyordum. Hep sabırsız bir adam olmuştum ama onun kendini hazır hissetmesi, benim yanımda rahat olması, kendi olması gerekiyordu. Bu yüzden de evden uzaklaşmak ikimize de iyi gelecekti. Babamla Ceyda'nın bana, bize söylediği yalanlar ortaya çıkınca da hep beklediğim, kendimi haklı göstermek için dayanabileceğim duvar daha da sağlamlaştı. Gemileri yakmaya çok önceden de razıydım ama artık Ela'yı onlardan bile sakınacaktım.
Kendimi bazen pislik bir adam gibi hissediyordum. O kadar çok nefret etmiştim ki bir yerden sonra nasıl seveceğimi bile hatırlayamıyordum. Ama iyileşmesem de nefret edilmemesi, sadece sevilmesi gereken bir hazine bulduğumdan emindim. Yine de ona anlatamadıklarım, kendim hakkında anlatmayacaklarım beni boğuyordu.
Alin'le daha geçen hafta görüşmek zorunda kalmıştım. Beni arayıp acilen görüşmemiz gerektiğini söyleyince başta kabul etmedim ama hatasını anladığını ve Ela'dan özür dileyeceğini söyleyince akıllandığını düşündüm ve onunla buluşmayı kabul ettim. "Aramızın kötü olmasına dayanamıyorum, çok pişmanım," demişti.
Ben de ona inanmayı seçtim ama eve daha adımını atar atmaz beni unutamadığını, tekrar denemek istediğini söyleyince, bana sunduğu bahaneyle kandırıldığım için çok sinirlendim. Amacı tamamıyla beni tekrar elde etmekti. Konuşmanın gidişatından memnun kalmamaya başlamıştım. Durmadan beni sevdiğini söyleyip duruyordu. Ona hiç ümit vermediğimi, aramızdakinin sadece tensel bir çekimden ibaret olduğunu söyledim. Benimle bunları bile bile vakit geçirdiğini söylemesine rağmen ısrarcı olmasını anlamadığımı haykırdım yüzüne. Buna karşılık beni zorlamaya, sürekli onu sevdiğimi inkâr ettiğimi söylemeye başlamıştı. Gerçekten hali çok zavallıca gelmişti gözüme. Ona başkasını sevdiğimi söylediğimde ise kısa bir şokun ardından, resmen sinir krizi geçirdi. Durmadan amaçsızca bağırıyordu. Onun karşımda daha fazla alçaldığını görmek istemiyordum. İstemesem de ondan şimdiye kadarki davranışlarım yüzünden özür diledim. Ona değer verdiğimi bilmesini istediğimi söylüyordum ama beni dinlemiyordu.
Sonra durdu ve birden, "Anladım," dedi. Sinir bozucu bir şekilde gülmeye başlamıştı.
"O küçük kız, değil mi? Anlamalıydım. Onu korumandan anlamalıydım. Ona az bile yapmışım," derken, onu hırpalamamak için kendimle savaş veriyordum. Ama ne yaparsa yapsın, ne kadar basitleşirse basitleşsin bir kadına el kaldıracak kadar aşağılık bir adam değildim. Karşımda bir erkek olsa çoktan komalık ederdim. Ona dayanabildiğim kadar dayanmıştım. Bir süre ağladıktan sonra bu sefer de gülme krizine girdi.
Bense belki biraz sakinleşir ümidiyle sessizce bekliyordum. Aksine zehirli sözlerini çekinmeden haykırmaya başladığında onu kolundan tutup çekiştirmeye başladım.
"O ufaklık senin gibi bir erkeği tatmin etmesini bile bilmiyordur. Artık kendin eğitiyorsun anlaşılan," derken bana direniyor, avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Sokak kapısını açtığım gibi onun suratına son bir kez bakıp, "Sabrımı nasıl taşıracağını iyi biliyorsun. Sen o kızla aynı ortamda duramayacak kadar küçüksün gözümde. Bir daha ne benimle ne de onunla ilgili ağzından tek kelime çıktığı duymayacağım. Şimdi defol..." dedim ve kapıyı sertçe yüzüne kapattım.
Sinirliydim, hem de çok. Neye, kime saldırsam diye düşünürken, barda duran içki şişesinin cezbedici çağrısına uydum. Birkaç kadehten sonra o da beni rahatlatmaya yetmeyince, eve dönmeye karar verdim.
Ela'yı aramak için ekranda adının üzerine gelip onu aramaktan her defasında vazgeçiyordum. Sesini özlemiştim. Eve gidip benim bu sinirli halimi görmesini istemiyordum. Çünkü sinirlendiğimde nasıl göründüğümü ve onu bu halimle korkutacağımı biliyordum. Daha fazla boş evde duramayacağımı anlayınca, arabaya binip doğruca Ela'nın yanına gitmek için yola çıktım. Akşamüstü eve geçtiğimde kapıda, Zeynep'ten herkesin evde olduğunu öğrendim.
O gün en son istediğim şey, babam ve Ceyda'yı görmekti. Mide bulandırıcı geliyordu ilişkileri. Babam hiçbir zaman anneme, Ceyda'ya tanıdığı toleransı tanımamış, ilgi göstermemişti. Annem hastayken dahi onunla yeteri kadar ilgilenmemişti. İlk hastalığında annemi ne kadar yalnız bırakmış olabileceğini düşünerek hırslanıyordum. En azından hastalığının nüksettiği sonraki yıllarda yanında kalabilecek kadar büyüktüm ve babamı ne derse desin takmıyordum. Kurduğu imparatorluğuyla o kadar meşguldü ki ne annem ne de ben onun umurundaydık. Zaten anlaşılan o ki sevgilisiyle oldukça meşgulmüş.
Ela'nın evde olması en azından onlara, bazen kendime bile katlanmamı kolaylaştırıyordu. Annem dünyada değer verdiğim tek kadındı ve elimden alınmıştı. Ne kadar çok kadınla zaman geçirirsem geçireyim, onlara karşı hiçbir yakınlık hissedemiyordum. Bazen istiyordum ve beni heyecanlandırıp anlık tatminler yaşatıyorlardı ama hepsi o kadardı.
Ta ki Ela'yı görene dek.
Onu kollarımda tuttuğum an, başta ne hissettiğimi anlayamamıştım. Anlayamamıştım ama bunun benim kalbimin tekrar atmaya başlamasına yetecek güçte bir duygu olacağını anlamam için çok zaman geçmesi gerekmemişti.
Şimdi elini tuttuğum kadın, sahip olduğum en değerli şeydi.
Hissettiklerimin baş döndürücülüğüyle dudaklarımı bu sefer neredeyse bana sunmuş olduğu zarif kusursuz boynuna değdirdim. Vücudundaki tüm tüylerin ayaklandığını görebiliyordum. Bana verdiği tepkiler hazla dolmamı sağlıyordu. Gözlerini yumdu önce, daha fazlası için başını diğer tarafa doğru eğdi. İsteğini hemen yerine getirecektim. Nerede olduğumuzun, bizi kimlerin izlediğinin umurumda olmaması sadece bu kızın etkisindeyken olan bir şeydi. Dudaklarımı önce tenine hafifçe değdirip öptüm. Burnumu değdirdim saf tenine, sabah kokuyordu. Taze ve ferahtı. Buna bir son vermezsem, yan koltuktaki yaşlıca hanım birazdan kalkıp bizi şikâyet edecek gibi duruyordu. Rahatsız bir şekilde koltuğunda hareket etmeye başladı. Kafamı olduğum yerden kaldırmadan sırıtmaya başladım, "Hissediyorsun, değil mi?" dedim.
Kirpikleri titreşti önce, sonra gözlerini yavaşça açıp bana baktı. Öpücüklerimden mahmurlaşmış bakışlarıyla bana o güzel gözlerini bağışladı ve merakla, "Neyi?" diyebildi.
Önce yutkundum artık ağır geliyordu, söylemeliydim. İlk defa ama sadece ona, "Seni sevdiğimi..." dedim.
Söylediğim sözle gözleri kocaman açıldı. Diyeceği şeyi beklemeden sözlerime devam ettim.
"Sana her baktığımda, seni her öptüğümde daha çok seviyorum," dedi içimde şimdiye kadar varlığını hissettirmeyen romantik adam.
Şaşkın ama bir o kadar mutlu bir ifadeyle bana bakıyordu. Benim için yeni olan bu duyguları sahiplenmek için çok uzun zaman beklemiştim. O benimleyken ve bana kendini zarafetle sunarken, ondan bunları saklamak haksızlık olacaktı.
Sonra elime uzanarak, sıkıca parmaklarını sardı.
"Ben de seni seviyorum."
Benden duymayı uzun zamandır beklediği sözcüklerin dile gelmesiyle rahatladığı her halinden belliydi.
Bir anda yanımızda sabah kahvaltımızı dağıtmak için beliren hostese bakıp, ne istediğimi kısaca söyledim. Yanımızda oturan yaşlıca hanıma sıra gelince, kadın hostese beni göstererek çekinmeden sesli bir şekilde,
"Ben de bundan istiyorum," deyince öyle bir kahkaha atmıştım ki muhtemelen uçakta sabah uykusundan uyanmayan kimse kalmamıştı.
Kadının ne söylediğini duyan Ela'nın bembeyaz pürüzsüz teni yine en sevdiğim rengine dönmüştü.





Ken'an Diyarı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin