Genç adam dar sokakta, elinde sigarası, kafasında 26. yaş gününde yaşadıkları, yürüyordu.
İçinde öylesine büyük bir intikam duygusu vardı ki, başka bir şey hissetmek bile ona ihanet gibi geliyordu.
Ablasını hatırladı. 26. yaş gününde, o doğum günü denen zırvalıklarla ilgilenirken acı içinde öldürülen ablasını. Önce defalarca tecavüz edilen, sonra saatlerce dövülen, ve en son da asılarak öldürülen ablasını. Ve bunu yapanları.
Karanlık ve dar sokakta ilerlerken takım elbisesi ve kirli sakalı, sert yüz hatlarına uyum sağlıyor, tehlikenin reklamını veriyordu. Gözleri baygın, göz kapakları irislerinin tam üstüne kadar kapalı.
Dışarıdan gören birisi onu zil zurna sarhoş sanabilirdi. Ancak o sarhoş değildi. 29 yıllık hayatı boyunca binlerce rakı, şarap ve daha nicelerini tüketen birisinin bir kaç bardak kokteylle sarhoş olması olanaksızdı. Tehlikelerin babası gibi duruyordu iri vücuduyla. Heybetliydi. Ihtişamı her sert adımında asfaltla bütünleşiyor, karanlıkların efendisi gibi süzülüyordu tehlikeli yolda.Yavaşça sağındaki çöp konteynerına yol aldı. Dudakları arasında tükenmiş ve külünü hiç dökmemiş olduğu sigarasından kurtuldu. Yolu tekrar ortalama gereği duymadan, duvar dibinden ilerledi sokağın sonuna.
Yakışıklıydı, sert hatlara sahipti ve bu hatlar yalnızca yüzünden ibaret değildi. Ergenlik yıllarından itibaren iri omuzları, sert bakışları, hacimli ve gür saçlarıyla hep dikkat çeken taraftı.
Kaderini değiştirmek için hiç uğraşmadı. Kalbini yakıp kavuran tek şey intikamdı, kaybolan yılların intikamıydı, kız kardeşinin çalınan yıllarının intikamı.
O esnada bir çığlık sesi duydu. Tiz bir çığlık sesi.
Burnundan derin bir nefes çekti.
Gözleri kararırken biraz daha yaklaştı sese. Senin sahibi yardım istiyordu.
Bir kadın istediği saatte istediği yerde olamayacaksa ne önemi vardı erkek olmanın? Tehlikeli olan sokaklar değil, zihniyeti bozuk, aklı uçkurunda, gerici bataklığında boğulan erkeklerdi. Kendisi bile utanıyordu bu erkeklerden. Yeri gelince kadınlar baş tacı, naif; yeri gelince erkeğin yerinde söz hakkı olmaz, bir erkeğin boyunduruğu altından çıkamazdı.
Özellikle bu gerici zihniyetin en büyük bahanesiyse din değil miydi?
Sokakta biraz daha ilerledikten sonra gördüğü manzara ile ayakları iki üç adımda bir kusmuk ve izmarit olan yola yapıştı.
Uzaktan tam olarak belli olmasa ve kadını göremese de, adamın çığlık çığlığa yardım isteyen kadını üzerinde olduğu belliydi.
Tam yanlarına geldiği an kadının bakışlarını gördü. Yardıma muhtaç o bakışları.
Kız kardeşi geldi aklına, o da kim bilir kimlerden yardım dilenmişti de, içinde bir nebze vicdan barındırmayan insanlar umursamadan bakıp geçmişti. Bunları düşündükçe bile boğazı düğüm düğüm oluyordu.
Genç kadın gözlerini sıkıca kenetledi ve debelenmekten yorgun düşen kollarını ve ayaklarını saldı. Üzerindeki adamın rahat bir nefes verdiğini hissetti ve o iğrenç kokan soluğun genç kadının suratına gelmesinden hemen sonra, ayyaş sesiyle "ışte böyle!" dediğini duydu.
Sertçe yutkundu ve dua etti.
Tanrım, eğer varsan bana yardım et.
Tam o sırada ne olduysa oldu. Üzerinde nefesi bozuk balık gibi kokan adam yoktu artık. Hınç sesleri duyuyordu.
Sustu. Yutkundu.
Genç adam ise çok başka bir alemdeydi.
Genç kadın yavaşça kolunu çekti. Genç adam durmuştu, bakışları yerdeki ayyaşa kaydıktan sonra tiksinç bir bakış yolladı ve ardından genç kızı kucağına alarak ilerlemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RİTİM
Teen Fiction"Hasta olmanı istemem küçük. Zira hislerim doğruysa başıma kalacaksın.. " (+18) -------- Nefes alamıyordum. İlk kez böyle bir şey hissediyordum ve bu, çok garip bir duyguydu. Dudaklarını dudaklarımdan ayırdı ve çenemin hemen yanındaki, yüzümü boyn...