9.BÖLÜM: "HİÇBİR ŞEYLER VE FAZLASI"

14.1K 275 38
                                    

"Hayır."

"Ne?"

Kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım.. Şaşkınlık akıyordu sanki, o uzun kirpiklerinden elmacık kemiklerine.

"gerek yok. Kendim yıkanırım."

Ayağa kalktım ve banyo olduğunu tahmin ettiğim yere doğru yürümeye başladım. Dizlerim titriyordu. Böyle bir şeyi ilk defa yaşamıştım ve pişman hissediyordum.

İki insan istediği sürece istedikleri şekilde birlikte olabilirlerdi. Duygulu veya duygusuz. Tutku dolu veya yalnızca mantıken. Fakat ben bu tür bir şeyi, tamamen duygularımın yönlendirmesi altında yapmak istiyordum. Bu güne kadar.

Orgazm insanın bambaşka diyarlara gittiği bir sömürgeydi sanki. İnsanın kimliğini sömüren ruh kapitalizmi gibi. Güzeldi. Fazlasıyla.

Sarhoş olduğum için mi bunu yapmıştım, yoksa sarhoş olmam tamamen bir bahane miydi? Aslında pek sarhoş olduğumda söylenemezdi. Dilim dolanıyordu. Başım dönüyordu fakat aklım yerindeydi ve yarın sabah kalktığımda - yatarsam- bütün bu olanları hatırlayacağıma da emindim.

Duş aldım. Eski kıyafetlerimi giydim ve çıktım. Utancımdan arken'in yüzüne bakmayacağımı falan düşündüyseniz beni hala pek tanıyamamışsınız demektir çünkü çift taraflı yaptığımız bir cinsel birleşmeden sonra - tam olarak bir birleşme sayılır mı? Tartışılır. - neden hep kadın erkekten utanıyordu? Erkeğin duyguları yok muydu? İnsanları kalıplaştıran şeylerdi bunlar. Her anlamda. Her alanda.

Gözlerinin içine baktım. Kafamı diktim ve güçlü bir sesle konuşmaya başladım. "bu geceyi unutalım."

Kaşlarını çattı. Çenesi gerilmedi. Kendimizi kandırmayalım, onlar her zaman olmaz. Derin bir nefes çekti ve burnu titredi. "ne?"

"idrak edemiyor musun? Bu geceyi unutalım?"

Sol kaşını kaldırdı ve bana doğru iki adım yaklaştı. "bu geceyi unutmam için bir sebep söyle."

İki adım ona doğru yaklaştım. "bu gecenin bir tekrarını imkansız oluşu."

Eliyle çeneme vurdu, tek kaşını tekrar kaldırdı ve yan bir gülüş attı. Alay dolu, muzip bir gülüş. "hadi ya."

Dişlerimi sıktım. Şuan iğrenç bir ruh halindeydim ve inanılmaz derecede sinirli hissediyordum. İnsanlar birbirine güvenmek ve bir şeyler anlatmak zorunda tabiiki değildi fakat hakkında en ufak bir şey bilmediğim bu adamla yaşadığım cinsel yakınlaşma - ki bu benim ilk deneyimimdi.- beni fazlasıyla germişti.

"alırım kızım seni. Merak etme." göz kırptı. Şaka yaptığının ve ortamı yumuşatmaya çalıştığının farkındaydım. Sorun şu ki, ortamı hiç yumuşatamamıştı ve bu salak şakasına hiç gülmemiştim.

"siktir git!" diz kapağının arkasına tekme attım. Arkaya doğru çekti kendisini. Aslında dengesini yitirip önümde eğilmesini ve omurilik soğanına bir dirsek atıp onu bayıltmayı çok isterdim. Omurilik soğanı reflekslerimizin ebeveyniydi. Uyumamız, aniden gelen ataklara karşı siper almamız.. Hepsi o ufak sopancığımız sayesinde oluyordu. Çok severdim kendisini. Sapık ruhlu erkeklerin omurilik soğanlarıyla yakın bir geçmişimiz vardı. güzel bir geçmiş.

Koltuğun üzerindeki ceketimi ve telefonumu aldım. Kapıya doğru ilerledim.

"Bu geceyi unutmayacağım. Sende unutmayacaksın. Yanlış ve olmaması gereken bir şey yapmışız gibi davranmaktan vazgeç. İkimizde istedik ve yaptık. Yine olsa yine yapardık. Kabullenmek zorundasın.. Gerçeklerden kaçamazsın daha fazla. Sakın kendini kandırma. Yarın ve sonraki günlerde yine karşılaşacağız ve bu karşılaşmalarımızın hiçbirisinin öncekiler gibi olmayacağının ikimizde bilincindeyiz. Çocuk değilsin. Çocuk gibi de davranma. "
Canımı sıkan en büyük şey insanların kendilerini olduğundan öte gösterme çabalarıdır. Ahlak bekçilerinin ahlaksızlıkları gibi egoda insanlığı sömüren en büyük şeydir. Kapitalist sistem her anlamda derimize inmişken ruh anarşizminin tek çözüm olduğunu anlatma çabamız elbette boştu.

Arken'den hoşlanmaya başladığımı inkar edemem. Fakat onun yerinde herhangi birisi olsa yine aynı çarpıntıyı hissedeceğimi de biliyordum. Yakışıklı, kendine dikkat eden, farklı ve zengin.

Kimse zenginliğin hiçbir şey ifade etmediğini söylemesin, çünkü onu ben söyleyeceğim. Elbette zenginlik pek çok şeyi ifade etmiyor. Fakat zengin görünümlü, şık giyimli bir kişiyi düşünün. Gerçekçi düşünün. Fazlasıyla hoş değil mi? Aynı kişiyi inşaatta çalışırken, kirli kıyafet ve alın teriyle düşünün bir de. Objektif olun ve kendinizi kandırmayın. Aynı mı?

Arken'i tanımıyordum. Ne iş yaptığını, amacını ve daha yüzlerce şeyi bilmiyordum. Görünüşünden etkilenmiştim. Bu onu benim için farklı yapmazdı, insan bazen otobüste gördüğü bir kişiden bile etkilenebiliyordu.

Demiştim ya, tahammülümün en az olduğu şey insanların bitmek bilmeyen şu egosuydu. Gerek diğer insanlara, gerek doğaya ve ekosisteme. Arken'de bu egodan fazlasıyla vardı ve ben herkesten çok kolay soğuma potansiyeline sahip bir sosyal insan canlısıydım. Yazık ki Arken'de beni tanımıyordu.

Yakınlaşmamızın ardından iki gün geçmişti. Pişman mıydım? Olaydan değil de kişiden, evet diyebilirdim. Arkenle olmaması gereken bir şeydi bu. Nedenini sormayın. Bende bilmiyorum fakat olmaması gerektiğini içimde, en ücra köşede, bu güne kadar hep susmuş lanet bir ses konuşuyordu. Yanlış diyordu. Kime ve neye göre demek istiyordum. Cevapların hepsini biliyor, kendimi kandırıyordum.

Yurtta her çeşit insan vardı. Gizlice alkol sokan, sigaradan her hafta ceza yiyen, erkek arkadaşıyla buluşmak için her gece kaçıp sabaha kadar kapının açılmasını bekleyen, dersleriyle kafayı bozmuş, ruh sağlığının anormal olduğunu düşünen fakat oldukça normal gelen, sessiz, gürültülü..

Ruh sağlığının anormal olduğunu düşünen fakat oldukça normal gelen kişi asilaydı. Okuyan, düşünen ve kendisini insanlara aptal gibi göstermekten zevk alan, gerçekçi olursa kimsenin onu ve düşüncelerini kaldıramayacağını bilen asilay. Benimle çok benzeyen asilay..

Asilay yanıma geldiğinde yatağımda kitap okuyordum.

Yeraltından notlar..

"dostoyevski." Kafamı kaldırdım. Asilay ayakucuma oturmuş, gözlerini elimdeki kitaba dikmişti. Kafa salladım. Derin bir nede çekti ve sol köşemdeki cama yöneltti yeşil gözlerini.

Evet, gözleri yeşildi ve çok güzeldi.

Aslında hiçbir şey olmadığını, bunun onun rutin hayatı olduğunu bilmeme rağmen üzüntülü durduğu için sordum, "ne oldu?"

Boş bir sesle, "hiçbir şey." dedi.

Hiçbir şeylerin hayatımızı kurduğunu biliyordum. Zorlamadım.

RİTİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin