-10-
Mavi kulübeden çıktıktan sonra Taha istemeyerek de olsa Sıla'dan ayrılmıştı. Girmeleri gereken dersler vardı. Her ne kadar Taha dersi ekmeye son derece gönüllü olsa da Sıla kendi dersini ekmeme konusunda oldukça kararlıydı. Bu nedenle öğle yemeği için fakülte kafeteryasında buluşmak üzere sözleşip birbirlerinden ayrılmışlardı.
Taha tarifsiz bir mutluluğun ele geçirdiği bedenini sınıfa sürüklerken koridorda karşılaştığı herkese gülümseyip baş selamı verdi. Üstelik bunları yaptığının farkında bile değildi. Çünkü kafasının içinde hala kulüp odasında, Sıla'yla birlikteydi.
Sınıfın kapısından içeri girdiğinde Alara ve Harun'un üç sıra arkada yan yana oturduklarını ve konuştuklarını gördü. Her zamanki gibi el ele tutuşmuşlardı.
Dün akşam Sıla ile tıpkı bu şekilde oturduklarını ve onun elini kendi elinin üzerine koyduğu anı hatırladığında şapşalca sırıtma arzusuyla kuşatıldı. Fakat hemen sonrasında fark ettiği gerçekle beraber birden kaşlarını çattı. Alara ve Harun'la tam iki yıldır vıcık çift diye dalga geçiyordu. Oysa şimdi kendisi de Sıla ile aynı vıcık şeyleri yapmak istiyordu. Bu, şu ikisine dönüşecekleri anlamına gelse bile...
Vay be, diye düşündü. Kendi başına da aynı şeyin gelebileceğini asla tahmin etmezdi.
Başını iki yana sallayıp gülümsemeye devam ederek sınıfın içinde ilerledi. Ancak ikisi hala onun varlığının farkına varmamıştı. Zaten sık sık birbirlerine dalıp gider, etrafta başkalarının da olduğunu unuturlardı. Taha bunu bugüne kadar hiç anlamamıştı. Hatta ikisinin pislik olsun diye kendisine böyle davrandığından emindi. Ama şimdi anlıyordu ki, duygular akla hükmedebiliyordu. Bedenin kontrolünü tamamen ele geçirebiliyordu. Ve her şeyin unutulmasını sağlayabiliyordu.
Adımları yavaşladı. Kendisinin de epey önemli bir şey unuttuğunun yeni farkına varmıştı. Tüm bu olanlar olmadan -yani kulüptekilerle tanışmadan ve Mavi kulübede onu öpmeden- önce Sıla'ya iddia meselesini açıklayacaktı. Kulübede olanlardan sonra bunu tamamen unutmuştu. Unuttuğunu bile unutmuştu hatta. Onun yanında biraz daha vakit geçirse, unuttuğunu unuttuğunu bile unutabilirdi.
İddia meselesinin ve bunu kıza anlatamamanın oluşturduğu suçluluk duygusu sıcacık akan kanının buz tutmasına neden olurken yürümeye daha doğrusu ayaklarını sürüklemeye devam etti. Ama az önceki keyifli halinin yerinde yeller esiyordu şimdi.
Sıla'ya her şeyi bir şekilde açıklaması gerekiyordu. Ama bugün olanlardan sonra onu kaybetme ihtimalini düşünmek çok daha ağır gelmeye başlamıştı. Bu yüzden ne yapacağını tamamen şaşırmış durumdaydı.
Saniyeler içinde onlarca şey düşünmenin verdiği yorgunlukla arkadaşlarının yanına çöktü. Halsiz bir şekilde kolunu sıranın üstüne attı. Onun bu hareketiyle Alara ve Harun fanuslarının içinden çıkıp ona baktılar.
"Ee," dedi Alara bir süre onun bir şeyler söylemesini bekledikten sonra. "Bulabildin mi Sıla'yı?"
"Buldum."
"Buldun mu?" dedi Alara heyecanla. "Her şeyi anlattın mı ona? Anlattıysan..."
Harun'un kolunu dürtmesiyle birlikte sessizleşip Taha'nın yüzüne baktı. Orada gördüğü ifadeden pek memnun olmamış gibi suratı asıldı.
Cevabı biliyormuş gibi dudaklarını bükmesine rağmen sordu:
"Öğrenince ne yaptı Sıla?"
"Hiçbir şey." dedi Taha sandalyesinde rahatsızca kıpırdanarak. Belki ona öyle geliyordu; ama suçluluk duygusu bir raptiye olsa ve sandalyesinin oturma yerine konsa ancak bu kadar rahatsız edici olabilirdi. Arkadaşlarının kafası karışmış gibi kendisine bakması üzerine açıkladı. "Çünkü öğrenmedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Kulübeli Çocuk
Roman pour AdolescentsBazen bir şeyleri gerçekten görebilmek için ambalajın altındakini ya da belki ötesindekini görmek gerekir. Zaten en güzel şeyler hep en garip ambalajlarla gelmez mi önümüze? *Önemli Not*: Bu hikaye, üç kısa hikayeden oluşmasını planladığım Bilimkur...