Bir yerlerde bağıran birileri vardı. Ama daha çok korkudan ve acıdan paniklemiş bir sesti. Bir başka yerden kesik kesik gelen bir ışık onun görüşünü bulandırıyordu. Korku her yerdeydi ve sağlıklı düşünmesine engel oluyordu. Herkes gibi o da kaçmak istiyordu.
Ağaçların olduğu bir yerde, beton bir duvarın arkasından bir hırıltı geldi. Aniden gökten bir kol düştü ve kolun üzerinde gezen kanlı solucanlar yerlerde yılanlar gibi dağılmaya başladı. Bir tanesi hızla büyüdü ve iki başlı bir yılana döndü. Merih'e doğru uçtu. Merih onun uçtuğunu bilmiyordu ama uçtuğunu görünce nedense daha önce onun uçabildiğini anladı. Bu tuhaf bilme hissine rağmen içindeki panik onu şaşırttı.
Bir sonraki anda yılan ağaç gövdesini delip geçti ve daha önce orada olmayan ama sonra sanki zaten uzun zamandır orada duran suya girip kayboldu. Bir ses daha geldi ve Merih dönüp baktı.
Melis ona bir çanta uzatıyordu. Çantanın kolları kanlıydı ama Melis gülüyordu. Gülüşünde bir sinsilik ve düşmanlık vardı. Merih'in kalbi delice atarken aniden bir başka yerden başka bir ses geldi ve ikisi de dönüp baktı. Arya tepeden düşüyordu.
Her şey çok anlamsızdı. Az önce o yerde suda kaybolan yılan vardı oysa. Ama nedense Merih olayın saçmalığına rağmen koşarak ona yardıma gitti. Tam Arya'yı tutacağı sırada Arya kaydı ve uçurumdan düştü. Merih bağırdı.
"Arya!"
Sesi kendisini uyandırdığında şaşkınlık ve panik içinde zıpladı. Serdar'ın onun başında ona baktığını görünce geriye, duvara doğru çekti kendisini. Ne olduğunu anlamadı. Kafası alt üst olmuştu.
"Merih? Oğlum ne oldu?" Serdar telaşla sordu. Emre başını eğip yatağın üzerinden baktı.
"Allah'ım." Merih nefes almaya çalıştı. "Of berbattı!"
"Rüya mı gördün?" Emre sakin bir sesle sordu.
"Evet. Ama çok kötüydü."
"Arya diye bağırdın." diye sordu Serdar. "Ne oldu?"
"Arya. O uçurumdan düştü." Merih nefes aldı ve biraz olsun sakinledi. "Onu tutamadım."
"Lan oğlum bula bula onu mu buldun düşürecek?" Serdar neredeyse kızgındı.
"Çok kötüydü ya. Nefes alamadım."
"Bizi de korkuttun." Emre yataktan indi ve elbiselerini çıkarmaya başladı. Merih ancak o zaman sabah olduğunu anladı.
Bunun sadece bir rüya olduğunu söyleyip durdu kendi kendisine. Defalarca içinden tekrarladıktan sonra kalkıp tuvalete gitti ve sonrasında elini yüzünü yıkayıp gerçeğe dönmeye çalıştı.
Sabahın ışıkları kulübelere vuruyor ve her yeri, güzel bir yeşille kaplamış doğayı ısıtıyordu. Kuşların sesleri her yerdeydi ve mis gibi bir hava kokuyordu. Üzerine bastığı çimlerde ıslaklık vardı. Bu yüzden Merih de terliklerini çıkardı ve çıplak ayaklarla bir süre çimlerde gezdi.
Geriye döndüğünde Neva'nın da çimlerde çıplak ayaklarla gezdiğini gördü.
"Günaydın." dedi sakin bir sesle.
"Günaydın." Neva'nın sesi yumuşak ve tatlı çıktı. "Senin de çimlerde gezmeyi sevdiğini bilmiyordum."
"Ben de senin." Merih ona yaklaştı ve onun sabah ışıkları altında parıldayan pürüzsüz ve masum yüzünün aslında ne kadar güzel olduğunu yakından gördü. Emre'nin neden bu kızı daha çok istediğini anlamak o kadar zor olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terraform-Tr
Science FictionHerkes gibi onlar da sıradan lise öğrencisiydi. Ta ki bir gün dünya tümüyle değişene kadar.