Kampa vardıklarında öğleye daha çok vardı. Kızların saçı ve başı darmadağındı. Üstleri güneşte kurumuş olsa bile her yerlerinde toz ve kabuk tutmuş çamurlar duruyordu. Ayakkabıları pisti ve yüzlerindeki korku yerini şimdi bir şaşkınlık ve yorgunluğa bırakmıştı.
Merih neler olduğunu düşünmek istediyse de her şey yeni uyandığı bir rüya gibi geliyordu ve bu da açıkçası onun kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Kendi kulübelerine girdiklerinde Serdar bağırdı ve "Lanet olsun! Lanet olsun!" diye tekrarladı. "Bu hiç iyi değil. O su... Hepsi anında nereye gitti?"
"Kahretsin Serdar!" Emre kızdı. "Az daha senin yüzünden ölecektik."
"Olaya farklı gözle bakın." Merih sakince konuştu. İkisi de şaşırarak baktı. "Bulduğumuz o yaratık korku salıyordu ve altı gözü vardı. Siz de gördünüz."
"Uzaylı mı dersin?" Emre tuhaf bir şekilde konuştu.
"Ya o su? İçinde nefes alabiliyorduk." Serdar meseleyi tekrar suya getirince Merih de düşündü. Suyun içinde nasıl olur da nefes alabildiklerine inanamadı.
"Deprem oldu." Emre ikisinin de gözlerine baktı. "Sonra o su çekildi. Deniz kadar büyük görünüyordu oysa."
"Ya suyun altında parıldayan o şey?" Serdar gördüklerini hatırlattı. "Sanki bir yumurtanın içindeki bir şehir gibiydi. Ama sonra sular çok hızlı çekildi."
"Her neyse de dağın altında inanılmaz şeyler var. Bunu birilerine haber vermeliyiz." dedi Merih.
"Bize inanmazlar." Serdar aniden sakinleşmiş gibi konuştu. "En iyisi bunu gizli tutmamız."
"Ama bu tüm tarihi değiştirebilir." dedi Emre. "Hem de bildiğimiz her şeyi."
"Yine de hala ne olduğunu öğrenebiliriz." Merih devam etti. "Geri gidersek en azından o şeyin resmini çekebiliriz ve o boşluğu kameraya alabiliriz."
"Oraya mı?" Emre kızgın bir ses tonuyla konuştu.
"Anahtar hala bende." dedi Serdar. "Bunu görmemezlikten gelebiliriz."
"Daha az önce ölüyorduk."
"Hadi ama Emre. Kötü olduğunu söyleyemezsin."
"Ya kızlar?"
"Onların bir daha gelmek isteyeceğini sanmıyorum." dedi Merih. Bundan emindi de.
"Yani sen gerçekten gitmek istiyorsun." Emre şaşkınlıkla ona baktı ve devam etti. "Ve Serdar da."
"Neden olmasın? Bu defa dikkatli oluruz."
"Saçmalamayın. Ya o şeylerden canlı bir tane çıkarsa. Sima'ya saldıranlardan. Allah'ım! Kafayı yiyeceğim. Orada Sima'ya bir şey saldırdı ve siz de geri gitmek mi istiyorsunuz?"
"Yarın." dedi Serdar. "Yarına kadar düşünelim. Gelmek isteyen varsa bana söylesin."
"Ben geliyorum." dedi Merih sakince.
"Neden?" diye sordu Emre. "Hadi Serdar'ı anladım. Maceraya düşkündür. Ya sen?"
"Bak." dedi Merih sakince. "Günlerdir kötü rüyalar görüyorum. İnsanlara bir şey oluyor ve onları kurtarmaya çalışıyorum. Ama iyi olmuyor."
"Bunlar sadece rüya." Emre geçip yatağın üzerine oturdu.
"Ama bugün olanlara çok benzeyen bir rüyayla uyandım sabahleyin. Siz de gördünüz nasıl zıpladığımı. Nefes alamıyordum."
"Merih ne dediğinin farkında mısın?" Emre ellerini yatağın tahtalarına doğru itti ve sertçe tuttu. "Başkası bunları söylese onu kovarsın."
"Ama ne olduğunu hepimiz gördük." Merih sakince devam etti. "Ya o şeyler dünyaya saldırırsa ve kimse ne olduğunu bilmezse? En azından görüntüleri alıp yayınlayalım. Sonra ilgilenmesi gerekenler devreye girecektir. Bundan eminim."
"Merih haklı olabilir. Oraya her şekilde bir daha dönmeliyiz."
"İkiniz de saçmalıyorsunuz. Yemin ederim saçmalıyorsunuz."
"Sen korkuyor musun?" Serdar aniden onun sözünü kesti.
"Ne?" Emre'nin sesi sinirli çıktı. "Korksaydım Resul ve diğerleri gibi dönerdim. Bunun korkmakla alakası yok. Boyumuzu aşan bir şey. Anlayın."
"Hayır, sen anlamıyorsun!" Serdar kızdı. "Eğer bunu yapmazsak hayatımızın sonuna kadar keşke deneseydik diyeceğiz. Sizi bilmem ama ben bunu bir daha deneyeceğim."
"Ben geliyorum. Ne olursa olsun onu öğrenmemiz lazım." Merih Serdar'a katıldı.
"Ne haliniz varsa görün!" Emre tekrar sinirlendi ama sonra sakince devam etti. "Bunun sonu iyi değil. Emin olabilirsiniz."
"Ya daha kötü bir şey olursa?" Merih bunu nasıl soracağını tam olarak bilemedi.
"Ne demek daha kötü olursa?" diye sordu Emre.
"Ya bu şey sadece burasıyla ilgili değilse?"
"Başka neresiyle ilgili olabilir ki?"
"Annem her yerde salgın olduğunu söylemişti. Afrika'da da bazı yerlerde derin göçüklerin olduğu haberleri vardı."
"Bunlar safsata." Emre inanmadı.
"Nasıl derin göçükler?" Serdar aniden sordu. Meraklı bakışlarını Merih'e yöneltti.
"Haberi tam izlemedim ama salgının sebebinin Afrika kökenli olduğu söyleniyordu. Yani o göçükle ilgili."
"Yemin ederim şu an ikiniz de salağa bağladınız!" Emre kalktı ve sonra "Ben yemeğe gidiyorum. Eminim gelene kadar siz de aklınızı başınıza almış olursunuz."
"Kimseye bir şey söyleme." diye onu tembih etti Serdar. "Resuller sorarsa bir şey yoktu dersin."
"Yutarlarsa." Emre kapıyı kapatıp çıktı.
"Sence ne olabilir?" Emre çıktığı gibi Serdar sordu.
"Hiçbir fikrim yok. Ama cidden çok tuhaftı. Korkuyu sen de hissettin mi?"
"Hayatımda hiç o kadar korkmamıştım." Serdar alnındaki terleri sildi. Merih de kalkıp elbiselerini değiştirdi. Serdar onu bunu yaparken görünce o da üstünü değiştirdi ve o sırada da devam etti. "O su gerçekten çok değişikti."
"Bence o su olmayabilir de."
"Nasıl yani?"
"Bilmiyorum. Bunu Bilimcilere soralım. Su olsaydı boğulma hissini yaşamamız gerekmez miydi?"
"Ben de bunu düşündüm. Yani o şey içimdeyken bile havaya ihtiyaç duymadım."
"Ben de. Ve bu kesinlikle beynimi uyuşturmuş durumda."
"Sence biz ne keşfettik?" Serdar tekrar o meraklı haline geri geldi.
"Hiçbir fikrim yok. Ama ölmediğimize sevindim. Hele de o su o kadar hızlı çekilirken."
"Sence nereye gitmiş olabilir?"
"Arya'ya sor bence. Coğrafya ile ilgili her şeyi o bilir."
"O zaman önce yemeğe gidelim. Sonra hep bir arada neler olduğunu konuşuruz."
"Bence de."
Merih sakin olmaya çalıştı ancak yine de içindeki o huzursuzluk baskın gelmeye çalıştıkça o da kendi içinde bölünüyormuş gibi hissetti. Bu hissi sevmese de her şeye hazırlıklı olması gerektiğini içten içe biliyordu.
Çok fazla zamanları yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terraform-Tr
Bilim KurguHerkes gibi onlar da sıradan lise öğrencisiydi. Ta ki bir gün dünya tümüyle değişene kadar.