9

8 1 0
                                    

Üssün kapısına geldiklerinde girişin olduğu yerin kapatıldığını ve büyük metal bir zincir ile de sağlamlaştırıldığını gördüler. Kapının bir hangar kapısı kadar büyük olduğu duvarın yanında ise bazı askeri fontlarla yazılmış siyah yazılar vardı. Ancak bazıları silinmişti ve bazıları ise üzerinde yosunların kuruduğu bir şekilde duruyordu.

Daha aşağıda, zeminde duran bazı kare taşlar vardı ve belli ki bunlar başka bir yere aitti. Dağın içine açılan tek giriş bu olmasa da en büyük giriş buydu ve bu yüzden herkes orada toplandı. Ancak Betül ve Neva daha küçük bir kapının önünde durmuş ve içeriye doğru bakma halindeydiler. Bu da Merih'in dikkatini çekti.

"Buradan girmesi imkânsız." dedi Serdar çok uğraşmasına rağmen.

"Çocuklar bence burası uygun." Betül sakin gibi görünse de heyecanlıydı. Sesindeki telaş kelimelerinin neredeyse yutulmasına neden olacak gibiydi.

Emre bunu duyunca hemen o tarafa doğru hızlandı. Serdar da aynı şekilde koşar adımlarla sırıtarak devam etti. Diğerleri meraktan olsa gerek onları takip etti ve son baktığında Merih Melis ile yalnız kalmıştı. Aniden hızlanan kalbini umursamadı. Daha önce Serdar'ın söylediklerini uygulaması gerektiğine karar verdi ve kapının zincirlerinin olduğu yere doğru adım attı.

Zincirin geçirildiği halkalar kalın metaldendi ve zincir de çok sağlam bir kilitle birleştirilmişti. Merih kilidi tutup çekti ve Melis'le ilgilenmediğini açıkça gösterdi. Ancak Melis de orada ona öylece bakınca kafası karıştı. Ne yapacağını bilemedi. Bunun üzerine kilit üzerinde bir süre düşünüyormuş gibi yaptı ve neden sonra gözüne bir şey ilişti.

Eğilerek duvarın kırık bir fay hattı gibi devam ettiği çizgiye baktı ve çizginin sonunda yatay bir giriş buldu. İki taş üst üste iliştirilmiş ve göze pek de çarpmayan bir şekilde ayarlanmıştı.

Merih sakince eğilip boşluklu yere baktı ve orada soluk renkte bir şey fark etti. Fenerini çıkarıp ışığı tuttu. Melis de adım atıp tam tepesinde durdu ve bir şey demeden öylece baktı.

Merih'in beynine hücum eden kan onun doğru dürüst düşünmesine engel oldu. Melis ne yapmaya çalışıyordu?

Kafasını toplamak istedi ancak bunun yerine nefes alamadığını hissetti. Onu kendisine bu kadar yakınken hiç görmemişti. Bu hayatında daha önce hiç olmamıştı.

Her şey saçma bir şekilde donmuş gibi kaldı. Merih bir süre ne yapacağını bilemedi ama neden sonra Melis'in ona ince bir dal parçası uzattığını gördü. Elleri titreyerek aldı.

Melis'in uzattığı dalı tuttuğuna inanamadı. Bu kesinlikle o rüyalardan bir tanesi olmalıydı.

Bir süre o halde kaldı ve sonra Melis fısıltı halinde ince ve güzel bir sesle konuştu.

"Onu çıkarmayı düşünmüyor musun?"

Allah'ım.

Sesi o kadar güzeldi ki Merih nefesini çekerken kalbinin sıkıştığını düşündü. Bir şey diyemedi. Dönüp ona bakamadı. Bunu çok istedi ama tamamen kilitlenmişti.

Onunla ilgilenemedi ve bu bir anda aklına hücum eden açıklamalar arasında tuhaf bir şekilde etki etti. Serdar tam da bunu yapmasını istemişti. Sima da öyle. Ve bu Merih'in isteği dışında gerçekleşiyordu.

Dal parçasını ellerinin titremesini engelleyerek yatay deliğe soktu ve metali düşürdü. Metal zeminde ses çıkarınca Serdar ne olduğunu sordu. Merih ancak o zaman diğerlerinin hala diğer kapı ile uğraştığını fark etti.

Terraform-TrHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin