26 Mart
01.37, öğle.Burada geçirdiğim her gün, gittikçe daha fazla huzurla etrafımın sarıldığını hissediyorum. Eski yaşantımın çoğu zaman durgun ve yeknesak, nadiren sakinliğinin yanında kalabalık geçen günlerine zıt bir şekilde burada, mütemadiyen yoğun bir şekilde geçiyor zaman. Sabahları değerli öğretmenimle geçirdiğim vakitte yaptığımız dersleri, Cesaret Prensi ile şehirde yaptığımız kısa bir gezinti takip ediyor, sonrasında birlikte sıklıkla, misafirin eksik olmadığı Bayan G.'nin evinde düzenlenen öğle yemeği davetine iştirak ediyoruz. Davete bizim dışımızda ev sahibemizin pek çok arkadaşı da katıldığı için saatler bu sırada hızla geçiyor ve saat akşama yaklaşıyor. Soğuk havanın gittikçe etkisini yitirdiğini son birkaç gündür daha şiddetli bir şekilde hissettiğimiz için artık bahçede daha sık vakit geçirebiliyoruz ve bu sebeple, yemek sonrasında saatler boyunca süren ve defalarca kez boşalıp tekrar çay ile dolan fincanların eşliğindeki sohbetler baharın elini henüz tutmuş çiçeklerin etrafında devam ediyor.
Şayet huzuru tanımlamam gerekseydi tam karşımda duran manzarayı coşkuyla işaret eder ve gözlerim onun güzelliğine dalıp gitmişken sevinçle gülümserdim. Öyle uzun bir süredir tanımsızdı ki o, bu müphem durumdan sıyrılıp onu bir anlama kavuşturabilmek büyük bir armağan oldu bana. Hak ediyor muyum onu beyefendi, yoksa hemen solmalı mı yüzüme düşen bahar neşesi? Hayır, olsun cevabınız zira belki de aylar sonra ilk defa, saf ferahlığa sahip bir hisle doldu içim.
Bu sabah küçük bir kuş parmaklarımın ucundaydı. Sanıyorum bir kızıl ardıç kuşuydu, yine de kuş bilimine ait bilgilerim fazlasıyla sınırlı olduğu için emin olamıyorum. Kahverengi ve grinin türlü tonlarına bürünmüş bedeni fazlasıyla narindi, incitmekten korktum. O merakla etrafına bakarken ben de onu izledim çekinen bakışlarla, hareket edemedim. Hafifçe titrediğinde elim, o da kıpırdadı ve endişeyle araladım dudaklarımı fakat sesim hapsoldu o kısa ana. Sonrasında, yavaşça açtı kanatları ve uçtu, uzaklaştı benden. Yürüdüm ardından umarsızca lakin yetişemedim, ardından bakarken kalbimi saran sızı hem şetaret dolu hem de buruktu.
O burukluğu silip atmak her zamankinden kolay oldu eve geri döndüğümde zira zarfında ince işlemeleri olan bir mektupla karşılamıştı evdeki hizmetkârlardan biri beni. Mektup kız kardeşime aitti ve beyefendi, nasıl güzel bir haber taşıdığını size tarif edebilmem mümkün değil. Şaşkınlığım ondan da fazla, mutluluğu ezip geçti çoğunlukla, hakimiyet kurdu yüz kıvrımlarıma. O, dudaklarıma boyasını işlerken ve yanaklarım onun gölgesiyle ezilirken parmaklarımın arasındaki mektubu bir kez daha okudum. Geride bıraktığım şiirlerimin neredeyse tamamı dergide yayınlanmış ve ziyadesiyle sevilmiş! Öyle ki basılan bütün dergiler tükendiği için ek olarak biraz daha basılması gerekmiş. Ah, hayır, elbette yalnızca benim için değildi bu ilgi; biliyordum ki pek sevilen, değerli bir şairin mürekkebi de dökülüyordu o derginin sayfalarına ve benim kelimelerim, onunkinin yanında zayıf bir mum ışığından farksızdı. Ben duramazdım güneşin önünde, üstelik gökyüzü yıldızlarla doluydu.
Yine de beyefendi, bu haber karşısında son derece sevinçliyim. Beni yakından tanıyan biri, bilirdi, bana sebil edilmemişti mutluluk ve işte bu yüzden, en küçük parçasında dahi onu ilk defa tadar gibi oluyorum. Aksi de yoktu belki hayatımda ancak onun eksikliğini her daim hissediyordum. Elbette küçük mutluluklar vardı fakat hayatımda ruhumu sıkıca saran, düşüncesi dahi beni derin bir şükran ile gülümseten bir olay vuku bulmamıştı yakın zamana dek. Sizden öncesi, böyleydi ve sizden sonrası, o, sizin gibi. Tek bir sözcükte karşılığı yok, yüzlercesine ise sığamıyor.
Mektubumu, sanıyorum ilk defa bu kadar az konuşmuşken sizinle, burada sonlandıracağım. Kız kardeşimin mektubunun sonunda yer alan cümlesi beni öyle derinden etkiledi ki yarın birkaç satırımı sokakların daimi misafirlerine armağan etmek istiyorum zira umut olmuş bazı yüreklere, böyle söylemişler okuyanlar, o değerli duyguyu hissetmişler. Bu nedenle, yarın şehre gideceğim. Gülümseyeceğim, birkaç kelime dökülecek baharın rüzgârlarına; adeta bir pencerenin önünde durup izlediğim hayatın elini tutacağım, camlar kırılacak. Kırıkları tutacağım ellerimde, acıyı unutacağım ve umut doğacak.
Üzerimize, güneş misali; hepimiz için, bir parça umut...
*
Merhabalar!
Bu bölümleri yazalı çok olmuş olsa da tekrar yayımlamadan önce satırlara bir daha baktığımda ilk yazdığım gün gibi heyecanlı oluyor ve biraz da duygulanıyorum. Okurken aklınızdan neler geçtiğini, nasıl hissettiğinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum çünkü bir kez bölümü yayımladığımda fazlasıyla merak içinde oluyorum. Diğer yandan yayımladığım diğer hikâyelere zaman ayırmak isteyen olursa bu da yine beni çok mutlu eder, düşüncelerinizi okumayı çok seviyor ve onları ziyadesiyle değerli buluyorum.
Satırlarıma vakit ayırdığınız için içten teşekkürlerimle,
Sevgiler!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyefendiye Mektuplar
Romance❝Çünkü beyefendi, siz, kelimelere sığmayan bir adamsınız.❞