XVII-I

6.7K 756 51
                                    

17 Ocak
03.08, akşamüstü.

Beyefendi,

Günlerdir görmüyorum sizi, tutamıyorum da kalemi, yazamıyorum. Anlayamamışım hislerimi meğer, seslerini duyamamışım; öyle incinmişim ki sözlerinizin karşısında, ürkütmüşüm onları. Ne neşe hissedebiliyorum yüreğimde, ne de hüzün. İki tarafı da sonsuz bir araf olmalı burası ve sizin varlığınızdan yoksunken hayatım, rehberliğinizden mahrumken bu ıssızlıkta, nereye gideceğimi bilemiyorum. Hiçbir yol görünmüyor, karanlığın aksi parlamıyor ufukta.

Gecenin ürkütücü varlığı hâkim olunca gökyüzüne ve perdeleri yarı örtülmüş olan odamın içinde iyiden iyiye yalnız kaldığımda, oturduğum sandalyenin karşısında türlü sanrılar görüyorum. Kahkaha atan genç hanımefendilerin portreleri canlanıyor içeriye girmeyi başarmış soluk dolunay ışığının altında. Kendi aralarında onları eğlendirecek bir mevzu hakkında konuşan beyefendiler yer alıyor onların yanında ve bir de siz, bütün ciddiyetinizle, onları izliyorsunuz. Orada değilim, doğrusu sizinle aynı anı paylaşmaktan oldukça uzağım. Farkında değilim gerçek olmadıklarının ancak biliyor musunuz beyefendi; kırgın bedenim bu manzaraları taşıyacak gücü zar zor bulurken kendinde, bulutlanıyor kirpiklerimin göğü ve ince bir sızı sarıyor kalbimi. Sanrılar terk etmiyor beni, her geçen saniyede biraz daha derinleşiyor içine düştüğüm bu kara boşluk, kaybolmuş gibi hissediyorum.

Dün uzun bir süre boyunca tek başıma dolaştım kırda, havanın soğukluğu bir an için kırılır gibi olmuştu ve ben de şayet size yazamıyorsam masanın başında oturmanın acı verici olduğunu düşündüm. Ağaçlar yumuşak bir rüzgârın eşliğinde saçlarını sallıyor, karların hafifçe eriyip ıslattığı toprağın üstünde mevsime yenik düşmeyi reddeden birkaç kır çiçeği üzerindeki beyaz örtüye meydan okuyor, gökyüzünde süzülen asi bir kuş özgürce kanat çırpıyordu. Tam anlamıyla huzurlu sayılamasa da tatmin edici bir şekilde güzel bir gün olduğunu söyleyebilirdim şayet gezimi sonlandırıp eve geri döndüğümde misafirlerimizin bizimle paylaştıklarını duymasaydım. Onlar, Çiçekli Hanım ve Ayçiçeği'ydi.

Onların kısa bir sürede bu denli samimi bir arkadaşlık kurması beni şaşırtsa da bu durumu görmezden geldim ve sözlerine kulak verdim. Birlikte bugünkü bir davet için birkaç mücevher bakmaya çıkacaklarmış, şehir merkezine gitmeden önce evimizin yakınından geçiyorlarmış ve bize uğrayıp onlara katılmayı isteyip istemeyeceğimizi sormak istemişler. Zarif bir dille bu teklifi geri çevirirken kız kardeşime davet hakkındaki detayları veriyordu Çiçekli Hanım, ona "Geçtiğimiz aylarda sana bahsettiğim generali hatırlıyor musun? İşte o, en küçük oğlu ve iki kızıyla birlikte katılacak davete. Ah, dur, sen sormadan hemen söyleyeyim davetin sahibini; işte bu yanımdaki güzel hanımefendi!" dediğinde Ayçiçeği gülümseyerek bana baktı ve onu onayladı. Çiçekli Hanım neşeli bir tavırla bana döndüğünde "Yeni yıl balosunda dans ettiğin beyefendiyi hatırlıyor musun? Öyle çekingendin ki umuyorum seni dans etmekten hiç haz etmeyen biri olarak tanımamıştır! Neyse, işte o da katılacaklar arasında ve duyduğum üzere generalin kızlarından biri ile tanışıklığı bulunuyormuş. Bu sayede ben de o hanımefendi ile tanışma fırsatı bulacağıma inanıyorum. Harika, öyle değil mi?" diye ekledi ve küçük bir çocuk edasıyla ellerini çırptı. Sonrasında bir an önce gitmezlerse oldukça geç kalacaklarını çünkü daha yapılacak pek çok işlerinin olduğunu belirtti ve kız kardeşim de şehre gitmeye karar verdiğinde onlara bahçeye kadar eşlik ettim.

Orada olacaksınız; bu gece, başkaları sararken etrafınızı ve siz onlara bütün samimiyetinizle yaklaşıp keyifli zaman geçirirken, sizi izleme şansından mahrum olacağım. Bahsedilenler dışında kimlerin katılacağını ve diğer detayları bilmiyorum fakat merak ettiğimi de söyleyemem. Öyle anlamsız geliyor ki sizin dışınızdaki her şey, şayet orada olacağınızı öğrenmemiş olsaydım bu davete dair tek bir düşünce dahi geçmezdi aklımdan. Oysa şimdi sorularla çevreliyor zihnim ve onları durduramıyorum, büyüyorlar gittikçe, engel olamıyorum. Nasıl görüneceksiniz bu gece? Şık olacağınız şüphesiz fakat düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Gözleriniz parlayacak mı karanlığa meydan okuyan bir ışıkla ya da dudaklarınız, kıvrılacak mı hafifçe, ciddiyetinizi bozmayan bir edayla? Beyefendi, bir başkası görecek mi bakışlarınızda benim size karşı hissettiklerimi? Orada, bir parçasını düşürmüş olmalıyım hislerimin ve bir de oldukça büyük olmalı o, aksi takdirde yokluğunu böylesine güçlü bir şekilde göstermezdi.

İnkar edemem size yazmadığımda ve hatta sizi düşünmedikçe eksik hissettiğimi. Bendim sizinle tamamlanabilmeyi dileyen günler öncesinde ancak şimdi bu dilek ile her gün biraz daha parçalanıyor, adeta benliğimi kaybediyorum. Üzerimdeki tesirinizi göremiyorsunuz, yaptıklarınızın etkisi düşündüğünüzden çok daha büyük, dahası tahmin etmeyeceğiniz bir şekilde yıkıcı. Bir şeyler tam değildi öncesinde de, sonra sizi tanıdı umut dolu ruhum ve rüzgârınıza kapılıp iyice uzaklaştı ondan hislerim. Ayrıldı o benden, varlığım her zamankinden daha yalnız.

Eksiktim beyefendi, biraz daha eksildim şimdi ve artık tamamen yok oluyorum.

Beyefendiye MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin