I Wanted That And Now I'm Not Complaining About What He's Doing

2.8K 168 90
                                    

Bir şey söylemesini bekledim. Bir şeyler söylemesini istedim. Bana hakaret etmesini bekledim çünkü bu içimi rahatlatacaktı. En azından şu an hissettiğimden daha iyi hissetmemi sağlayacaktı.

Bir şeyler söylemesini istiyordum. Gerçekten çok istiyordum, susmasından başka bir şeyler yapmasını istiyordum. Ağzını açıp birkaç kelime etmesini istiyordum, lanet olsun. Kendimi berbat hissediyordum.

“Dylan, özür dilerim.”

O bir dakika boyunca daha konuşmadan yere bakınca ben bir şeyler söylemek zorunda hissettim kendimi. Çünkü burası gittikçe geriliyordu.

“Dylan… ben gerçekten…”

“Bitti.”

“Ne? Dylan, lütfen.”

“Lütfen ne? Chloe, üzgünsün. Ben de üzgünüm. Ama devam edemeyiz. Sen ondan hoşlanıyorken bana aşıkmışsın gibi davranamazsın, ben buna katlanamam. Seni seviyorum, Chloe ama bunu kabul edemem.”

Bu sefer susma sırası bendeydi. O kadar haklıydı ki sonrasında söylenecek tek bir sözüm yoktu. Bu yüzden oturduğum yerde sessizce Dylan’ın kalkmasını izledim. Onun arabası çalıştıktan sonra olduğum yerde oturmaya devam ettim.

Yarım saat.

Bir saat olmuştu Dylan gideli. Ben hala oturuyordum olduğum yerde. Garsonun yanıma geldiğini sorusunu tekrarlayınca fark ettim.

“Bir siparişiniz var mı?”

Bunun kafelerde ‘ya bir şey sipariş et ya da masa işgal etmeyi bırak artık’ manasına geldiğini öğreneli uzun yıllar olmuştu.

“Hayır, kalkıyorum zaten. Teşekkürler.”

Garsonun nefesiyle ‘şükürler olsun’ dediğine yemin edebilirdim. Hesabı bırakıp arabama gittim. Eve sürdüm doğruca. Kapıdaki Meda’yı fark ettiğimde bir saat önce yapamadığım şeyi yapmaya başladım birden: ağlamaya. Arabadan inip Meda’ya doğru yürüdüm ve ona sarıldım. Beni içeri aldı.

Sonra yine ağlarken uyuyakalmışım.

-

Kendimi kötü hissediyordum. Dylan’a aşıktım veya değildim; gittiğinde hayatımda kocaman bir boşluk bırakmıştı. Ben onu her şeyiyle kabul etmiştim, o beni seviyordu. Birbirimizle mutluyduk ve Tanrım, dile kolay, tam üç yıldır beraberdik. Şimdi gerçekten kendimi çok garip ve oldukça da üzgün hissediyordum.

Hayat bazen çok zordu.

“Hey, bu sabah nasılsın bakalım? Lütfen daha iyi olduğunu söyle çünkü bir haftadır gerçekten çok sıkıcısın.”

“Gerçekten çok iyi bir arkadaşsın, Meda. Ayrıca kapı çalmayı da unutmuşsun sanırım.”

“Senin kapını çalacak değilim ya. İstediğim gibi girer çıkarım.”

“Biliyor musun, Meda, ben bazen üzerimi değiştiriyorum. Soyunuyorum falan.”

“Ah, öyle mi? Bir haftadır banyo bile yapmadığın düşünülürse seni odanda çıplak yakalama ihtimalinin baya düştüğünü hesaplamıştım.”

“Ha-ha. Çok komiksin.”

“Evet, öyleyim.”

Ona gözlerimi devirip kalktım ve banyoya girdim. Çok üzgünüm ama Meda haklıydı. Bir haftadır banyo yapmamakla beraber pijamalarımdan başka bir şey giymiyordum. Gece gündüz onlarlaydım. Hayır, aklınıza Harry’e aldığım pijama takımı gelmesin, onu özellikle dolabımın en arka köşesine atmıştım bir kere.

ChloeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin