5.Amirmiş..!

108 12 1
                                    

Sadece gözlerini gördüğüm yüzünü kar maskesi ile kamufle etmiş olan adama doğrultuğum silahı biraz daha sıktım. Bu aramızda geçen anlamsız bakışmadan rahatsız olduğumu belirtmek için yerimde kıpırdandım. Yıllar sonra bir çift kehribar gözle duvarlarımı yıkacak değildim. Yalnızdım ben ve hayatıma hiç kimseye almamakta kararlıydım. Böyle insanları ya kendimden soğutur (gerçi bunu yapmak için ekstra bir çabaya gerek duymuyordum çünkü bakışlarımda ki soğukluk yeterince yardımcı oluyordu) ya da onlara karşı nefret beslerdim. Kimdi bu adam bilmiyordum ama bir silah patlamıştı. Peki bende hasar yoksa bu adam kime silah sıkmıştı. Adamın da öylece baktığını fark ettiğim de dikkatini dağıtmak için konuşmaya başladım.
-"Kimsin sen? Sessizlik hüküm sürdü bir süre. Yavaş yavaş sinirleniyordum.
-" Söyle kimin elinde senin tasman, konuş yoksa vururum. " İkimizde silahları birbirimize doğrultmuş şekilde öylece bekliyorduk. Niye konuşmuyor bu adam. Bir anda telsizimden anons yapılmasıyla dikkati dağıldı. Hemen hızlı bir hareketle bana doğrulttuğu silaha tekme attım. Silahı yere düşünce temkinli adımlarla yanına ulaştım ve ellerini kelepçeledim.
YAZARIN AĞZINDAN:
Adam elleri kelepçeli bir şekilde kızın önünde ekibin yanına doğru yürüyorlardı. Karşı koymamıştı genç polise. Aslında bu kızın Mirza'nın bahsettiği çaylak olduğunu anlamıştı. Bakışlarında ki soğukluk ve tepkisizlikten dolayı böyle bir şey yapsam mı yapmasam mı diye arafta kalmıştı. Fakat ellerini kelepçelediği kişinin amirim olduğunu öğrenince de böyle tepkisiz kalabilecek mi acaba diye merak etmişti. Yüzünde ki maske hala yerindeydi . Adamı tanıyan sadece Mirza olmuştu fakat başından maske çıkarılınca Ali ve Asaf da tanımışlardı. Mirza Âgah'ın yine bir oyun peşinde olduğunu göz kırpmasıyla anlamıştı. Herhangi bir müdahalede bulunmamaları için Asaf ve Ali'ya karışmayın bakışı atmıştı
-" Başkomiserim bunu tepede buldum adamların güvenlik için yerleştirdiği keskin nişancı olduğunu düşünüyorum"
Mirza ise diğer kelepçelenmiş adamları ekip otosuna bindiren polislere göz attı.
-"Tamam sorguda öğreniriz nasıl olsa bu adamı benim arabaya bindirin"dedi. Araca doğru yürümeye başladılar .Ceylin ve elleri kelepçeli Âgah'ta hemen peşi sıra yürüyorlardı. Genç adam gülmemek için kendini zor tutuyordu fakat Ceylin arkasında olduğu için göremiyordu...
CEYLIN'IN AĞZINDAN
Emniyete geldiğimizde adamları diğer polislere teslim edip toplantı odasına doğru yol aldık. Ee sonuçta Mirza komserinde üstü bir amirimiz oluyordu. İçten içe zor ve sinir bozucu olmaması için dua ediyorum zaten bir tane sinir bozucu komiserimiz var bir emniyete yeter de artardı. Bütün ekip oturmuş bekliyorduk. Mirza başkomiser de etrafta yoktu. Bir beş dakika Mirza geldi ve yerine oturdu. Bu adam nerde kaldı diye içimden söylenirken kapı açıldı. Sırtım kapıya dönük olduğu için geleni göremiyordum. Herkesin gözlerinde ki şaşkınlığa bir anlam veremiyorum. Bir adama bir bana bakıyorlar . Çıt çıkmayan odada bir çift ayak sesiyle başımı ağır şekilde önümde duran ayakkabılardan yukarı doğru kaldırdım. Ayakkabılarına bakılırsa amirimiz çokta yaşlı olmayacak diye düşündüm. Giydiği siyah keten pantolon tamamen bacaklarını sarmıştı. Mübarek ne kadar böyle çık çık bitmedi derken yüzünü görmemle iç sesimin sözü yarıda kalmıştı resmen. Bu adamın nezarette olmasi gerekmiyormuydu? Herkes şaşkınlıkla bir adama bir bana bakarken içimde bir savaş başlattım. Şimdi bu adam benim amirim ve ben ona tasman kimin elinde dedim üstüne kelepçeleyip emniyete getirdim öyle mi? Peki neden söylemedi ben onu suçlu yerine koyup kelepçelerken diye söze atıldı mantığım. Daha sonra herkesin şaşkınlıktan az da olsa sıyrılıp ayağa kalktığını fark etmemle bende ayağa kalktım. -"Oturabilirsiniz"diyen adama bakmaya başladım. Keskin yüz hatları hafif kirli sakalı, uzun yok hayır çok uzun boyu buğday teni ve o insanı tılsımlayan kehribar gözleri. Ben dalmış adamı izlerken "öho öho" diye ima dolu bir uyarı almamla dünyaya döndüm. Herkes oturmuş ben öylece ayakta kalmıştım. Daha ilk günden ne kadar rezil olur göze batarım bilmiyorum. Gayet normal bir ifade ile yerime oturdum. Hala neden amirim olduğunu söylemediğini düşünüyorum. Daha sonra
-" Ben amiriniz Âgah Kılıç. Öncelikle bugün yaptiginiz operasyon için hepinizi tebrik ederim"(bu adam bunları bana bakarak söylemek zorunda mı? Sesinde ki imayı anlamamak aptallık olurdu. Etrafa umursamaz bakışlar atmaya devam ettim soracağım soru için vakit kollamaya başladım) ) çok büyük bir fuhuş çetesini çökerttik ve daha nicelerini çökerteceğimizden eminim. Bu adam gülmemek için kendini zor tutarken kadın tacirlerinden bahsederken ki ciddiyeti dikkatimden kaçmamıştı.
-" Şimdi ben kendimi tanıttığıma göre sıra sizde" dedi. Soldan kendini tanıtmaya başlayan polislerin isimlerini ben bile yeni öğreniyordum. Sema kalktı herzaman ki sesinden daha ince bir sesle -"Ben Sema Atakan amirim aramıza hoşgeldiniz" dedi. Sanki sandalyesinin bir ayağı kırıkta denge de tutabilmek için kenarına oturdu. Neysen o olmalısın değil mi? Ali ve Asaf kendini tanıtmadılar. Belki önceden tanışmışlardir diye düşündüm. Sıra bana geldi. Sormam gereken soruları soramamamin asabiyeti ile ayağa kalktım.
-"Ceylin Akar" dedim yerime oturdum. Üzerimde ki gözleri hissedebiliyorum.
-"Tamam arkadaşlar tanışma faslı bittiğine göre işinizin başına dönebilirsiniz"dedi. Hiç bitmeyecek sandığım bu saçma ortamdan bir an önce kaçabilmek için hemen ayağa kalktım.
-"Ceylin Akar sen kal " diyen sesle ve olduğum yerde kaldım. Herkes gittikten sonra yönümü amirime çevirdim.
-"Buyrun amirim"dedim. Boş gözlerle bakmaya devam ettim
-"Göreve yeni başladın sanırım
-"Neden size silah doğrultup kim olduğunuzu sorduğum da amirim oldugunuzu söylemediniz? Sabahtan beri beynimi kemiren soruyu soruna karşılık olarak sordum. Dudakları hafif yukarı kıvrıldı
-"Teşkilatımın polisi nasıl adam kelepçeliyor merak ettim bir bakayım dedim" Bu adam benimle dalga geçiyor resmen. İçten içe saydırırken ilk birisinin önünde hislerimin belli olmaması için çabalıyordum. Umursamaz bakışlar bir yana sinirden yumruğumu sıkmış ve resmen iç dünyamda barındırdığım volkan patlamış lavları organlarımı yakmıştı. Alaycı bir tavırla
-"Ee amirim testi geçebildim mi? diye sordum. Amirin gözlerinde ki şaşkınlık içinde duygularını saklamayan Ceylin'in sırıtmasına sebeb olmuştu.
-"Evet geçtin senin gibi polisler oldukça sırtımız yere gelmez artık'. Hala alay ediyordu. Her ne kadar amirim de olsa ben kimseden lafımı esirgemezdim. Bunu şimdi bu adam da öğrenecek.
-"Sağolun amirim bütün zanlılar sizin gibi kelepçelenmeye meraklı olursa bizim işimiz de kolay olur. Şimdi izninizle işimin başına dönmeliyim dedim. Arkamı dönüp kapıya doğru yürümeye başladım. Sanırım hem söylediğim cümleden hem de izinizle deyip onay beklemeden gittiğim için kuduruyordur. Ben bunları düşünürken bileģimden yakaladı ve beni kendine doğru çevirdi. Yüzyüze baktığımızda gözlerinin bir ton daha öfkeden koyulastığını gördüm.
-"Açık sözlüsün ve oldukça umursamaz ayrıca gitmen için de izin verdiğimi hatırlamıyorum. Söylesene sen nasıl polis oldun torpille filan mı yoksa" dedi. Bende kayışlar koptu. Yine de sakin bir sesle -"Sakın bana bir daha böyle şeyler itham etmeyin. Hele de ekip görev başında iken kendisini düşman sanan bir memura açıklama yapmayan daha sonra hiçbir şey olmamış gibi test yaptığını söyleyen biri ise asla. Asla bu dediğinizi sineye çekmem amirim olsanız bile."dedim ve odadan çıktım.
Üzerimde ki siniri atamamış bir şekilde masama oturdum. O sırada Ali geldi. Benim gibi oturmakta olan Sema ve Asaf'a hitaben -" Bence kendimizi ödüllendirmeliyiz. Hem operasyonu başarıyla tamamlandık hemde Âgah amirimin gelişini kutlamış oluruz "diye fikir sundu. Hayır ne gerek var böyle şeylere anlamıyorum. Şuna ben açım diyeceğine kutlama yapalım diyor. Gerçi ben niye konuşmuyorsam zaten bana değil Sema Asaf ve Mirza'ya söyledi diye düşünürken Mirza
-" Tamam bütün ekip her zaman ki yere gideriz" dedi. Ne yapsamda gitmesem acaba. O amir bozuntusuyla yaptığım konuşmadan sonra aynı ortamda bulunmak dahi istemezken birde oturup yemek yiyemezdim.
-"Size afiyet ben katılamayacağım "dedim ceketim giydim.
-"Bütün grup katılsın istiyorum çaylak sende katılacaksın diyen sesle olduğum yerde durdum. Kurtulamayacağımı anlayınca mecbur onaylamak zorunda kaldım. Onlarda hazırlandıktan sonra çıktık. Âgah'ın nereye gideceğimizden haberi vardı sanırım adresi sormadan arabasına binip sürmeye başladı. Asaf Ali Sema aynı araba çıktılar.Ben de arkalarında idim . Böyle yerde sıkılırdım bakalım nasıl geçecek diye düşünmem saçma olur sanırım. Önümde ki araba durmak için sinyal verince geldiğimizi anladım. Ben restorant gibi yer beklerken tahta iskembeli sahil kenarında bir köfteciye geldik. Demek ki her zaman ki yerleri burası oluyor. Herkes arabadan inince bende indim. İstemeye istemeye yanlarına doğru yürümeye başladım. Kafamı kaldırmamla Âgah'la göz göze geldik. Ben gözlerinde öfke ararken sakin olmasına içten içe şaşırdım. Tahta masalar dört kişilikti bu yüzden yan masalardan iki tane iskembe alıp masanın etrafına toplandık. Etrafa göz gezdirmeye başladım. Çok kalabalık değildi. Hemen iki masa ötemizde solda iki çift vardı sağımızda ise iki adam vardı. Bir anda birisiyle göz göze geldim. Beni görünce arkadaşının kolunu dürtüp beni gösterdi. Hemen bakışlarımı çektim fakat o sırada Âgah'ta o iki salağa sinirle baktığını gördüm. Niye bu kadar sinirlendi bu adam anlamadım ki. O sırada bizim masaya doğru gelen orta yaşlı adamı fark ettim.
-"Oooo hoş geldiniz çocuklar yoksunuz ne zamandır? dedi
-" İyiyiz Hasan abi hoş bulduk ne yapalım iti kopuğu bitmiyor ki bize gelip sana uğrayalım"dedi Mirza. Adamın gözleri bana döndü
-"Hanım kızımız kim daha önce görmemiştim. Görmüş olsam mutlaka hatırlardım"dedi. Nedense bu adama karşı sempati besledim.
-"Evet ekibin yeni üyesi"dedi Ali lafa atlayarak.
-"O zaman her zamankinden getiriyorum"dedi bana döndü -"Sen ne alırsın kızım deyince
-"Fark etmez aynısı olabilir"dedim. Pek yemek seçtiğim söylenemezdi. O yüzden sorun etmedim. Adam yanımızdan uzaklaşınca ekiptekiler koyu bir sohbete daldılar. Genellikle Âgah'a soru soruyorlardı.
-"Ee abi sizin oraları özledik be. Ha bu arada Zelal anne napıyor." Konuya oldukça fransız kalmıştım. Âgah sanırım Mardinliydi.
-"İyidir bıremın (kardeşim) nasıl olsun arkamdan ağladı biraz ama görev sonuçta ne diyebilir. Hem gelirken topla çocukları Mardin'e getir misafir edelim dedi özledim diyor kerataları. Âgah'ın kürtçe söylediği kelime ne anlam geliyordu bilmiyordum sorma gereği de duymadım. Ali'nin sesiyle Âgah Ali'ye baktı -" Özlemişim he! Acaba bastonuyla kafamıza vurmuş olmayı özlemiş olmasın"diye homurdandı Ali. Buna karşılık herkes kahkaha atarak gülmeye başladılar.
YAZARIN AĞZINDAN
Hep birlikte yemeğe gelme fikri hoşuna gitmişti genç adamın. Ayrıca normal zamanda olsa kızın son söylediklerinden sonra ondan nefret bile edebilirdi. Fakat kendisinde de hata vardı bunun farkındaydı. Torpille mi görev aldın sözü
g

erçekten ağırdı ama öfkede olsa nefrette olsa kızın gözlerinde bir duygu görmek için söylemişti. Buz gibi bakan buz mavisi gözler sanki göz kapaklarına çizilmişti her göz kapağını kapattığında karanlık yerine buz mavisi gözler görüyordu. Kızın güzelliği aşikardı zaten. Ne yaşamıştı da bu hale gelmişti. Hayat neleri ya da kimleri almıştı ondan...
Buraya geldikleri ilk günden beri kıza beğeni ile bakan gözlerin farkındaydı . Farkında olmadan ellerini yumruk yapmıştı. Mirza Âgah'ın neye sinirlendiğini anlamamıştı. Kafasını Ceylin'e çevirince bu kızda ona tanıdık gelen şeyin ne olduğunu düşünmeye başladı. Gözleri... Bir insanın göz rengi sabittir değişmez yani değil mi? Öyleyse yetimhane dostunun da gözleri buz mavisiydi. Zaten onu tanıyabileceği tek şey gözleri olurdu ki o da bir tek ona verilen bir şey değildi. Birde tam omzunun üstünde peşpeşe yaraya benzeyen iz vardı. Mirza bunları düşünürken baktığı kızın omzunda bulunan yaraya benzer izden habersizdi. Acaba bilse karşısında duran kızın küçükken konuşturmaya çalıştığı sürekli yiyeceğini paylaştığı ama ağzından bir laf alamadığı hiç konuşturamadığı geçmişi olduğunu öğrense ne yapardı..?

Geçmişin ArafıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin