"Kim bu sürtük!"
Duyduğum şeyle vücuduma yayılan sinir yavaş yavaş artarken kendimi konrtol etmeye çalışıyordum. Gözlerimi kapatıp derince nefes alıp verdim. Gözyaşlarımı tamamen sildikten sonra odama doğru yol aldım. Herkesin arkamdan baktığına emindim. Odama girdim. Şu an ciddi anlamda sinirliydim. Çok sabırlı aynı zamanda da acayip sinirli bir insanımdır. Garibim işte. Kendimi sakinleştirmeye çalışmak adına odada volta atmaya başladım. Jimin, bazen gerçekten düşüncesiz olabiliyordu. Daha Lauren hakkında hiçbir şey bilmezken ona 'sürtük' damgası vurması hiçbir şekilde mantık içermiyordu. Düşüncelerimle sakinleşme çabalarımın aksine daha çok sinirlenirken kapının açılış sesini duydum. Hadi ama 2016 yılındayız hala kapı gıcırdamaları var.
"Neden ona bu kadar çok değer veriyorsun Taehyung?"
Jimin gelmişti. Biraz öncekinin aksine sesi daha sakindi.
"Bana kızgın mısın?"
"Evet. Hakkında hiçbir şey bilmediğin birine sürtük demen düşüncesizlikten başka bir şey değildi Jimin."
"Üzgünüm Taehyung ama... Kıskandım. Empati yapmayı hiç denedin mi?"
"Seni ona götürmemi ister misin?"
Sorumun ne kadar saçma olduğunu biliyordum. Kim sevgilisinin eski sevgilisini ziyaret etmek isterdi ki? Ama denemekte fayda vardı. En azından onun öldüğünü öğrenirdi.
"Olur. Gidelim."
Duyduğum cevapla Jimin'e sarıldım. Tamam sandığım kadar düşüncesiz değildi. Ayağa kalktım ve elinden tutup onu da kaldırdım. Odadan çıktık ve tekrar salona indik. Tabii herkes bizim el ele inmemize şaşırmıştı.
"Hyung biz çıkıyoruz"
"Onu herkes biliyor hyung"
Jungkook'un komik olma çabaları içimizi kan ağlatırken aceleyle çıktık yurttan. Henüz ehliyet almaya vaktim olmadığı için yine bir taksi çevirdim. İlk Jimin sonrasın da ise ben bindim. Taksiciye sokağı tarif edip dışarıyı izlemeye başladım. Hayatım üç bölümden oluşuyordu. Lauren'dan önce, Lauren'la birlikte, Lauren'dan sonra. Mutluluk dolu bir hayatın mahvoluşu. Ruhların bedenleri ebediyen çıplak bırakışı. Bütün bunları yaşarken ki çaresizlik. Bir yıl içerisinde tüm hayatının bir daha düzelemeyecek kadar değişmesi. Ve bunların hepsini sırtına yük yapan ben. Zor bir dönem. Evet ama dayanmak zorundaydım. Sonunda da aştım. Tanrı da bana dünyanın en güzel ödülünü verdi. Turuncu. O benin ödülümdü.
"Tae?"
"E-efendim."
"Geldik. Hani inelim."
"Tamam."
Taksiden indim ve bir süre gidişini izledim.
"Taehyung burada sadece mezarlık var yanlış mı geldik?"
Kafamı iki yana salladım. Jimin kafasını öne eğdi gözlerini sımsıkı kapattı ve benim duymadığım mırıltılar çıkardı. Gülümsedim ve tekrar elini tuttum. Mezarlık girişe yakındı o yüzden hemen geldik.
"1994- 2010. O... Çok gençmiş Taehyung"
"Evet. Çok gençti. Daha yaşayacağı çok şey vardı. Tanrı onu benden aldı ve seni verdi. Ama asla onu unutmama izin vermedi."
"Taehyung ben öyle dediğim için çok özür dilerim. Hiç böyle düşünmemiştim."
"Önemli değil Turuncu."
Jimin'in elini bırakıp mezarın yanına oturdum.
"Lauren~ Sana sevgilimi getirdim. Büyük ihtimalle sen zaten görmüştün mâlun ölüsün ama yinede onu buraya getirmek istedim. Jungkook'da gelmek istiyor fakat ona o günleri hatırlatmak istemiyorum. Biliyorsun iyi bir ağabeyim." Kıkırdadım ve Jimin'e döndüm.
"Sende bir şeyler söylemek ister misin?"
Gülümseyip kafasını aşağı yukarı salladı ve yanımda ki yerini aldı.
"Selam Lauren. Ben Jimin. Park Jimin. Tae'nin sevgilisi. Sanırım onunla iyi bir ikiliydiniz. Sakın merak etme Lauren. Senin yarım bıraktığın hikayeyi sonuna kadar devam ettireceğim. Ona çok iyi bakacağım. İyi bir eş olacağım. Y-yani şey eş derken yanlış anlama. Şey olarak eş."
Jimin pes edip konuşmasını bitirdi. Bende duyduklarıma gülümsemekle yetindim. Daha fazlasını burada yapmak ihanet gibi bir şey olur diye düşündüm.
"Ee artık gidelim mi Jiminnie?"
"Olur sevgilim. Gidelim."
Ayağa kalktık yine Jimin'in elinden tutup çıktık mezarlıktan. "Taehyung. Eve kadar yürüyelim mi?"
"Olur. Yürüyelim."
*+*+*+*+*+*+*+
"Ah Taehyung. Bir daha ben yürüyelim dediğimde evet deme"
"*kahkaha* seni kıramıyorum Jiminnie"
Kahkahalarla birlikte yurda girdik. Herkes bıraktığımız gibiydi. Sadece Jin ve Namjoon hyung yoktu. Ve Jackson gelmişti. Uzun zamandır görüşmemiştik. Jackson'da beni görünce ayağa kalktı. Kısa bir tokalaşmadan sonra yanına oturdum.
"Hyung hadi söyle ne söyleyeceksen."
Jungkook'un sitemli çıkan sesiyle Jackson'a döndüm.
"Tae ben sen hastahanedeyken JYP Entertaienment seçmelerine girdim."
"NE EE KABUL EDİLDİN Mİ?"
Cırladığımdan olsa gerek yerinde sıçramıştı.
"Evet. Aynı zamanda aşık oldum. Mark Tuan. Şah eser."
" Jackson idol olacaksın aşkından bahsediyorsun."
"Ama gerçekten kusursuz. Belki bizde sizin gibi oluruz. Markson. Ahh ahh."
"Ben bir tuvalete gideyim hyung sakın devam etme ben gelince anlat."
Jungkook ayaklanıp gittiğinde. Jackson gerçekten susmuştu. Aish bu hyung. Jimin'le ellerimizi birleştirip garip şekiller yaparken Jungkook gözleri koskocaman açılmış bir şekilde döndü.
"Ne oldu Kook."
"H-hyung. Hyunglar. İnleme. Namjin."
"Ne diyorsun Jungkook"
"Gel hyung."
Jungkook kolumdan sürükleyip beni Jin hyung ve Namjoon hyungun odasına getirdi. Kafamı yavaşça kapıya ittirdi.
"Ihm Namjoon. O-orası. Hız-lan ahh"
---------------------------
Mobilden yazılan 702 kelimelik bir bölüm...
Rüya işi bitti.
Yakın zamanda final olacak.
İlk bölümleride düzenliycem ki utanmayım asdfh
Bu arada Vkook fic yayımladım bakarsanız sevinirim.
Neyse iyi geceler/ günaydın / iyi günler adhfbv
Lütfen beni ve kitaplarımı sevin.
Anyooongg
![](https://img.wattpad.com/cover/63212776-288-k673761.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
95's LOVE
Hayran KurguEski arkadaşına artık arkadaş olarak bakmayan Taehyung. Eski arkadaşına karşı olan duygu değişimlerini anlamayıp hayatına devam eden Jimin.