''Tek korkanın sen olduğunu sanıyorsun, değil mi?'' diye fısıldıyordu biri.
''Bütün bunlar sona erdiğinde ne yapacağını bilemeyen tek kişinin sen olacağını sanıyorsun. Nereye kadar gideceğeni bilmeyenin, karmakarışık hissedenin sadece sen olduğunu düşünüyorsun.''
Ses iç geçirdi. ''Ama ne var biliyor musun? Yanılıyorsun. Çünkü ben de korkuyorum. Çünkü ben de karmakarışığım. Çünkü ben de sonda bizin neyi beklediğini bilmiyorum.''
Bir elin hafifçe saçlarımın üstünde gezindiğini hissettim. ''Aramızda tek bir fark var; ben bizi sonda neyin beklediğini görmek istiyorum, sen istemiyorsun. Bunun için seni suçlayamam.''
Alnımın üzerinde belli belirsiz, yumuşak bir dokunuş hissettim. ''Unutulmaz olacak, Mia Corman. Sana söz veriyorum.''
Ve sonrası karanlık.
...
Gözlerimi karanlığa açınca dar bir yerde olduğumu sanıp bir anlığına panik atak geçirdikten sonra yorganın altında olduğumu fark etmem yaklaşık 5 saniye sürdü. Yavaşça dışarı çıkarken gördüğüm rüyayı hatırlamaya çalışıyordum. Sanırım güzel bir şeydi ve biraz da garipti. Çünkü beynimi ne kadar zorlarsam zorlayayım herhangi bir görüntü hatırlayamıyordum. Sadece... Bir ses vardı. Ses var görüntü yoktu anlayacağınız. Ehehehe, ehehe, eheh, ehem, her neyse. Evet sadece ses vardı ama onun da ne söylediğini hatırlayamıyordum.
Etrafıma şöyle bir bakınca hızla doğruldum. Odamın olduğu yerdeydim ama odamda değildim. Burası daha sadeydi, daha az eşya vardı. Yatağın birkaç santimetre ötesindeki gardolabın köşesine bir gitar yaslanmıştı. Gitar...
Kendime bakınca üstümde bana ait olmadığını haykıran şeyler olduğunu gördüm. Sonra her şey kendiliğinden kafamda yerini buldu. Bilirsiniz, hani şu ''tabii ya'' durumundan bahsediyorum. 24 saat içinde -hatta belki de daha az- başıma gelenleri şöyle bir düşünecek olursak: Lucas beni boğmaya kalkmıştı, Niall beni kurtarmış ve Lucas'ın ağzını burnunu dağıtmıştı -tekrar-, sonra o da beni boğmaya çalışmıştı -aslına bakarsanız tek amacı bana yüzmeyi öğretmekti ama sonuç olarak korkudan neredeyse boğuluyordum- , yüzmeyi öğrettikten sonra beni öpmeye çalışmıştı -ve bu benim geçirdiğim üçüncü ölüm tehlikesiydi- ki ben her zamanki gibi her şeyi mahvetmiştim, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışırken bana bunu ödemem gerekeceğini söyleyip beni ısrarla kendi evine getirmişti ve sonra da sanki benimle işi pişirmeye çalışmamış gibi -abartıyorum- kanepede birbirimize sokulmuş bir halde kıvrılarak ''Notebook'' izlemiştik. Onca şeyden sonra bir de sabah kalkınca kendimi onun kıyafetlerinin içinde onun yatağında yatarken buluyordum. Yani, vay canına... BURADA NELER OLUYOR?
Tam iç çekerek kendimi tekrar yatağa bırakmıştım ki kapının hızla çarpılarak açılmasıyla kafamı yastığa değdirip dehşetle tekrar doğrulmam bir oldu.
''Günaydın, matmazel!'' diye Fransız ve İrlanda aksanını karıştırarak neşeyle bağırdı Niall, abartılı bir şekilde reverans yaparken. Gülünç gözüküyordu.
Bana doğru gelmeye yeltenince elimi kaldırarak onu durdurdum.
''Daha fazla yaklaşırsan,'' dedim dikkatle. ''Tek hamlede kaval kemiğini kırarım.''
Gözleri alayla parıldadı. ''Ah, öyle mi?'' dedi kollarını kavuştururken. ''Bunu görmek isterdim, sert çocuk.''
Rahat bir nefes aldım. ''Tamam hala senmişsin.'' dedim kendimi tekrar yatağa bırakırken.
Güldü ve gelip yatağa oturdu. ''Üzgünüm, bugün fazla neşeliyim.'' dedi sırıtırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Summer Love
Fanfiction16 yaşındaki Mia Corman'ın yaz tatili için yaptığı büyük plan, ailesiyle birlikte yazlığa gitmeye mahkum edildikten sonra suya düşmüştü. Hayatının en çekilmez 3 ayını geçireceği için içinden lanet ediyordu. Oysa yazlıkta geçireceği günler hayatının...