19-English Love Affair

5.5K 189 31
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


19-English Love Affair

Evlerinden çıkmadan önce telefonuma gelen mesaj yüzünden, şuan el ele tutuşmuş bir halde Michael ile geziyorduk. Daha çok mağazalara giriyor ve aklımı dağıtmak için yapmakta olduğum alışverişlerin sonucu olan poşetleri Michael'a taşıtıyordum.

Bazı hayranlar ve paparazziler fotoğraflarımızı çekmişti ama onları görmezden geldim. Bunun yerine Calum'ı aklımdan çıkarmak için mağazaları gezmeye devam ettim. Daha doğrusu devam ettik. "O ayakkabılarla bunu daha fazla ne kadar sürdürmeyi planlıyorsun? Sıkıldım."

Onu umursamadım ve etrafa bakınmaya devam ettim. Ayaklarım ağrımıştı, bunu reddedemezdim ama bu bile aklıma o bok beyinliden uzak tutmaya yetiyordu.

Gözlerim çaprazımızdaki VS mağazasına takıldı. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken Michael da benimle aynı yere baktı. "Ah, lütfen oraya gireceğimizi söyle."

"Ne?"dedim kaşlarım çatılırken.

"Tanrı bilir içeride kaç çıplak kadın-"

"Mike? Lee?"

Gözlerimi sapık Michael'dan ayırıp yüzünde geniş bir gülümsemeyle bize bakan Ashton'a çevirdim. Yanına ise sarışın, oldukça güzel ve seksi bir kız vardı. "Merhaba dostum."dedi Michael ve sarışın kıza sırıttı. "Uzun zaman oldu Liz. Ama hala çok güzelsin."

Kıza göz kırptığında yüzümü buruşturdum. Ama kız buna kıkırdadı. "Sen hala aynısın. Bana Liz deme diye milyonlarca kez seni uyardım ama yine beni dinlemiyorsun."

"Seni hep Ashton dolduruyor, değil mi? Elizabeth."

Elizabeth bu sefer kahkaha attığında Ashton'ın yüzünde olan âşık ifadeyle kalbim parçalara ayrılmış gibi hissettim. Calum bana böyle bakıyor muydu? Böyle aşk dolu ve tamamıyla saf?

"Hem neden beni sevgilinle tanıştırmıyorsun? Oldukça çok şey duydum hakkınızda."dedi Elizabeth ve tamamıyla içi masumluk dolu gözleriyle bana baktı. "Ben Elizabeth."

"Ocean."dedim ve gülümsedim. "Gerçekten çok güzelsin."diye devam ettim. "Ashton bana senden çok bahsetti. Onun senden bahsediş şekli beni de etkiledi. Bence biraz takılmalıyız."

Yüzündeki gülümseme büyürken bende içtenlikle gülümsedim. Kızın yüzünde makyaj olmadığı belliydi ama bir insanın yüzü nasıl bu kadar pürüzsüz ve temiz olabilirdi ki? "Tabii ki de bunu çok isterim."

"Telefon numaranı alabilir miyim? Burada iki hafta kalacağız ve boş zamanlarımızda buluşabiliriz."

"Kesinlikle bunu yapmalıyız."dedi ve telefonunu çıkardı. Bende elimi Michael'dan çekip telefonumu çıkardım çantamdan ve birbirlerimize telefon numaralarımızı söyledik. Santa Cruz'daki tüm arkadaşlarım ile aram açılmıştı ve Ariel sayesinde, gerçekten de sürtük damgasıyla anılıyordum orada. Annem bile beni aramış, bana neler olduğunu sormuştu. Michael yanımdayken onunla konuşmak zor olmuştu ama o bana inanmıştı. İnanmak zorundaydı. Çünkü ona para yolluyor ve babamdan sonra güzel bir hayat geçirmelerini sağlıyordum.

Ashton'ı ikna edip birlikte kahve içmeye zorladığımda, Michael neredeyse VS mağazasına giremediği için ağlayacaktı.

Yolda konuşmaya başladık ve konu bir şekilde Michael ile Calum'ın öğlenki tartışmalarına geldi. "Neredeyse bana vuracaktı. Çok sinirliydi."dediğinde Michael telefonumu kontrol ettim ama Calum hala aramamış, mesaj bile atmamıştı.

"Calum'ın sorunu ne?"diye sorduğunda Elizabeth, Ashton ile yürürken bakışlarımız kesişti. "Dikkatsizliği yüzünden."diye hızlıca araya girdi Ashton. "Ocean bu konuda çok hassas ve ailesi Michael ile olan ilişkisinde zaten hep sorun çıkarıyor."

"Oh, bu kötüymüş."

Elizabeth'e baktığımda kendisini Ashton'a yaslamıştı. Yüzünden anladığım kadarıyla kafası karışmıştı. Gözlerimi ondan çevirdim ve Michael'ın elini parmaklarımla sıktım. Gözlerimiz birleştiğinde ona artık susmasını ima ettiğimde sadece gözlerini devirdi.

Kahve içmek kararımızdan beri yürüdüğümüz yolda Calum ile olan çatışmasından bahsedip durmuştu. Elizabeth hiçbir şey bilmiyordu. O yüzden o sikik çenesini kapamalıydı.

Birden telefonum çalınca kalbim atış hızını arttırdı ve ayaklarım durdu. Calum olmasını umarak ekrana baktığım da, inlememek için kendimi sıktım. "5 Seconds of Summer grubunun özel menajeri Ocean Lee Stone."

"Bayan Stone, gönderdiğiniz teklifi Bay Freddy kabul ediyor."

Kaşlarımı çattım. "Ne teklifi?"

Michael'ın yüzündeki pis sırıtışa akılırsa aklına çok farklı şeyler gelmişti. "Grubun şarkılarından birisi için video çekme teklifiniz. Sanırım üç gün üç gün önce bunu teklif etmiştiniz."

Adamın konuştukça aklıma gelmişti. Michael ve Luke'un şu çok sevdiği Alberto Sam Freddy ile konuşmuştum. O da daha sonra haber verebileceğini söylemişti. "Buna çok sevindim. Hafta sonu çekimler için yeterli olur mu yoksa başka bir gün uygun mudur?"

"İki gün yeterli olacaktır, buna eminim. Daha sonra haberleşiriz Bayan Stone."

"Tabii ki."dedim ama adam çoktan kapatmıştı. Ne kibirli biri ama. Özellikle de insanlar bana kibirli derlerken.

"Kimdi?"

" Çok sevgili Bay Freddy'n, yönetmenliğinizi yapacakmış!"

"Sonunda iyi bir haber! İngilizlere bayılıyorum."dediğinde Ashton, Elizabeth kıkırdadı ve aklım yine Calum'a kaydı. Onu düşünmemeye çalışarak Elizabeth ile sohbet ettim kahve içeceğimiz mekâna kadar. İngiliz olmasının yanı sıra sadece Ashton ile İngiliz aksanını kullanması çok havalıydı. Şu aksanlarda hiç iyi değildim.

Sağımızdaki kızlardan bazıları bizim fotoğrafımızı çekerken Elizabeth rahatsız olmuş gibi sustu ve alt dudağını dişledi. Bu kızın tam olarak hangi işle meşgul olduğunu, hatta kaç yaşında olduğunu bile bilmiyordum. Ama gerçekten de oldukça masum ve saf birisine benziyordu. "Yeterince sürtüklük yaptığın yetmiyor mu Ocean? Grubu rahat bırak!"

Kızlardan tekinden duyduğum sözlerle tam durmuş, bana laf söyleyen esmer kızın yanına gidecekken Michael tuttuğu elimi çekiştirdi. Ona itaat etmekten başka şansım yoktu. Sinirli duruyordu ayrıca. Sinirli olması gereken kişi bendim, o sik beyinli hayran bana sürtük demişti.

Tamam, San Francisco'da otelin önündeyken o tatlı kıza umursamıyorum tarzı şeyler söylemiştim ama o tamamıyla internet üzerinde olan konuşmalarla alakalıydı. Birisi yanımdayken bana sürtük dediğinde öylece susabilen birisi değildim. Hem... Neden susayım ki? "Asıl hayranların yaptıkları kötü. Sizin özel hayatınıza neden saygıları bu kadar az anlamıyorum."

İç çektim. Bunun genel olarak reklamdan oluştuğunu duysaydı ne yapardı bu saf kız diye düşünmek yerine sadece önüme baktım. Bu cadden sola dönünde kafeye ulaşacaktık tanrıya şükür.

"Şuan ihtiyacım olan tek şey kahve."diye mırıldandı Michael. "Bu poşetler bin ton ağırlığında."

Ruhsuzca güldüm. Çünkü kalbimde hissettiğim ağırlık, tonlarla bile ifade edilemeyecek kadar ağırdı.

*

çok sıkıcı bir bölüm 

but 

diğer bölüm

:-)

Daddy Issues. [Calum Hood]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin