İblis Kanı

557 33 7
                                    

****************************

 Herkes korkuyla bir adım uzaklaştı benden, bedenimi terk etmeden alev katmanı kendime ait olmayan bir sesle birden bire "Hiçbir amaçsız saldırı, karşılıksız kalmaz" diye bağırdım ve sanki içime giren o konuşan -kesinlikle onları ben söylememiştim, sanki biri beynimi dilimi ele geçirmişti- ve Xavier'in komutuya korkuyla sinmiş olan grubu ardımızda bırakarak yeniden kayıplara karıştık. Son duyduğum şey Olivia'nın "İMKANSIZ!" diye bağırmasıydı.

****************************

Ne kadar koştuk bilemiyorum ama arkamızdan kimse gelmemişti. Çoğu yaralıydı, bizim üstümüz başımız lime limeydi, Andreas'ın sol kolu, Xavier'in ise bacağındaki yara onları zorluyordu ama ben  alev topuna dönmeden önce sadece bir iki çizikle sıyrılmayı başarmıştım. Topalladığı için iyice yavaşlamış olan Xavier'in kolunu omzuma atıp elini belime sardım ve ona yardımcı olmaya giriştim, Andreas ise koluna rağmen önden gidiyor lanet olasıca ormanda yol bulmaya, önümüze çıkan şeyleri hançeriyle doğramaya girişiyordu. Milli bir parkı, çevreci olarak yaktığım için kendimle gurur duydum. Xavier bir şeyler mırıldanıyordu ama benim gözüm büyük ihtimal yangın için gelen helikopter seslerindeydi. Aynı zamanda itfaiye sirenleri de kulaklarıma çalınmıştı. Bizi öldürmeye gelen ekip, bizi takip etmeyecek kadar akıllı olmalılardı, ben bile içime yaratıkların kaçtığını düşünürken, onların bizi takip etmeyeceklerini biliyordum ama orada bir gurup silahlı çocuk olarak bulunmaları da şu durumda iyi olmayacağından geri çekilmiş olmalıydılar. Uyku tulumlarından sadece bir tanesi benim çantamdamdaydı, yedek olan, Xavier'e vereceğimi sanmama rağmen onun kendi tulumunu edinmesiyle çantamda yer edinen o güzel lacivert tulum, şu an üç kişinin bölüşmek zorunda olduğu tulumdan söz ediyorum. Biri nöbet tutsa, bir kişi tulumu alsa, üçüncü kişi şu soğukta titremeye mahkumdu şu an. Bir süre sonra düşüncelerime kadar sızan Xavier'in mırıldanması bitince "Neydi o?" dedim "Büyü" diye yanıtladı "Yol bulmaya yarar. Ben büyücü değilim ama bu bir çeşit koruma büyüsü, kayolduğunda seni içgüdüsel olarak yanlış yollardan uzak tutar ve korur. Pek işe yaramayan, en beceriksiz büyücülerin ilk öğrendiği büyüdür ve elimden ancak bu kadarı geliyor, en azından bir umudumuz olur" dedi. Konuşmak enerjisini tüketiyor olmalıydı. Yanımda Norveç'te son anda depolayabildiğim az sayıda sargı bezi niyetine kullanılabilecek eski model tıbbi sargılar vardı -ki sargı bezi denilemeyecek kadar berbat durumdaydılar ve bizim yenisini alacak vaktimiz olmamıştı- Onları çıkardım. Yanımızda yaralarını temizlemek için oksijenli su falan yoktu o yüzden şu lanet ağaçların arasından medeniyete ulaştığımda ilk işim kurtardığımız için şükettiğim çantalardaki paraları harcamak olacaktı.Bir yere oturduk ve birer yudum su içtik.  Sargı bezinden küçük bir parça kopardım ve Andreas'ın isteği üzerine ilk önce Xavier'in üzerine eğilerek pantolonunu yaranın hemen üzerinden kestim. "Sanırım artık başka pantolon giymen gerek" diye dalga geçsem de yarası derin saylırdı. "Sanırım iblisler hançerlerine zehir koymayı unutmuş" dedim. Xavier alayla "Tüh"  diye yanıtlamakla yetindi. Yarasını o iğrenç bezlerden ıslattığım bir parçayla ve kaynakların el verdiği kadar bol suyla yıkadım ve sardım. Sonra arkamı döndüm ki pantolonundan sıyrılıp yeni bir pantolon giysin, var olan pantolonu hem yarayı açabilmek için kestiğim yerden hem de kana bulandığından korkunç görünüyordu. En azından koşarken iyice açılan yaradan artık kan akmıyordu. Andreas'ın koluna eğildiğimde onun Xavier kadar şanslı olmadığını fark ettim ve istemsizce "Aman tanrım" diye mırıldandım. "Hadi ama" dedi Andreas "Başıma daha kötüsü de geldi, temizle, sar da bitsin." Olayın ciddiyetini azaltmaya, acısını yok saymaya çalıştığını gerilen yüz hatlarından anlayabiliyordum. Suyla nazikçe yarayı temizleyerek sardım ve "Hemen şehir merkezine inmeliyiz. İltihap herhalde" dedim yarayı sarmayı bitirirken. Bildiğim gerçeği görmezden gelmek için o kadar çabalıyordum ki... Xavier'in eli destek olmak için bir an hafifçe omzuma değdi ve "Gideriz tabi" dedi kısık bir sesle. Bulduğu uzun ve kalın bir ağaç parçasının ucunu hafifçe sivriltiyordu, hançerini ne kadar ustalıkla kullandığına dikkat edemeyecek kadar boşlukta hissediyordum kendimi. Kendine değnek yapmaya adayan Xavier'den ayırmadım ancak gözlerimi. Andreas'a bakarsam sanki gözlerimden akan yaşları kontrol edemeyecektim.

Kaçış [Bir Delinin Günlüğü-1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin