Mavi

480 31 20
                                    

Başımı kollarımın arasına aldım ve "Xavier, ne yapacağımızı söyle!" dedim. Sesim sanki ben de o an ölüyormuşum gibi çıkmıştı. Xavier hemen beni ayağa kaldırdı, Andreas'ı şehirden çok kasabayı andıran yerin kaldırımlarından çıktığımız ormana geri sürükledi, beni oturtup başını kucağıma yasladı Andreas'ın ve "Burada bekleyin, gerekli olanları alıp geliyorum. Bu sürede uyanırsa uyanık kalmasını sağla" dedi ve uzaklaştı. O an fark ettim, göğsü belli belirsiz inip kalkıyordu. Korktuğumun aksine hala, şimdilik hayattaydı. Ellerimi yanaklarına yasladım ve uyanması için yalvarmaya başladım. Gözlerimden akan yaşlar hastalıklı renge bürünmüş beyaz tenine damlıyordu usulca. Onu kaybedemezdim. Hele bu şekilde? Asla olmazdı. Belaya bulaşmazdı ben olmasaydım, ilacına zamanında yetişebilirdik iblislerden kaçsaydım ve kendimi öldürmeye çalışmasaydım. Beni kurtarayım derken ölemezdi. Onu kaybedemezdim. Ben vicdan azabıyla bir şeklde yaşardım ama nasıl olduğunu anlamadan bu kadar parçam olmuş Andreas'ı burada, öylece kaybedemezdim. Yüz hatlarında gezdirdim gözümü. Uzun boyu kadar dikkat çeken ama sakladığı bir yüzü vardı. Erkeksi net hatları ve uzun gür kirpikleri beyaz tenini gölgeliyordu. Sakinken çok duru olan ama genelde üzerine sis çekilmiş gibi görünen o gri-mavi gözleri kapalıydı, kirpikleri elmacık kemiklerine değiyordu. Yakışıklı bir yüzü vardı, terlemiş, kirli saçları alnına yapışmıştı ama hala... güzeldi işte. Feminen güzellikle maskülen yakışıklılık arasında kalmıştı. Onun için hep bunu söylerdim içimdeni, güzeldi. Sanki bir ağabeyim eksikmiş de o doldurmuş gibiydi boşluğu. Ailesi kim bilir ne haldeydi şimdi, benim ailem ya da. Xavier'i de buna sürüklemiştim tabii, sevdiklerini zor durumda bırakmıştım. Herkesi zor durumda bırakmıştım. Üçümüzün nasıl ortadan kaybolduğumuzu nasıl açıklamışlardı acaba? Bilmiyordum. Sadece kucağımda gitgide yavaşlayan nefesiyle yatan Andreas umrumdaydı. İkisini kaçırıp çiğ çiğ yediğimi iddia etseler sevinirdim hatta. En azından benim ellerimde, benim sağladığım güvende olurlardı gerçek olsaydı. Onları koruyabilme yetkim olurdu. Ama yoktu. 

Andreas ölüyordu ama o direnerek gözlerini açtı, önce odaklanamadı gözleri, griye çalıyordu renkleri, sonra yavaşça bilinçlendi bakışları ve gözleri duru maviye dönmeye başladı.Dudakları, aralanıp yavaşça adımı mırıldandı. Hızla üzerine eğildim ve yüzüme düşen saçları ittirip aynısını ona da yaptım. Sonra konuşmaya başladı yavaşça, her susturmaya çalıştığımda daha hızlı devam etti ve "Anlatmadan ölemem" dediğinde onu dinlemeya başladım. "Helene, çok farklı bir kızdı ama sığdı, sakindi ama sadece etrafa karşı. Nasıl görünürüm derdindeydi. Altın kız olmak istiyordu ama başını hep benimleyken rahat hissettiğinden belaya sokuyordu. Onu seviyordum ve yakalanınca tüm suçu bana atmasını kabul ediyordum. Ölünce... boşluğa düştüm ama rahatladım da ve bunun için kendimden daha çok nefret ettim. Deliye dönüyordum. Onun gibi bir kontrol delisi olmak üzereydi annem, 'senin iyiliğin' diyordu ve sonra-" derin bir nefes aldı,saçlarını okşamaya başladıkça gözleri kapanıyordu, devam edemiyordu. Onu uyanık tut... "Ee" dedim çaresizce "Sonra?" gözlerime bakıp "Sonra seninle tanıştım" dedi ve beni orada bitiren cümleyi söyledi "Seni sevdim ve ben senin için her şeyi göze almaya razıydım ama ona gittiğinde sesimi çıkaramadım. Onunla mutlu musun Eliza?" dediğinde "Sus" dedim fısıldayarak. Konuşamıyordum. Böyle olmaması gerekiyordu. "Mutlu musun?" diye tekrar edince. "Mutluyum, ama gitme" dediğimde "Bencillik ediyorsun. Şu an Helene'ye benzemeye başladın" diye mırıldandı. Ona sarılıp "Seni seviyorum ama o şekilde değil Andreas. Lütfen gitme ama. Dayanamam anlıyor musun?" demeyi başardım. Lea'nın kahin olmasına rağmen bunu kısmen tahmin etmiş olması beni kahrediyordu.

"Tamam" diye mırıldandı Andreas "Senin için dayanacağım"

Yapma işte Andreas, benim için değil son konuştuğun o sarışını sev, onun için dayan. Benim için olmaz ama. Ben zaten ölüyüm.  

Kaçış [Bir Delinin Günlüğü-1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin