Küller

848 59 10
                                    

******************************

Ona kanıtlamak istediğimi söylediğimi kader, Tanrı ya da bana görüntüleri görmeyi bahşeden kimse duymuştu sanırım. Elim onun elindeyken o soğuk his beni sardı ve görüntünün içinde uyandığımda yanımda Xavier vardı.

******************************

Bu defa üzerimde yerlere kadar uzanan, yunan tarzı bembeyaz bir elbise ile bir ormanın içinde uyanmıştım. Kıpkırmızı gökyüzünde devasa, mükemmel bir dolunay vardı. Hiçbir zaman ay bu kadar büyük görünemezdi. Ağaçların üzerinde hiç yaprak yoktu, kurumuş ve dökülmüş yapraklar yerde turuncu bir örtü oluşturuyorlardı. Ayağımdaki topuklularla yürümekte zorlanınca yanımda gündelik kıyafetleri ile şaşkınlıkla dikilen Xavier'e tutunup onları çıkardım. Bu kadar rahat olmaktan korkmuştum. Sonra çığlıklar başladı. Ağaçta tünemiş bir baykuş onu takip etmemi istercesine kıpırdandı. "Xavier neler oluyor" dediğinde ona bahsettiğim görüntülerin bu şekilde geldiğini ama onunla paylaşmamın imkânsızlığını söyledim. Silikleşmeye başladı ve en sonunda yok oldu ve ben yapayalnız bir biçimde bir süre çığlıkları dinlemeye başladım. O yanımda olmayınca durumun gerçekliğini fark edip hemen çığlık seslerini takip etmeye başladım. Sürekli düşüyor, elbisemi takıldığı dallardan kurtarmaya çalışıyor, devasa baykuşu takip ediyor ve çığlıklara ulaşmaya çalışıyordum. Sesler tanıdık olsa da sahiplerini çıkaramıyordum.  En sonunda bir açıklığa vardım. O an sanki bir yaratık boğazımı sıkıyor gibi hissettim. Hani baş aşağı durursunuz da beyninize kan üşüşür, sonra birden düz durunca tuhaf bir his doluşur kafatasınıza. Aynı öyle bir his doldu beynime. Son bir çığlık daha duydum ve sesler ölü bedenlerin arasında kayboldu.  Yerde sevdiğim herkesin cesedi duruyordu. İlerlere kadar uzanan onlarca ceset olduğunu gördüm, demek ki sadece sevdiklerim yoktu. Xavier de oradaydı. Ağlamaya  başladım. Bu sırada yerden kanlar toplanıyor paramparça elbiseme korkunç bir renk veriyordu. Tam o sırada baykuş patladı. Cidden patladı ve yüzlerce minik baykuşa ayrıldı. Sonra cesetleri didiklemeye, kemiklerini belli bir şekilde ileride olduğunu fark etmediğim beton yığının üzerinde biriktirmeye başladılar. Var gücümle onları kovaladım, ama çok fazlaydılar, kimseyi koruyamıyordum ki. Gücüm yetmiyordu. Baykuşlar kemiklerden bir taht inşa ettiler. Ben de tam o anda henüz ölmemiş birini gördüm. Yerde yatıyordu. Kolu tuhaf bir açıyla bükülmüştü. Bacağının bir kısmını baykuşlar parçalamıştı. Taştan oyulmuş gibi mükemmel yüzünde saklamayı başaramadığı katıksız bir acı vardı "Andreas" diye mırıldandım ve ellerimi yüzünün etrafına koydum. Bir görüntü olduğunu unutmuş acıyla kendimden geçmiştim. Bana güçlükle "Ne olursa olsun senin suçun değil. Ben gittiğim yerde mutlu ama huzursuz olacağım" diye mırıldandı ve son nefesi dudaklarından akan kan ile birlikte akıp gitti. Tahta bir kadın oturmuştu. Yüzü siyah pelerininin kapüşonu ile gizlenmişti. Güldüğünde sesi aynı annem gibi çıkıyordu. "Anne?" diye seslendim ama başlığını geri attığında yanıldığımı fark ettim. Üzerimde kan ile örülmüş elbisem ile tahta sürüklendi görüntüdeki hafif benliğim ve kendimi tahtta otururken buldum. Karşımda ise kendimi görüyordum. Elbisem bembeyazdı ama birden kolları uzadı ve sırtımda birleşti. Bunu soğukkanlılıkla izledim. Debelenirken "Sen bensin" diye çığlık attı oradaki ben "Tüm bu katliama sen sebep oldun! Sen!" dedi. Sonra tek bir hareketimle çoktan eski devasa formuna dönmüş baykuşum kemikten tahtımın kolundan kalktı ve cani olan benliğim deli olanın parçalanmasını kahkahalar ile izledi. 

Tam o sırada gerçek hayata döndüm. En uzun görüntüydü bu. Kafayı yiyordum kesin. Beni ayıltmaya  çalışmış olan Xavier ve karşı koltukra kendi  kendini toparlamaya çalışan Andreas perişan görünüyordu. Halsizce Xavier'in göğsüne yaslanıp ağlamaya başladım. Nefes bile almadan ağladım. Bir süre gerçekten nefes alamadım. Vücudum istemsizce titremeye başlarken Xavier bana inandığını mırıldandı. Andreas ona benim görüntülerin kötü yanını, onunsa iyi yanını gördüğünü anlattı. Kendi versiyonunda beni sadece deli gömleğimle görmüş, tahtta da yüzünü görmediği birini görmüştü. Sonra benliği oradaki ölülerin arasına geri sürüklenince gerçek hayata geri dönmüştü. Ben kekeleyerek kendi görüntümü anlatmaya çalışsam da başaramadım. Konuşamıyordum. Öyle çok titriyordum ki dilimi koparacak gibi oluyordum. Beni hastaneye götürmek istedilerse de reddettim. Xavier beni odama çıkarıp yatağıma yatırdı. Eline soğuk bezler alıp üşüyen ve yanan vücuduma koymaya başladı. Alnımı ve kollarımı ıslatıp bana zorla su içirdi. Bedenim zamanla yatıştı ve bana Andreas'ın bulup getirdiği uyku ilacından verdiler. Xavier de korkmuştu. Rengi sararmıştı ve hafifçe elleri titriyordu. Andreas bir süre sonra öyle kötü oldu ki ben iyi olmaya başladığımı iddia edip Xavier'den onu evine bırakmasını istedim. Ama Andreas tek başına gitmiş, Xavier benimle kalmıştı. Bir süre sonra uyuyakalınca o da çıkıp gitmiş. Annemler geldiğinde burada olmaması gerektiğini söylemiştim. Uyandığımda hala korkudan altıma edecek gibi hissetsem de vücuduma hâkim olabiliyordum. Başımı çevirdiğimde yastıkta bir not buldum. Xavier beni sevdiğini, yanımda olduğunu ve telefonumu beklediğini  yazmıştı. En sonunda da ona ihtiyacım olursa çağırmamı söylemişti. Kalkıp onu aradım ve gelmemesi için ısrar ettim. Korkmakta haklı olduğumu bunun ne olduğunu anlamama yardımcı olmaya çalışacağını söyledi. Bana inanması beni rahatlatsa da olayların gerçekliğini anlamamı sağladığı için beni ürkütüyordu. Duşa girip zihnimi yıkamak istesem de başarılı olamadım. Beni rahatlatmak için hazırladığı bezleri toparlamak için odama dönsem de orada değillerdi. Aşağı indiğimde salon ve mutfak da temizlenmiş ve toparlanmıştı.

Salona geçip o günün bitmesini, annemlerin gelmesin bekledim. Hasta olduğumu söyledim ve bana inandılar. O gün iki kez kustum. Midem cesetlerin görüntüsü ile çalkalanıyordu. Bir ara dışarı çıkmak istesem de annemler izin vermedi ve tüm günü odamda kalıp Xavier ile havadan sudan muhabbet etmekle harcadım. O gece erkenden uyuyup sabah erkenden kalktım. Okula gitmek istiyordum. Beni anlayanlara ihtiyacım vardı; Xavier ve Andreas’a. Ancak oraya gittiğimde Xavier'i bulur bulmaz arkasının dönük olduğunu ve telefonda konuştuğunu fark ettim. İlkel bir kıskançlıkla dinlemek için sessizce yanına sokuldum ve şunları dediğini duydum "Neslin iki psişiğini tesadüfen buldum. Onları buldum" sonra birden inleyen beni duydu ve araba farına yakalanmış tavşan gibi şok içinde bana bakakaldı. Yakalanmıştı. Andreas ve benden bahsettiğinden emindim. Telefonu gündelik kullandığı telefon değildi. Üzerinde kırmızı bir karenin içinde, içinden ok geçen, altın rengi bir halka olan bir sembol vardı ve Xavier paniklemişti. Ne sakladığını öğrenmek için üzerine yürüdüm

Kaçış [Bir Delinin Günlüğü-1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin