Alevler

935 59 3
                                    

******************************

Sonra beni cevap veremeyecek kadar şokta, Tinaların evinin kapısında üşümeyeyim diye verdiği ceketle beraber yalnız bıraktı. Artık aklımda ne görüntüler ne Jade ne de Andreas vardı. Beynimi karman çorman yapıp karanlıkta yok olmuştu.

Kızgın mıydım, mutlu muydum şokta mıydım? Tanrı aşkına ben ne yapacaktım?

******************************

Tina'lara girip hemen onun odasına çıkmamız gerektiğini işaret ettim ve annesi aşağıdan seslendi "Christina, birazdan yemek hazır olacak fazla oyalanmayın". Evet, Tina'nın adının tam formu pek de hoşlanmadığı bir isim olan Christina Sanırım bunu söylemeyi unutmuşum. Her neyse. Odasına giderken geçtiğimiz aynaya baktığımda yüzümden rengin çekilmiş olduğunu ama dudaklarımın hala yandığını gördüm. Sonra zaten tüm vücudumun yanıyor olduğunu hatırladım. Kollarımı kontrol ettim, gerçek anlamda yanmadığımı teyit etmeliydim. En sonunda odaya varınca kendimi yüz üstü yatağa attım ve Tina beni çevirene kadar öyle kaldım.

Utanç duyuyordum. Annem ve babam beni karşılarına alıp sana güveniyoruz konuşmasını tekrar etmişlerdi. Sınırlarımı bildiğimi söylemişlerdi. Aslında utanılacak bir şey yoktu, onu eve falan atmamıştım elbette ama-- Sadece şaşkınlıktan ne hissedeceğimi bilemez haldeydim. Kalbim ise tüm vücudumu dolaşmakla meşguldü. Beni zorlayan Tina'ya olayları hızla anlattım ve bana salak olduğumu söyledi "Hemen evet demeliydin. Ağzımı açmayacaktım ama senin onu sevdiğin çok belliydi. İyi niyetli, sadık ve seni çok seviyor. Ona git diyemezsin işte. Duygularınız karşılıklı" dedi. Kulağımda Xavier'in sesi yankılandı "Gitmeyeceğim" Tina'nın annesinin sesiyle aşağı indiğimizde hala kafamda o ses vardı. Hızla yemeğimi didikledim ve annesine masayı toplamakta yardım edip hemen odaya çıktım ve elimde telefonum Xavier'den mesaj bekledim ama her gece bana sektirmeden mesaj atan o çocuk bu gece sessizdi. Erkenden uyuyacağımı söyleyerek Tina'nın odasına misafir odasından getirdiğimiz yatağa kurulup uyuyor numarası yapmaya karar verdim. Tina bunu yemedi ama bir süre sonra o da uyuyakaldı. Sabaha kadar dönüp durdum yatakta. Gecenin bir yarısı sadece tek bir mesaj geldi, o da telefonumu nerden aldığından emin olmadığım Andreas'tandı. "Yarın seni arayacağım, bir şeyler öğrendim. Telefonun elinde olsun, teyit eder etmez aramak zorundayım - Andreas" Önce nedense öğrendiği şeyin öpücük olduğunu düşünüp utandım. Sonra utandığım için utandım. On altı yaşındaydım ve hiçbir zaman sevgililerimin beni öpmesine izin vermemiştim. Yeterince aşık değilim gibi gelmişti. Zaten hiçbiri yürümemişti. Kısacası ilk öpücüğümü bana Xavier vermişti ve her şeyi buna bağlama kapasitem vardı o an. Sonra bunun görüntülerle alakalı olabileceğini anladım ve panikledim. Yine de burnumda Jade'in kokusu, gözlerimde çayır ve alevlerle zorla da olsa uyumayı başardım.

Sabah koşuya çıkamadım, hava buz gibiydi, kafam karışıktı. Bu yüzden bir an önce evime gitmek istiyordum. Yere attığımız yatağı zorla ayağa diktiğim ve saatin erkenliğinden şikâyet eden Tina ile misafir odasına taşıdık ve düzelttik. Huyum buydu. Toplu biri olmasam da artık kendimi misafirden saymamam gereken yerlerde bile derli toplu birine dönüşüveriyordum. İçimde annemden aldığım genler harekete geçiyordu. Aynı zamanda asırlardır uyumamış biri kadar uykulu olsam da erkenden kalkıveriyordum. Sonra Tina ile aşağı indik ve kendimize birer sandviç yaptık. Ailesi de onun gibi uykucuydu, özellikle cumartesi günleri. Sonra ona eve gideceğimi, sessizlik istediğimi söylediğimde anlayışla karşılar gibi göründü. Dün uyuyor numarası yaptığım için kızgın olduğunu biliyordum, ona her şeyimi anlatırdım çünkü normalde ama o anki tepkisi bana kızgınlığından değil yatağına duyduğu özlemdendi. Beni geçirip kapıyı kapayacak kadar ayakta durdu ancak sonra beni elimde pijamalarımın olduğu çanta ve soğuk havayla baş başa bıraktı. Dün giydiklerim üzerimdeydi ve hızlı adımlarla eve gittim. Eve girer girmez kaloriferleri son sıcaklık ayarlarına çektim. Mutfağa gidip kendime sıcak çikolata yaptım ve evde sakince oturup yeni yeni uyanan gökyüzünü seyretmeye başladım. Saat henüz sekizdi. Görüp görebileceğiniz en büyük kupa olan ve ideal sıcak çikolatayı alan bardağı yıkamak için lavabonun önüne geldiğimde telefonum çaldı. Andreas'tı arayan. Hemen açtım, zaten meraktan ölüyordum o esnada. Açıp hoparlöre verdim ve endişeli sesini dinlerken ellerim köpüklü olmasına rağmen musluğu kapatıp ellerimle bardağı sımsıkı sardım "Sakin ol tamam mı? Sadece sakin ol ve bir yerlere otur. Yanına gelirim istersen" dedi ve derin bir nefes alıp ellerim kadar çok titreyen sesiyle tek nefeste sadede geldi "Jade evlerinde çıkan bir yangında ölmüş, ama yanarak değil, dumanı soluyarak. Görüntülerle özleşiyor. Eliza orada mısın? ELIZA!" cevap vermedim. Telefonu kapattım ve tezgâha yaslandığım yerde çökmeye başladım. Bardak ne ara ellerimden düşüp kırılmıştı bilemiyordum.  Ama yere çöktüğümde kendimi hıçkıra hıçkıra ağlarken ve kırık parçaları istemsizce avuçlarken buldum. Ellerimden kanlar süzülüyordu. Korkuyordum. O an kapı çaldı ve ellerime peçeteler sarıp ifademi düzeltmeye çalıştım. Gelen kim olursa olsun ellerim kesildiği için ağladığımı söylemek üzere hazırlandım ama yanılmışım.

Gelen saçları karmakarışık olmuş, benim kadar uykusuz görünen Xavier'di. Önce beni görünce çok şaşırdı ve "Benim yüzümdense eğer..." dedi ve gitmeye yeltendi. Sonra peçetelere rağmen kan damlayan ellerimi görünce daha da çok şaşırdı ve hızla bana sarıldı. Kokusunu içime çeke çeke ben de hemen ona sarıldım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Elini belime koyarak beni salona çekip kapıyı kapattı ve ona tarif ettirdiği yerden gazlı bez ve oksijenli su almak üzere yanımdan ayrıldı. Gitmesini istemediğimden tarif etmek istememiştim ancak elimdeki kesikler biraz derin sayılabilirlerdi. Elimde kalan cam kırıklarını ayıkladı ve özenle temizleyip yaralarımı sardı. Bu esnada ağlamak için yeterli gözyaşım kalmadığını fark ettim ve boş boş onu izlemeye başladım. İşini bitirince hemen kolunu omzuma doladı ve başımı omzuna gömdüm. "Ben özür dilemek için gelmiştim. Ya da cevap almak için bilemiyordum" dese de başımı kaldırıp ona baktığımda yüzlerimizin ne kadar yakın olduğunu fark ettiğimizde susuverdi. Bu kez arayı kapatan ben oldum. Yavaşça yüzümü ellerinin arasına aldı ve kapı çalana kadar belki de asırlarca o şekilde kaldık. Bu kez Andreas gelmişti. İyi ki bu saatte mahallemiz uyuyordu yoksa eve erkekleri tıkıştırıp parti yaptığım dedikodusu yayılacaktı. Bana olayları anlattı. Xavier ise boş boş bakıyordu. Ona döndüm ve günlerdir fark etmesem de bana çok fazla yük olan şeyi itiraf etmek üzere dudaklarımı araladım "Sana alevlerden söz etme zamanı geldi." dedim.

Çoğu zaman ben anlattım, bazen araya hoş aksanıyla Andreas girse de görüntülerden ve Jade'in ölümünden bahsederken Xavier sadece bana baktı. İnanmıyor gibi görünüyordu ama bana deli dememek istediğinden susuyordu. En sonunda bitirdiğimizde sadece "Zavallı Jade." dedi. Ben de aynısını düşündüğümü inkâr edemem gerçi ama ona bakıp "Bana inanmadığını biliyorum ama elimde olsa sana kanıtlardım" dedim. Ona kanıtlamak istediğimi söylediğimi kader, Tanrı ya da bana görüntüleri görmeyi bahşeden kimse duymuştu sanırım. Elim onun elindeyken o soğuk his beni sardı ve görüntünün içinde uyandığımda yanımda Xavier vardı.

Kaçış [Bir Delinin Günlüğü-1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin