* YGF 20 *

50 2 0
                                    



"Hiçbir şey için üzülme. Kötü günler geri de kaldı. Belki de bizi daha güzel günler bekliyordur. Daha mutlu olacağımız günlere az kalmıştır."

Uray'ın söyledikleri ile yüzüme küçük bir tebessüm takınarak ona baktım. İnşallah diye geçirdim içimden. Dilerim o güzel günlerimi seninle birlikte geçiririm Uray. Umarım hep mutlu oluruz.

Uray koltukta biraz bana doğru yaklaşarak yüzüme dikkatlice baktı. Sonra kollarını omzuma atarak beni kendine doğru çekip sıkıca sarıldı. Başımın üstünde dudaklarını hissettiğimde içimde ki heyecan ve mutluluğun tarifinin olmadığını düşündüm. Öyle sıcak, öyle içten bir dokunuşu vardı ki... Mutluydum işte... Hem de nefret ettiğim insanın yanında. Bir farkla artık nefret değil de sevdiğim adamın yanında...

Ondan biraz uzaklaştım. Bu hareketim hoşuna gitmemiş olacak ki yüzü birden düştü.

"Biz şimdi yani seninle ben..." kelimeleri bir araya getirip de dosdoğru bir cümle kurup söylemek istediklerimi bile söyleyemiyordum.

Yüzünün tekrardan gülümser bir hale bürünmesi beni daha da çok germişti. Muhtemelen bir cümle bile kuramayışımla dalga geçecekti. Bakışlarım gözlerine kaydığında ise dalga geçecek gibi değil de şefkat doluydu. Sanki ne söylemek istediğimi anlamış gibi parıldıyordu.

"Evet" dediğinde bu seferde anlamaz bakışlarla bakan taraf ben oldum.

"Neye evet" diye sorduğumda "Biz neyiz şimdi diye sormayacak mıydın?" dedi.

Belli belirsiz kafamı salladıktan sonra konuşmaya devam etti. "Benden lise öğrencileri gibi bir çıkma teklifi bekleme. Bu yaşadıklarımız, birbirimizi özlememiz, kıskanmamız, hoşlanmamız yeterince bizim ne olduğumuzu açık açık söylüyor bence. Ama yine de duymak istiyorum dersen evet biz sevgiliyiz."

Konuşmasına ara verip elimi ellerinin içine alarak "Ben seni seviyorum Nazlı." dedi.

Beni sevdiğini söyledi. Biz sevgiliyiz dedi. Bunlar ne güzel cümleler. Ne güzel ithamlar böyle. Bir insanın diline bir kelime bu kadar mı yakışır. Yakışmıştı işe. Hem diline hem de kendine o kadar güzel yakışmıştı ki. Beni mest etmeye yetmişti.

Kalbimin nasıl attığının bile farkında değildim artık. O kadar hızlı atıyordu ki eminim Uray bile bunun farkındadır.

Telefonumun zil sesini duymamla düşüncelerime ara verip Uray'ın yanından kalktım. Odama girip sesin geldiği yöne doğru ilerleyip telefonumu elime aldım. Ekrana baktığımda Elif adını görünce beni ara sıra arayıp nasıl olduğumu kontrol edecekleri aklıma geldi. Bu düşünceyle sırıtıp aramayı cevaplandırdım.

"Neden bu kadar geç açılıyor bu telefonlar. Neredeydin sen? Kötü müsün? Bak eğer öyleysen hemen geleyim. Zaten duramıyorum böyle aklım sürekli sende."

Elif'in telaşlı sesi benim biraz daha sırıtmama neden oldu.

"Dur dur önce sakin ol. Gayet iyiyim. Merak etme beni gelmene de gerek yok Elif."

"Yok ya duramıyorum ben böyle. Geliyorum."

"Elif gelme gerçekten iyiyim. Kötü değilim, aksine mutluyum."

"Hee! Mutlu musun? Na...nasıl oldu o? Yani öyle hemen toparlanabilecek durumda değildin çünkü." dedi. Biraz duraksayıp aklına bir şey gelmiş gibi panikle konuşmaya devam etti. "Beni mi kandırmaya çalışıyorsun sen yoksa."

Elif'in bu tepkisine sırıtmanın da ötesine geçip seslice güldüm.

"Hayır, gerçekten mutluyum. Ama şimdi kapatmam gerekiyor sonra konuşalım mı?"

Yağmurla Gelen FısıltıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin