(13 SENE ÖNCESİ -EYLÜL 2003 )Yine masmavi denizin hırçın dalgalarına karşı, kendimle baş başa kalabildiğim tek yerdeydim. En huzur bulduğum yerde...
Dedem geldi bugün. Son model arabasını çekti gecekondumuzun önüne. Yine öğütler, alttan alttan hakaretler, babama küçümser bakışlar içinde annemin nasıl zorda ve arada kaldığını izledim. Bunca yıl olmuş boşanmaları için elinden geleni yapıyordu. Yazık. Garip annem aşkına nasılda sahip çıkıyordu. Dedemin babamı istemeyişi, annemin kaleminin çoktan kırılmasına yetmişti bile... Evlatlıktan reddetmişti sonunda. .
Babam işte.... Anneme verebileceği sevgisinden başka hiçbir şeyi yoktu... Dedemin gözünü büren zengin damat hırsı, onların sevgilerini yıkamamış aksine adeta kördüğüm gibi kenetlemişti.
Artık kaldıramıyordum bu muhabbetleri.. Buda yetmezmiş gibi arkadaşlarımın saçma sapan kaprisleriyle uğraşıyordum. 'Neymiş efendim. Onlarla sinemaya gitmemişim.' Cebimde akşama ısmarladıkları ekmek parasının dışında kuruş yoktu. Bu sahilde olmasa kafamı dinleyebileceğim hiçbir yer bulamazdım..Neydi bu sonbaharın benle alıp veremediği. Saçlarımı bozuyordu. Annemin o çok severek okşadığı bukleli saçlarımı. Önce rüzgar sonrada çiseleyen bir yağmur..Ellerimi oturduğum banka dayadım. Ayaklarımı altında birleştirdim. Etrafa göz atmaya başladım. O çılgın aşıkları, balık tutan amcaları izlemek son derece zevkliydi. Birde boş dönen oltaları yok mu? İstemeden de olsa gülmeden edemiyordum. Kafamı dağıtmayı başarmıştım. Aşıkların sarmaş dolaş hallerinin ardından saçma sapan kavgalarını görmek ise bambaşka. Bir küs bir barış. Çok komikler. Sıra ile dizilmiş lokantalar ve içlerinde tıka basa dolu insanlar. Çoğunluğu gençlerden oluşuyordu. Gözüme birisi takılmıştı bir an. Beş arkadaş oturmuş kahkaha ve el şakalarıyla muhabbet ediyorlardı. Sadece gözüme takılan çocuk dahil olmuyordu. Önünde bir tuval resim yapıyordu belli ki. "Ama çok yakışıklı ya" bir iç çekmiştim. "Sus Sedef. Baksana kızım zengin zübbesi bakmaz sana. Ne hayalini kuruyorsun dön önüne" dedim ona bakarken. Bu saf düşüncelerle hayallerimi süsleyecek kadar çekici bu erkeği izlerken, onunda bana bakmakta olduğunu farkettim. Göz göze geldik. İçimden bir sıcaklık aktı geçti sanki. "Susmuyorum ya çok yakışıklı. Hatta dünyanın en yakışıklı erkeği bu olsa gerek" dedim kendi kendime itiraf edercesine. Neyse, nasıl olsa bir daha görmeyecektim onu. İstediğim hayali kurup istediğim şekilde konuşabilirdim.
Döndüm önüme... Rüzgar gülü gördüm. Amcanın biri satıyordu. Gittim aldım bir tane. İskeleye çıkmıştım. Tam ucunda, deniz ayağımın altında. Kaldırdım rüzgar gülünü havaya ve bağırmaya başladım..
"Es rüzgaaar savur saçlarımıııı
Es rüzgaaar al benden yalnızlığımıııı..
Dön rüzgaaar gülüüü, bu yalan dünya gibi sende dön"
Bende dönüyordum gözlerim kapalı.. Karşımda güneş bütün kızıllığıyla batmak üzereydi.. Ne kadar da mutluydum şu an...
-" Dön Sedeeeeef, sende dööönnn" Ilgının sesiydi bu. Duraksadım.
-"Kızım manyak mısın ne bu halin" Ilgının baya hoşuna gitmişti bu durum. Gülüyordu.
-"Sen sinemaya gitmedin mi Ilgın"
-"Gittim, ama bizim manyak Rüya yokmu?"
-"Eeeee"
-"Çıkardı beni filmin ortasından, tuvalete soktu zorla"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişimin Geleceği
Roman d'amour"Ben kötü biri değilim. Seni 'Azad' ettim sadece" dedi Selçuk ve devam etti. "Seni bir serçenin gözyaşı kadar sevdim. Hafife alma sevdiğim. Serçeler ağlarsa ölürler...." Sedef ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Ağlarsa neler olacağını düşünmek bi...