"ONU ÖPTÜM"

63 8 3
                                    

Sedef geçmişi ile yüzleşirken, Selçuk bugünü ile geçmişine bir sille çekmek istiyordu. Sedef'e bütün yaşadıklarını unutturacak bir sebep vardı elinde.Fakat bunu zamanı geldiğinde söyleyecekti. O zaman geldiğinde belkide bütün şaha kalkmış dalgalar durulacak, sevdiği kadın; onu ne denli düşündüğünü anlayacaktı. Ama o gün asla bugün değildi. Ve bugün Sedef Selçuk'a bütün benliğiyle yaklaşmaktan adeta korkuyordu. Selçuk Sedef için bir zarar makinesinden başka birşey değildi.Sürekli korkarak yaklaşması zarar görme düşüncesiydi.

Bu durum çok zor gelmişti Selçuk'a. Elinde şu anda ona sunabileceği aşkından özleminden başka hiçbir şeyi yoktu. İstese de zarar veremezdi. Sedef ne dese haklıydı. Onun sadakatine ihanet etmiş, onu yarı yolda bırakmıştı. Tabiri caizse bir kurşun bırakmıştı Sedefin avuçlarına.. 

Elleri cebinde arabasının başında öylece durup bunları düşünüyordu Selçuk. Sedefin o bakışlarını, ona yaklaştığında titreyen bedenini, saçlarının misk kokusunu düşündükçe yüzünde beliren tebessüm, başka şeyler aklına geldiğinde yerini endişeye bırakıyordu. Arabasına bindi. Müziğini açtı yine son ses.... 

Yüreği sıkıştı. Ne yapsa, nereye baksa o vardı aklında. Aşk neydi sahiden. Karanlık kuytu bir yerde sağa sola koşarak ışık aramak ama bulamamak gibi birşey miydi? Yada elinde onca imkan varken kanatlarını çırparak can çekişen bir kuşun, hiç birşey yapamadan elin kolunun bağlanarak ölümünü izlemek gibimiydi? Hayata da dengesine de küfür eder oldu. Bağırarak yumruklamaya başladı direksiyonunu ve bir sağa çekti arabasını. Gözünden süzülen yaşı silerken telefonunu aldı eline. Ekranını açtığında masaüstü fotoğrafa baktı uzun uzun. Bu resim Sedefin evinde bulunan tablodaki resimdi. Çok şey ifade ediyordu Selçuk için. Hatta bu resim herşeydi. Ekranını kaydırdı. Rehberi açtı ve arama yaptı. İkinci çalmadan sonra telefonunu açan kadınla konuşmaya başladı.

-"Alo"

-"Selçuk hayırdır, hangi rüzgar attı seni"

-"Neredesin?"

-"Dışarıda kızlarla takılıyoruz."

-"Sana ne yaptığını sormadım, neredesin dedim!!"

-"Gondol Kafedeyiz."

-"Konum at almaya geliyorum seni"

"Ama Selçuk........"

telefonu kapatmıştı dinlemeden .Kadının konumu atmasıyla yola koyuldu. Çok işlek olan bir caddenin yan sokağında bekledi. Arabanın kapısı açıldığında Sedefin kopyası olan bir kadın bindi arabaya. Ön koltuğa oturan bu kadın, Selçuk'u çıkmazların tam ortasında kendine getirmişti. Kadına doğru döndü Selçuk. Göz yaşlarıyla onu izlemeye başladı. İsmini bile bilmiyordu bu kadının. Hiç sormamıştı. Umrunda da değildi zaten. Saçlarına dokundu gözlerini kapatarak. Hayalinde Sedef yatarken ona dokunur gibi dokunuyordu bu kadınada. 

-"Ya beni affetmezsen" dedi kısık sesle..

Kadın anlamıştı Selçuk'un ne yapmaya çalıştığını. Hiç sesini çıkarmamıştı. Selçuk gözlerini açıp arabasını çalıştırdıktan sonra devam etti yoluna. Şaşalı bir otelin girişine geldiler. Bir vale arabanın anahtarını alıp, arabayı çekmeye koyuldu. Döner kapıdan içeri girip resepsiyona vardılar. Resepsiyona bir oda istediğini söyledi. Resepsiyon görevlisi "Çift kişilik mi yoksa tek kişilik ayrı odalar mı olsun odalarınız?" diye sorduğunda; Dönüp yanındaki kadına acır gözlerle bakarak Selçuk -"Çift kişilik balayı odası olsun." dedi. Kadın şaşırmamıştı. Selçuk yine her zaman yaptığını yapıyordu. Resepsiyon görevlisi işlemleri tamamladıktan sonra oda kartını teslim etti. 

Önden Selçuk arkadan kadın asansöre doğru yürürlerken Selçuk'un sıktığı yumrukları gözünden kaçmadı kadının. Ela gözlerine perde inmişti sanki. Üzülmüştü bu haline. Karşılaşacağı şeyleri az çok tahmin edebiliyordu. Asansörün kapısı açıldı. Odaları 18. kattaydı. 1824 nolu oda. Selçuk kartını okuttuktan sonra içeriye geçtiler. Kadın ayakta beklerken Selçuk kendini yatağa attı sırtüstü. "Perdeleri açar mısın?" 

Geçmişimin  GeleceğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin