8. Bölüm

6.5K 632 229
                                    

Mustafa'yla artık belli başlı bir ortaklık içerisine girdiğimizden beri o çok zeki ve kurnazken, ben ezik ve ayak işlerine bakan çıraktım. Hayallerim her ne kadar bu yönde olmasa da yine de en büyük işleri ben yapmıyordum. Mesela; yan evi gözetlemek benim işimdi. Tüm bilgileri Tafa'ya aktarıp onun bir iki zekice hamlesi de onun işiydi. Böyle biz dolu dolu iki haftayı da geride bıraktık. Zamanın bu kadar hızlı geçmesi güzel miydi ondan da pek emin değildim. Ancak bu iki hafta da pek güzel bilgiler elde etmiştik.

Öncelikle yan komşumun öldüğünü gördüğüm, ne var ki tuhaf bir şekilde de diriliğine şahitlik ettiğim sevgilisiyle kısa bir göz temasından sonra tanışmıştık. Ben balkonu son olaylardan sonra Levent'in gizlice telefon konuşmalarına şahitlik etmek için benimserken, kader ağlarını görüp beni ölü ve diri sevgili Meltem'le tanıştırmaya itivermişti. Onun o afet-i devran hallerinin yanında ses tonundaki masumluk beni kanser etmeye yetmişti. Balkondan elini uzatıp da benimle tanışırken de gözlerim hemencecik onun sol elindeki alyansa takılı vermişti. Annemin alyansıyla birebirdi. Yani öylesine takılmayacak kadar yüksek bir değer biçiyordu. İşin aslı aklıma ilk gelen şey; Levent'le şak diye nikâh kıydıkları olmuştu. Ancak bu kadın mafyanın sevgilisi olduğu gerçeği hatırlayınca yüzüğün kademe değerinin o adama ait olduğunun altını çizmiştim.

İşte bu sırrı öğrenmek için de hiç geciktirmeden, bu hafta Nebahat teyzelerde gerçekleşecek altın günü için soluğu onun yanında aldım. Onun aklına girip de şeytan fikirlerimin hepsini aklına enjekte ettikten sonra da bu sefer soluğu alan kişi o oldu. Hiç geciktirmeden elinde kekiyle hemen Levent'in dairesine gelip Hanım kızımızı güne davet etti. Dilindeki amaç; tanışıp kaynaşmaktı. Aklındaki amaç ise; evli bir kadının mahalledeki başka bir adamla yaşadığı yasak aşkın ortaya çıkma aşamasındaki ilk meyveyi kendi evinde gün arkadaşlarına sunmaktı.

Altın gününün sabahında uzun bir aradan sonra uykumu almış bir halde kalktım. Mıstık'la beraber kahvaltımızı yapıp evi topladık. Ben maillerimi incelerken de önce burnuma dolan kavga kokusu akabinde kulaklarımı da doldurdu. Ve Alain Delon ile ölü ve diri Meltem kavga ediyorlardı.

Kulağımı her zamanki gibi duvara yasladıktan sonra onları dinlemeye başladım. Levent'in bu ses tonunu ilk kez işitirken, nedense biraz ürkmeye de başladım.

"Ya senin ne işin var altın gününde bilmem neyde? Herkesten saklanıp buraya sığınıyorsun ama maşallah günlerden de geri kalmıyorsun!" diye çıkıştı Levent.

"Sıkıldım anladın mı sıkıldım! Bu işin bu kadar büyüyeceği aklıma gelmedi. Kaç haftadır buraya tıkandım kaldım. Ben bu kadar kısıtlanacağımızı nereden bilebilirdim ki?" diye isyan ediyordu Meltem de.

"Ben sıkılmadım tabii! Bak bir plan yaptık ve ben kendimi baya bir riske attım. Şimdi işin ucuna kadar gelmişken senin gündüz vakti dışarıda olman yanlış! Peşime birini takmış olabilirler. Her şeyi mahvedeceksin!"

"Tamam sen erken çıkarsın bugün dışarıya... Şayet arkanda birileri varsa; kesinlikle peşine takılırlar. Baksana zaten perdeler bile kapalı! Klima olmasaydı ölmüştüm! Ben bu güne gitmek istiyorum. Dikkat çekmeyeceğimdir. Zaten yan dairedeki kızın o koca şapkalarıyla beni fark etmeleri imkânsız. Ama sadece bir gün yaşadığımı hissetmek istiyorum. Bir tarafım yeterince ölüyken..." derken son cümlesi baya bir kısık sesle dillendirdi.

Bir tarafım yeterince ölü derken ne demek istedi? Sen zaten öldün be kızım demek istedim ancak ölü de değildi ki? Nefes alıyordu, veriyordu, ay bide şapkalarıma laf atıyordu! Demek mafyacıklar Levent'i takip ediyordu? Levent'in ayağını kaydırmaya çalışan o adamlar geldi aklıma... Acaba şu Meltem'in sevgilisi onların gazına mı geliyordu?

BU NE GİZEM?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin