4. Bölüm

7.1K 664 247
                                    

Bölüm şarkısı;  The Pink Panther Theme Song

***

Gözlerimi açmadan evvel yerimde rahatça gerinmeye başladım. Yumuşak bir yastık. Yumuşacık bir yatağın verdiği huzuru veremeyen o kadar çok insan vardı ki. Üzerimdeki pikeyi hafifçe kaldırıp yüz üstü döndüm. Bu yastık ne de güzel kokuyordu böyle? Üstelik çok da yumuşaktı. Annem bizim yastıklarımızı kabarttığı yetmezmiş gibi bir de çok sert yapardı. Hani yastığın içine yün mü dolduruyordu yoksa taş mı belli değildi. Kendime her defasında söz verip yumuşak, hazır bir yastık alma fikrini genelde unuttuğumdan, o yastığa mecbur katlanmak zorunda kalıyordum.

Acaba bu yastık benim olsa ne olurdu? Tafa'dan istesem verir miydi? Tam aradığım kıvamdaydı. Bir iyilik karşılığında bana verebilirdi. Bunu mutlaka onla konuşacaktım. En azından konuşabilirdim. Yani bana şizofren ve manyak demeden önce.

Aklıma dün gece yaşananlar gelmeye başlarken, yine bir korku ve sinir krizi geçirme yoluna girmek üzereydim. Yerimden doğrulup yastığı kucağıma aldıktan sonra sırtımı yatak başlığına dayadım. Gözlerim odanın içinde dönmeye başlarken, Mıstık'ı göremeyince panikledim.

"Mustafa Mıstık'ı kesmiş olabilir miydi? O pislikten her şey beklenirdi!"

Kendimi yemeye başladığım anda Mıstık'ı yanıma çağırmaya başladım. Yataktan kalıp önce yatağın altına sonra da köşedeki masanın arkasına baktım. Bu sırada masanın olduğu duvarda da Mustafa'nın çalışmalarını gördüm. O andan sonra Mıstık'ı kısacık bir an unutup duvardaki panonun üzerindekileri incelemeye başladım.

Bir adamın fotoğrafı vardı. Fotoğrafın etrafında renkli iğneler vardı. Bunlar Kırmızı, yeşil, sarı ve mavi renklerdi. İlk önce sarı iğneyi takip ettim. Çünkü en çok sarı iğne vardı. İğne belli bir uzunlukta uzanıyordu. Ucunda ise; üzeri çarpıyla çizilmiş bir fotoğraf vardı. İkinci olarak kırmızı iğneye baktım. Onunda sarı iğne kadar fazla olduğunu gördüm. Ancak onun sonunda bir fotoğraf yoktu. Sadece küçük kare bir kâğıt ve üzerinde de 'B' harfi vardı. Üçüncü olarak yeşil iğneye baktım. Merakım katbekat artıyordu. Yeşil iğne diğerler iki iğneye göre daha azdı. Elimle onun gideceği yeri takip ettim. Orada da bir kâğıt vardı. Ne var ki üzerinde bir fotoğraf yoktu. Kırmızı iğnede olduğu gibi harf filan da yoktu, sadece soru işareti vardı. Derken mavi iğneye baktım. O en az olanıydı. Onun gideceği yeri gözlerimle takip ettim; lakin onda kâğıt parçası bile yoktu.

Hayalimdeki araştırmaları pislik Tafa'nın yapıyor oluşundan dolayı birden kederlendim. Bu işi eminki ben çok daha iyi yapardım. Masadaki dosyalar gözüme çarpınca merakla bakıp bakmama arasında kaldım. Doğru yapıp yapmayacağımı düşünmeyecek kadar merak hücrelerimi ele geçirdiğinden, yavaşça dosyanın birini havaya kaldırdım ve aynı anda kapı tıklanmaya başladı. Elimdeki yastıkla yatağa hızla uçup pikeyi de boynuma kadar çektim. Kesin gelen Tafa'ydı, adamın içine mi doğdu, ne oldu ki?

Benim gel dememe fırsat vermeden kapı açıldı ve Naz kafasını içeriye uzattı. Yine güneş gibi parlıyordu! Aman ne de hoştu! Kim bilir şu anda hangi yaratığa benziyordum?

"Günaydın şekerim!" dedikten sonra kapıyı ardından kapatıp yanıma geldi ve oturdu.

Ben de gülümseyip "Günaydın bal kız." dedim, baldan tatlı olan Naz'a.

"Dün gece neler olmuş öyle bebeğim? Çok endişelendim senin için. Şimdi iyisin değil mi?"

Gözlerim güneşin etrafında dönen dünya gibi dönmeye başlayınca, ne diyeceğimi bilemedim. Mustafa kalkıp dün gece olanları anlatmış mıydı yani? Beni herkese şizofren diye anlatmamışsa ben de Gizem değildim!

BU NE GİZEM?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin