Tam şu anda işeme rekoru kırdım. Korku filmlerinden pek etkilendiğim söylenemezdi; ama insan canlı kanlı bir cinayete şahitlik edince ister istemez korkuyordu. Hala gözlerimin bana oynadığı bir oyunun gerçekçiliğine inanıyordum; ne var ki asıl gerçek olan Levent'in bir katil olmasıydı.
Sevgilisini öldürdü. Şaka değildi. Film değildi. Hikâye ya da kitap filan değildi. Adam resmen sevgilisini kurşuna dizdi. Acımasız bir dizi gibiydi. Ve ben gözlerimi ne zaman kapatsam dizinin tekrarını izleyip duruyordum.
Allah'ım sen bu kuluna bir güzellik yapsan da hafızamın o bölümünü silsen? Ama o zaman da Levent'in, ah hayır Alain Delon'un katil olduğu gerçeğini bilmeden, ona kapılıp giderdim. Ah be Levent, seviye atlar gibi seninle bir ilişkimiz olacaktı.
Çişimle işim bitince ellerimi yıkayıp banyodan çıktım. Salona gitmeye hiç cesaretim yoktu. Her defasında sanki Levent balkondan atlayıp da gelirmiş gibi bir hisse kapılıyordum. Bu korkuyla ne yapacağımı da bilmiyordum. Tam iki gün geçti ve ben hala aynı yerde dönüp duruyordum. Kadının cesedi kim bilir nereye atıldı; ama ben hala Levent'in katil olmamasına inanacak kıvamdaydım.
Onun katil olmaması öyle çok istiyordum ki. Bir kere o adamda katil olacak tip yoktu. Yoksa var mıydı? Aman ya! Evlenecek adam buldum, o da melek yüzlü şeytan çıktı, iyi mi? Peki ne yapacaktım? Gözlerimin önünde biri öldü. Levent'i kendi ellerimle adalete teslim etmeliydim. Ama nasıl olacaktı ki? Ben daha iki adım edip dışarı bile çıkamıyordum. Geri zekâlı herif, başka meslek mi yoktu da kalkıp katilliği seçtin?
Televizyonun karşısındaki üçlü koltuğa oturdum. Derince bir nefes alıp, olayları tekrardan gözden geçirmeye karar verdim. Yoksa akılımı kaybedecektim. İki gün evvel kalbimi kaybetmiştim, şimdi aklımın da erimesini istemiyordum.
Şimdi arkama güzelce yasladım. Olayları yeniden düşünmeye başladım. Şöyle derin bir nefes almalıydım. Nefesi şaheser bir düzeyde alıp verdim. İyi ki kalkar kalkmaz ağzımı gargarayla temizlemiştim, yoksa ağız kokuma dayanamazdım.
Öncelikle Levent hala karşı dairemde oturuyordu, bunda hala hemfikirdim. Levent'ten şuursuzca hoşlandığım da birçok listeye girebilirdi. Onunla kahvaltı yapmam ilaveten spor yapmam, gülüşmelerimiz, tatlı sohbetlerimiz hepsi Levent'in ne kadar da sempatik olduğunun birer kanıtıydı. Ve bu demek oluyordu ki; ben rüya âleminde yaşamıyordum. Adamın en ufak bir hareketi bile tuhaf değildi. Sıcak bakışları, pasta gülüşü ve ne yalan söyleyeyim bana karşı aşırı derecedeki yakınlığı kesinkes rüya değildi.
Lakin o gördüklerim? Levent resmen çekti silahını sevgilisini 'kurşun adres sormaz ki' şarkı sözündeki sormaz kısmını alıp kendiyle özleştirip kadını vurdu. Hem de gözünü bile kırpmadan, hiç ama hiç acıma duygusuna yenilmeden! Bu demek oluyordu ki; Levent ona âşık değildi. Ve bu yine demek oluyordu ki; Levent tüyler ürpertici bir katildi.
Dahası bunu bir karıncaya bile kıyamayan ben, dünya tatlısı iyilik meleği olan, Türkiye'nin aranan ismi kişiliğimle cinayeti gördüm. Beni şahit yazabilirlerdi. Sustuğum için, cinayete ortak sayılabilirdim! Mahpuslarda sürünecektim!
Birden nefessiz kaldığımı hissettim. Bir yerden oksijen almalıydım. Ellerimle kendime hava yapmaya başlarken, balkona doğru yürümeye başladım. Hızla perdeleri açıp, balkon kapısını da açtım ve balkona çıktım.
"Allah'ım... Neden ben? Ya da neden o? Ya uzunca bir süreden sonra karşıma evlenebilecek bir adam çıkartmanla, çeyizlerime ilgim daha değişmeden sen aldın eledin, adamı katil, sevgilisini ölü, beni de buna şahit ettin." dedim sessizce.
İçim içimi yiyordu işte. Ağlamak istiyordum hem kaderime olan bu düzene, hem de korkudan geberircesine titrediğim bu ana. Ama sırf Levent evde olduğumu bilmesin diye, ağlama sesimi duyup da balkona çıkıp bana şüpheyle bakmasın diye gözlerimi içime akıtmak zorunda kalıyordum. Bu çok sinir bozucuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BU NE GİZEM?
HumorEsrarengiz bir cinayet! Ve bu cinayete tanıklık eden gizemli bir kız! Mutlaka çözülmesi gereken; ne var ki kendisini inandıramadığı bir cinayetin peşine düşerken, başına geleceklerden bihaberdi. Tek istediği bu cinayetin işlendiğini ispatlamaktı. Ha...