BEŞİNCİ BÖLÜM

65.4K 2.2K 211
                                    

Söz verdiğim gibi ilk beş bölümü arka arkaya paylaştım. Cumartesi günü MAHİ'nin yeni bölümü gelecek. Şimdi ona odaklanacağım. En kısa sürede Beklenmedik Anda için geri sayım açarım. Keyifle okuyun, yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen. ♥️

MASAL

İki buçuk saat süren yol bitmek bilmemiş, kar iyice hızlanıp neredeyse önümü göremeyeceğim hale gelmişti. Adam lanet olası cehennemin dibinde oturuyordu. Sonunda beklediğim levhayı gördüğümde hemen o sokağa saptım. En azından bu az bir yolumun kaldığına dair bir işaretti. Dar yoldan içeri girdiğimde iki tarafımı da ağaçlar kapladı. Camımı biraz aralayıp dondurucu soğuk olmasına rağmen tertemiz havayı içime çektim. Tamam, cehennemin dibinde olabilirdi ama nedense sanki cennet gibi hissettiriyordu.

Yaklaşık on beş dakika sonra karşımda beliren devasa eve bakakaldım, zaten kendisini görmemek imkânsız gibi bir şeydi. Geniş bir araziye kurulmuş, etrafı çitlerle sarılı iki katlı bir evdi. Ama yanında atölyeye benzeyen ince uzun bir ek bina daha vardı. Sonradan yapıldığı belliydi ama ikisi yan yana tam bir bütün gibi duruyordu.

Arabayı bahçe kapısının yanında bulunan, araçların park edilmesi için yapılmış özel bir alana koydum. Kapımı açıp indiğimde soğuktan dişlerim birbirine çarpmaya başladı. Tam zamanında yola çıkmıştım. Birkaç saat daha beklemiş olsaydım eğer asla buraya varamazdım. Büyük ihtimal geldiğim yollar çoktan kapanmıştı bile.

Diğerlerinin de benimle aynı anda çıkmış olduklarına sevinmiştim yoksa hayatta gelemezlerdi. Arabanın bagajındaki poşetleri eldivenli ellerime geçirdikten sonra diğer elimle de ufak çantamı alıp eve doğru yürümeye çalıştım. Burada kar daha fazlaydı. Kapının önüne geldiğimde Oya'nın bahsettiği saksıyı aradım. Orada her zaman yedek anahtar olduğunu söylemişti. Camın önünde duran, içinde sadece toprak bulunan saksıyı kaldırdığımda anahtar da meydana çıktı.

Kapıyı açıp girdiğimde çok şükür ki içerisi sıcaktı. Karşımda yeni sönmüş gibi duran bir şömine vardı ve sanırım hâlâ sıcaklığını koruyordu. Sedat yeni gitmiş olmalı, diye düşündüm. Onunla karşılaşmak istemiyordum. Çantamı koltuğun yanına bırakıp elimdeki poşetleri koymak için mutfağa yöneldim. Salonla iç içe olan mutfağı önündeki büyük tezgâh ayırıyordu. Elimdeki poşetleri tezgâha koydum. Etrafına dizilen sandalyeleri görünce aynı zamanda masa olarak kullandığını düşündüm. Sedat tek başına burada yemek yiyecek biri gibi canlanmıyordu gözümde. Sanki adamı ne kadar tanıyordum da hakkında tahminde bulunuyorum.

Aldıklarımı yerleştirmeyi bitirdiğimde telefonum çalmaya başladı. Arayan Sema'ydı.

"Neredesiniz? Ben geldim ve tam vaktinde çıktığımızı söylemem gerek çünkü yollar kapanacak gibi duruyor." Konuşurken camın önüne gelmiş, gittikçe hızlanan ve yerden yükselen karı izliyordum.

"Aslında Masal..." Tedirgin olmuş gibi durakladı. "Biz yola çıkamadık."

"Ne demek yola çıkamadık?!"

"Kızlarla bir araya gelip çocukları bıraktık ama sanırım biraz fazla oyalandık. Eve geri gelip çıkacağımız zaman da haberlerde yolların kapandığını duyduk canım." Sinirle perdeyi çektim.

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Yok, şaka yapıyorsunuz herhalde değil mi?"

"Çok üzgünüz Masal, inan bana şaka olmasını çok isterdik."

"Bu dağ başında tek başıma mahsur kaldığımı mı söylüyorsun sen bana şimdi?"

"Çok üzgünüm canım." Sesi gerçekten üzgün gibi geliyordu ama umurumda değildi.

Beklenmedik AndaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin