DÖNÜŞ

145K 3.1K 175
                                    

Sonbahar akşamının, ılık esintisi ve günbatımının o muhteşem kızıllığının denize yansımasını izliyordu, genç kız. Yazın bu kadar çabuk bittiğine inanamıyordu. Sıkıntısız, sorunsuz geçen bir yazın ardından bunalım dolu bir okul hayatı ve baskı altındaki özel yaşamının düşüncesi onu boğuyordu. Ilık bir meltem, hafif çiseleyen yağmur, sarıyla renklenen ağaçlar, grimsi bulutlar... Geçen ayın boğucu sıcaklarından yılmış tembel bir insan gibiydi onun için bu mevsim.

Yine de severdi sonbaharı, Yaprak. Ne kışın dondurucu ve rahatsız edici soğuğunu nede yazın yakıp kavuracak kadar sıcağını barındırıyordu sonbahar. Havanın ılıklığı ve yağmur yağdıktan sonra burnuna dolan hoş toprak kokusu büyülüyordu onu. En sevdiği renk tonları etrafa saçılıyor ve bütün güzelliğini gözler önüne seriyordu. Sararıp dökülmüş yapraklar neredeyse tüm yolu kaplamıştı. Bu renk cümbüşünü resmetmek geliyordu insanın içinden. Sonbahar pek sevilmezdi ama Yaprak seviyordu işte. Gün batımı bile sonbaharda bir başka oluyordu onun için. İçinde biriken sıkıntıyı doğanın kollarında atmak onu rahatlatıyordu.

Bal rengi bakışları, uzun, parlayan sarı saçları etraftaki renklerle bütünleşiyordu. Açık olan saçlarını geriye itti elleriyle. Gözüne ağacın dalında sallanan, düştü düşecek olan kurumuş yaprak tanesi takıldı. Rüzgar şiddetli olmasına rağmen yaprağın özgürlüğe kavuşmasına bir türlü izin vermiyordu. Kendisininde bir damla bile olsa özgürlüğe çok ihtiyacı vardı.

"Seni burada bulacağımı biliyordum." Arkasından yaklaşıp, söylenen Burcu'nun bu bilmiş tavrı karşısında güldü. Hiç şüphesiz en sevdiği kuzenlerinden biriydi Burcu. Biraz çatlak ama yeri geldiğinde gayet ağırbaşlı. Ağzında bakla ıslanmayan ama aynı zamanda kötü bir durumda sert, koruyucu tavrını gösteren halini seviyordu genç kızın. Dizlerini kendine çekip kollarıyla sardı.

"İsminden dolayı yaprakları çok seviyorsun anladık da üstün başın toz, toprak içinde eve girince yengemden işittiğin azara değiyor mu bari? Üşenmeyip her gün, günbatımını izlemek için koşarak buraya geliyorsun. Bu nasıl bir sevgi kızım?" Onun bu uzun cümleyi soluksuz bir şekilde söylemesiyle küçük bir kahkaha attı ve ayağa kalkıp üstünü silkeledi. Annesinin azarlarını bilmeyen yoktu ailede. Yaprak, bu azarları işitmeyi göze alabilecek kadar çok seviyordu karşısındaki manzarayı.

"Ne çene var sende Burcu ya. Sen konuşana kadar ayağa kalktım, üstümü temizledim ve eve doğru yol aldım bile," dedikten sonra kıkırdayarak Burcu'yu arkada bıraktı ve yürümeye başladı. Burcu'nun hızlandığını görünce koşmaya başladı ve kuzeninin sözlerine kahkahalarla eşlik etti.

"Dursana Yaprak! İki laf edilmiyor seninle de." Burcu son anda yetişti kuzenine ve halalarının evinin büyük bahçesine ilk adımı attılar. Küçük kuzenleri Damla'nın kendisine koşarak gelmesiyle yere eğilip kollarını açtı. Damla, üzgün bir şekilde yüzünü Yaprak'ın boynuna gömdü ve kollarıyla sıkıca sardı. Yaprak, Damla'nın saçlarını okşayıp yanağına ufak bir öpücük kondurdu.

"Ne oldu prenses? Niye büzüldü yine bu dudak?" Damla'nın kafasını, boynundan çekmesiyle dudaklarını iki parmağının arasına sıkıştırıp makas aldı.

"Ya üstümü görmüyor musun, Yaprak? Ağabeyim yine rahat durmadı ve sulu boyanın fırçası üzerime değdi." Yaprak gülmemek için dudaklarını dişlerken Burcu başladı teselliye.

"Olsun fıstık, dolabında bir sürü kıyafet dolu hemen değiştiririz." Sırıtarak sözlerine devam etti. "Benden çok giysisi var hala memnun değil." Damla suratını asarken, Yaprak güldü bu sözlere. Ardından merdivenlere yöneldi kucağında Damla'yla.

"Ben Damla'nın üstünü değiştirip geliyorum, Burcu." Merdivenlerden çıkarken Damla'nın yüzünü güldürmeye çalışıyor ve bunda başarılı oluyordu. Küçük kızın keyfi yerine geldiğinde hızla indi Yaprak'ın kucağından ve koşmaya başladı. Yaprak da merdivenleri koşarak çıkıyor, Damla'ya yetişmeye çalışıyordu.

Hazan YapraklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin