Sokakta çocuklar vardı. Yağmur çiseliyordu. Yağmurun hızı yeni kesilmişti. Yağmurdan korkup apartmana saklanan çocuklar dışarı çıkmış şarkı söylüyorlardı:
—Yağmur yağıyor seller akıyor Arap kızı camdan bakıyor...
Gökyüzü lacivertimsi bir pembeydi, ama saat daha beşti. Bir şimşek çaktı aniden, uzaklarda bir yerde bir kale belirdi, pembe bir kale... Üç çocuk ona doğru koşmaya başladı. Asiye, Nehir ve Ekin biran önce ona ulaşmak istiyorlardı. Biranda onları birileri durdurdu.
—Nereye gidiyorsunuz? dedi Merve, sesinde hafif bir panik vardı.
—Yağmur yağıyor, kaybolabilirsiniz! dedi Gülçin.
—Annemlere ne diyeceğiz? dedi Ebru.
Onlar durdurulmuştu. Ama gitmeyi çok istiyorlardı.
—Bırakın beni! O kaleye gideceğim! dedi Nehir.
—Ne? Ne kalesi? Orada bir şey yok!
Anlayamıyorlardı. Onlar görmüyorlar mıydı? Bunu sadece kendileri mi görüyordu? Hayır, üçünün dışında biri daha görüyordu ve o ne yapacağına karar veremiyordu. Seden öylece onlara bakıyordu, gitse miydi, yoksa onları durdursa mıydı? ...
* * *
Kardeş olan Seden, Ekin ve Nehir aynı anda uyandı. Farkında değillerdi, ama üçü de on üç yıl önce gerçekleşen bir olayı rüyalarında görmüşlerdi.
Ertesi gün üçü de balkonda oturuyorlardı. Anne ve babaları evde değildi. Rüyalarında gördüklerini birbirlerine anlatmışlardı.
Seden işi alaya alarak:
—Evet, birazdan yağmur yağıyormuş, biz de kaleyi görüyor-muşuz, dedi.
Hepsi güldü. Ama üçünün de gözünden kaçmamıştı; gökyüzü o zamanki gibiydi. Yağmur yağmaya başladı, onlar yağmurda ıslanmayı çok severlerdi, bu yüzden balkonda oturmaya devam ettiler. Birden bir şimşek çaktı ve yine uzaklarda o pembe kale belirdi. Kızlar ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Şaşkınlardı. Biraz konuştuktan sonra aşağıya inip o kaleye gitmeye karar verdiler. İçeri girip montlarını aldılar. Ekim'in başındaydılar ama hava soğuktu. Giyindikten sonra Seden kale hâlâ duruyor mu diye bakmaya balkona çıktı. Ekin ve Nehir balkonun bulunduğu odaya girdiler.
—Eee, duruyor mu bari? dediler.
Seden konuşmuyordu. Sadece onlara şaşkın şaşkın bakıp el kol hareketi yapıyordu.
—Herhalde ya sevdiğini ya da çok korktuğu bir şeyi gördü, dedi Nehir.
Ekin ne olduğunu öğrenmek için balkona gitti. Ama bu sefer de o, Seden'in yaptıklarını yapıyordu. En sonunda Nehir de dayanamayıp balkona çıktı, daha doğrusu daha yeni öyle olan yere. Şimdi yem-yeşil çimlerle dolu bir bahçedeydiler. Çevrede ağaçlar, ayaklarının çevresinde yeni yeni açmış çiçekler ve görüş mesafelerinde o pembe kale duruyordu. Üçü de çok şaşırmıştı.
Seden sessizliği bozarak:
—Harika! Mimarisi güzelmiş. Bir kale olduğu belli ama hangi döneme ait olduğunu anlayamıyorum. Böyle bir yapıyı ilk kez görüyorum. Neyse, kaleye gidelim mi? dedi.
Ama diğer ikisi biraz tereddütlüydü. Sonuçta evlerinin olduğunu sandıkları yerde kocaman bir bahçe ve bir kale duruyordu. Birden kendilerine doğru üç güvercinin yaklaştığını fark ettiler. Güver-cinlerin üçü de farklı renklerdeydi. Güvercinlerden biri bembeyazdı, diğerinin başı ve başının çevresi beyazdı, kuyruğuna ve kanatlarına doğru pembeye yakın bir kahverengiydi, öbürü ise sürekli takla atarak uçan çok sevimli paçalı beyaz bir güvercindi. Takla atan güvercin Seden'in, bembeyaz olan güvercin Ekin'in ve diğer güvercin de Nehir'in omzuna kondu. Güvercinlerin bacaklarına bağlanmış kâğıtlar vardı. Üçü de kâğıtları açtı. Üçünde de aynı el yazısıyla aynı yazı yazıyordu. Yazıda:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vâris ve Koruyucuları (TAMAMLANDI)
FantasyÜç kız kardeş olan Seden, Ekin ve Nehir çocukken yağmur yağdığında pembe bir kale görmüşlerdir. Her yağmur yağdığında bu kaleye ulaşmak isterler. Aradan yıllar geçtikten sonra bir gün yağmur yağdığında o pembe kaleye giderler. UYARI: Bu es...