"Hawaii."

1.3K 49 4
                                    

Eve girer girmez odama koştum. Tam beş dakikam vardı. Beş dakika için de gerekli şeyleri alıp evden uzaklaşmam gerekiyordu. Sonra şehirden, ülkeden gitmem gerekiyordu.

Bi kaç kıyafet ve belgelerin olduğu çantamı alıp hızla kapıyı kapattım. Kalbim ölüm korkusuyla yerinden çıkarken düşünmem zorlaşıyordu. Arabaya binip Zoey i almak için evlerine giden yola sürdüm.

Elimde sadece bi kaç saat vardı. Zoey i alıp şehirden uzaklaşabilmek için sadece bir kaç saat. Bir kaç saat içinde Zoey in babasıyla işleri bittikleri zaman hem Zoey i almak için geri dönecekler hemde beni bulmaları için bi kaç adam yola çıkmış olacaktı. Sadece bir kaç saatim vardı.

Açık kapıdan eve girdiğimde yerde gördüğüm kan izlerinden Zoey nin olanları görüp nasıl korktuğunu anlamak zor değildi. Tanrım, odaha on yedi yaşında bi kızdı.

Merdivenleri üçerli üçerli çıktım. Tüm odaları tek tek ararken girdiğim son odada ağlayışını duyduğum dolaba ilerledim. Dolabın kapağını açtığımda dizlerine gömülmüş ağlayan Zoey i buldum. Kaskatı kesilmişti. Kollarını sardığı bacaklarından ayırıp dolaptan çıkardığım da başını boynuma gömüp ağlamaya devam etti. Tir tir titreyen bedeni ona sarılmama sebep olurken ağlamasını biraz hafifletmiştim.

"Onu götürdüler Justin. Ben eve geldim. Yerde kan vardı. Sesleri duyup saklandım. Beni görmediler ama onu götürdüler Justin. Ben napıcam. Ona napıcaklar. Kim onlar. Neden polisi arayamıyorum..."

Saçlarını okşayıp onu sakinleştirmeye çabaladım. Kollarından ayrılırken elinden tutup odasına ilerledim. Burda vakit kaybedemezdik. Buraya geleceklerini bile bile burda daha fazla duramazdık.

"Fazla vaktimiz yok. Sana herşeyi anlatacağım, söz veriyorum. Ama şimdi gitmemiz gerek. "

Dolabına ilerledim.Çantaya bi kaç kıyafetini teperken sakinleşen ağlaması hıçkırıklara boğuluşuyla tekrar alevlendi. Arkamı dönüp ona baktım. Yatağına oturmuş yere bakarak ağlıyordu. Yanına gidip önünde eğildim. Yüzünü avuçlarımın arasına alırken yanaklarımdan düşen damlalar ve titreyen ellerim benimde ağladığımı gösteriyordu. Yüzünü kendime çevirip sessizce bir şeyler mırıldandım. Hıçkırıkları bitince gözlerini dikti.

"Neler oluyor Justin?"

Göz yaşlarını silip ayağa kalktım. Çantayı kapıp elinden tuttum. Merdivenleri inerken gerçekten neler olduğunu bende anlamamıştım.

Zoey :

"Neler oluyor?"

"Aynı şeyi sürekli sormaktan vazgeç!"

Bağırırken az daha direksiyondaki kontrolunu kaybediyordu.

"O halde bana cevap ver!"

Hızla direksiyonu sağa kırarken başımı az daha cama çarpıyordum. Biraz ilerledikten sonra arabayı ağaçlık bir alana çekip durdu. Elleriyle direksiyona vurduktan sonra arabadan inip ağaçlara doğru ilerledi. Arkasından arabadan inip arabanın yanında geri dönüşünü bekledim. Yavaş yavaş bana doğru gelirken biraz daha sakinleşmiş gibiydi.

Yanıma gelip elimden tutarken az sonra anlatacağı şeyleri düşünüp korkuyla titredim. Kurumuş dudaklarını ıslatıp dikkatle baktı.

"Bunu sana nasıl anlatabilirim bilmiyorum."

Pür dikkat dinlerken neden şehri terk etmek zorunda olduğumuzu merak ediyordum.

"David West, baban..."

Benim babamın adı o değil demek için ağzımı açtığımda elini kaldırıp beni susturdu.

"...Eskiden benim patronumla birlikte çalışıyormuş. Onlar, kaçakçı hatta uyuşturucu tüccarıymış. Eskiden sen, ben doğmadan önce çok yakın arkadaş olmalarına rağmen..."

Sadece Bir Dans.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin