"Ucube."

1K 45 7
                                    

Saçlarımın kuruduğuna emin olunca makineyi kapatıp kablosuyla sardım. Son kez saçlarımı tararken Aynada Justin nin yansımasını görünce tüm kanım yine yanaklarımda toplandı. Adım adım bana yaklaşırken ıslak saçlarına bakıp gülümsedim. 

"Burda, bu evde değil, kendi evimizde, kendi şehrimizde..."  

Onu en arzuladığım anda söylemişti bunu. Sonrasında gerçekten çok soğuk bir duş aldırıp ateşimi düşürmüştü.

Yanıma geldiğinde elimi tuttu. Islak saçları alnına düşmüştü. Bir süre bakıp gülümsedi. Dudakları alnımı bulduğunda sıcaklığıyla kavruldum. Bana göre fazlasıyla sıcaktı.

"Ateşin düşmüş."

Kendimi iyi hissediyordum. Ama hala çok yorgundum. Güneş odamın penceresinden yavaş yavaş içeri girerken çoktan yatağıma yatmıştım. Tamam aslında yatmıştık. O da benimleydi. Onunla uyuyacaktım. Evet bu ilk değildi. Daha önce hastanede de bir kaç saat birlikte uyumuştuk. Ama kalbim yinede birazdan yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Kolları beni sardıktan boynuma gömdüğü yüzünden kirpiklerinin hareketlerini hissedebiliyordum. Sıcak nefesi üşümüşlüğümle savaşıyordu.  

Mutluluk her insan için farklıdır ya, benim için buydu. Sevdiğinin kollarında uyumaktı. Nefes alışlarını duymak, tenini hissetmekti. İlerde değişirdi belki. Ama şu an mutluydum. Ve bunun değişmesini istemiyordum.  

Şu an mutluyum mu dedim? İşte hatayı orda yaptım. Çünkü ne zaman mutluyum desem mutsuzluğumu hatırlatacak bin tane şey canlanıyor gözümde. Babam, Jason denen adam, geri de bıraktığım evim ve arkadaşlarım. Ama en kötüsü Justin. Çünkü onu seviyorum ve ben tehlike altında olduğum gibi oda benimle birlikte tehlikede. Bir tek kendim için değil artık onun içinde endişeleniyordum.

"Bunun bir sonu var mı Justin."

Sorudan çok sonunun olmadığını kabulleniş cümlemdi bu. Bir sonu yoktu. Elbet bir gün yollar bitecekti.

"Bilmiyorum."

İçimdeki ocak açık kalmış, sanki ordan çıkan gaz tüm vücudumu kaplıyordu. İşte böyle saçma ve iğrenç bir duyguydu hissettiğim.

"Yanımda olduğun sürece bu umrumda değil."

Dudaklarım gülümsemek için kıvrılırken mutluluğumu bölen tüm düşünceler rafa kaldırıldı. Sanki tekrar ortaya çıkmalarını engelleyecekmiş gibi ona daha da sokuldum. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken güneş çoktan doğmuştu.

•••

Dönüp nefes nefese kalmış Justin e baktım.

"Hadi ihtiyar!"

Sadece beş dakikadır koşuyorduk ama o bir saattir hızlı oluşumdan şikayet ediyordu. Kaslarını düşününce onunda spor yaptığı belliydi. Ama yine de şikayet ediyordu. Ve bir ihtiyar adam merdiven çıkmış gibi sesler çıkarıyor iki dakikaya bir mola verip dinleniyordu.

"Tanrı aşkına Justin. O kasları hak etmiyorsun."

Elini dizine koyup eğildi. Diğer elini ona bi süre izin vermem için kaldırmış derin nefesler alıyordu. Bi süre rahat rahat nefes alması için bekledim. Nefes alışları düzelirken elini dizinden çekip yere eğdiği başını kaldırdı. Yüzü terden ışıldıyordu. Ne çabuk terlemişti.

"Sabahları seni takip ederken de bu kadar zorlanıyordum. Ve hep şunu söylemek istiyordum. Tanrı aşkına Zoey! Bu kadar hızlı koşmak zorunda mısın!?"

Gülümsedim. Hakkımda sandığımdan daha fazlasını biliyor olmalıydı.  

Elinden tutup biraz ilerdeki banka kadar yürüdüm. Yanıma oturmak yerine kendini atarken hala nefes nefeseydi.

Sadece Bir Dans.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin