XVIII. Seçim

157 8 7
                                    

O saatlerde bir genç odasının lacivert ağırlıklı mobilyaları, bir gece lambasının ışığında yıkanırken; genç bir çocuk, yatağının bozulmamış örtüsü üzerinde, sırtı yatağının ahşap başlığına dayanmış bir şekilde oturuyordu. Bacaklarını kendine çekmiş, kollarını da bacaklarına dolamıştı; gözleriyse sonuna kadar indirilmiş stor perdelerdeydi. Yatağının yanı başındaki komodinin üzerinde duran gece lambasının sarımsı ışığı odayı aydınlatıyordu fakat aslında gecenin lambaya gerek olmayacak kadar açık olduğu da aşikârdı.

Onur, gözlerini perdeden ayırıp ötesini görmek istercesine kapıya dikti. Gerçi bunu niye istediğini kendisi de bilmiyordu, kapının ardında karanlığın onu kucaklamak için beklediğini biliyordu zaten. Pektaş ailesinin büyük ve ihtişamlı evi, uyku dolu bir sessizliğe gömülmüştü. Onun dışında herkes, büyük ihtimalle uyuyordu. Her gece olduğu gibi o gece de onu pençeleştiği sıkıntılarla baş başa bırakıp uyumuşlardı. 

Onur'un her gece pençeleştiği ve kimi zaman yenildiği, büyük sıkıntıları vardı: Çok önemli bir seçim yapması gerekiyordu. Dünyada en çok değer verdiği iki insandan birini seçmeliydi ve hangisini seçeceği konusunda en ufak bir fikri yoktu. İkisini de çok seviyordu, ikisinden de vazgeçmek istemiyordu. Ama kurallar vardı. Tanrı'nın koyduğu kurallar böyleydi, Maskenin Ardındaki böyle söylüyordu ve o her zaman haklıydı.

Onur, nihai seçimi yapması gereken zamanın henüz gelmediğini biliyordu ama kimi seçeceğini kafasında ne kadar erken kararlaştırırsa, o kadar iyiydi onun için. Tercihini ne kadar erken yaparsa, duruma alışmak için o kadar çok zamanı olurdu. Zira bu zor ve ağır bedelleri olan bir karardı ve sonucuna alışmak bir hayli zor olacaktı. Bu yüzden Onur kendi kendiyle kaldığı her an bu konuyu düşünüp bir karara varmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Seçme süreci de en az muhtemel sonuçları kadar sıkıntılıydı.

Onur, kalbinin derinliklerinden kopan bir of eşliğinde kafasını dizlerinin üzerine yerleştirdi. Zaten hayatı, üvey babası ve onun sevimsiz kızı yüzünden yeterince tatsız seyrediyorken; bir de bu tercih meselesi onun tadını iyice kaçırıyordu. Buna ek olarak bu denli gerilmiş olmak onu daha çok sıkıyordu zira Maskenin Ardındaki, onun bu kadar sıkıldığını bilse hayal kırıklığına uğrardı ve Onur kesinlikle Maskenin Ardındaki'nin memnun olmayacağı bir şey yapmak istemiyordu. Onur, her konuda olduğu gibi bu konuda da en iyisi, Maskenin Ardındaki'nin en sevdiği öğrencisi olmalıydı.

Bacaklarını yavaşça yataktan sarkıtıp ayağa kalktı. Usul usul kapıya kadar yürüdü ve -üvey babası Efe ve üvey ablası Masal umurunda olmadığından- annesini ve ikizini uyandırmamak için kapıyı sessizce açtı. Parmaklarının ucunda yükselerek yan odaya kadar ilerledi ve kapıyı yavaşça tıklattı. İçeriden bir cevap gelmesini beklemeden kapıyı açıp kafasını aralıktan içeri soktu. Kocaman odanın tam ortasında kale gibi yükselen ranzanın alt katında yatan Burcu, derin bir uykudaymış gibi görünüyordu.

Burcu; annesiyle Efe Pektaş evlendiği zaman, eski evlerinden taşınmayı hiç istememişti. Taşınmak zorunda olduklarını anladığı zamansa yatağından vazgeçmeyeceğini söyleyerek yaygara koparmış ve sonuç olarak eski yatağını bu eve taşıtmıştı. Bu ranza, eski evlerinden bu lüks eve taşınan tek eşyaydı ve eskiden üst katında Onur yatardı. Ancak artık büyüdükleri gerekçesiyle odaları ayrılınca Onur da yeni mobilyalarla yeni bir odaya terfi etmek zorunda kalmıştı. Bu sebepten Burcu canı isterse alt katta, isterse üst katta yatıp ranzanın tadını çıkarıyordu. Bu gece, genelde olduğu gibi, alt katı tercih etmişti.

Onur, kardeşini mışıl mışıl uyurken görünce yüzünde oluşan tebessümü muhafaza ederek odaya girdi. Kapıyı usulca kapattı. Yavaş hareketlerle ikizinin baş ucuna geldi ve yatağın ucuna ilişti.

"Burcu," diye seslendi kızı hafifçe dürtükleyerek.

Burcu hafifçe kıpırdandı, daha sonra gözlerini açtı. Birkaç saniye ne olduğunu anlamaya çalışarak Onur'a baktıktan sonra dirseklerinin üzerinde doğruldu. "Onur?" dedi uykulu bir sesle.

"Ya Burcu, beni hiç uyku tutmadı. Ben de bu odada uyuyabilir miyim?" Tıpkı eski günlerdeki gibi, diye geçirdi Onur içinden.

"Uyuyabilirsin tabii ki!" dedi Burcu uykulu ama candan bir sesle. Sonra kendinin yavaşça yastığının üzerine bıraktı. "Ne oldu? Neden uyuyamadın?" 

"Bilmiyorum ki," dedi Onur, yavaşça ayağa kalkarak ranzanın merdivenine doğru yürüdü. Artık gerçekten büyüdüğü için ufacık merdivenlerden zorlanarak tırmandı. "Son zamanlarda pek uyuyamıyorum nedense." diye devam etti yorganı açıp yatağa uzanırken. 

"O görüşmelerle bir alakası olmasın?" dedi Burcu nispeten daha uyanık ve iğneleyici bir sesle. Uzun zamandır ikizinin ağzından o görüşmelerle ilgili laf alabilmek için onu sıkıştırıp duruyordu ama Onur ser verip sır vermiyordu.

Onur tedirginlikle duraksadı. Buraya bu konudan uzaklaşıp, eski günlerin hatırına ikizinin limanına sığınmaya gelmişti. Bu konu neden açılmıştı ki sanki? Her şey ona seçimini hatırlatmak zorunda mıydı? "Hayır," dedi son noktayı koyarcasına. "Pek sanmıyorum."

Burcu, onun ses tonunda saklı olan "bu konu hakkında konuşmak istemiyorum" mesajını almış olmalıydı ki bir cevap vermedi. Yattığı yerde yan döndü. Madem ikizi şimdilik konuşmak istemiyordu, o zaman onu daraltmaya yarın kaldığı yerden devam edebilir; hâliyle, uykusu henüz tam olarak dağılmamışken uyumaya devam edebilirdi. Tam uykusuna geri dönmek üzere gözlerini kapatıyordu ki ikizinin ona seslenmesi üzerine durdu. "Efendim?" dedi usulca.

"Beni mi daha çok seviyorsun, annemi mi?" dedi Onur, sesinde belli belirsiz bir tereddüt barındırarak. Madem bu konudan kaçış yoktu, o zaman belki de çözümün üzerine gitmek gerekirdi.

Burcu hafifçe kaşlarını çattı. Ne biçim bir soruydu bu böyle? Onur böyle saçma sorular sormazdı hiç, şimdi ne oluyordu?

"Onur sen iyi misin?" dedi tedirgin bir sesle. 

Onur zoraki güldü. Bu böyle olmayacaktı, öncelikle sakin olmalıydı. İçinde bulunduğu tedirgin ruh hâliyle saçma sapan hareketlerde bulunuyor, ikizini de huzursuz ediyordu. Bu soruyu sorması, son derece yanlış bir hareketti. Hemen durumu kurtarmalı ve bundan sonra daha dikkatli olmalıydı. Hem bu onun kararıydı, Burcu'nun kendisini etkilemesine de izin vermemeliydi.  "Tamam, tamam..." dedi sesindeki tedirginliği gizlemeye çalışarak. "Saçma bir soruydu, kabul ediyorum. Hiç sormadım farz et. Hadi uyu sen. İyi geceler." 

"İyi geceler," diye karşılık verdi Burcu. Ama bu saatten sonra, ikizinin gelip allak bullak ettiği bu kafayla uyuyabileceğini sanmıyordu. Nasıl uyuyabilirdi ki? Onur için endişeleniyordu. Onur, uzun bir aradan sonra ilk kez aynı odada yatmak istediğini çünkü uyuyamadığını söylemişti, üstüne üstlük gelip ona saçma sapan bir soru sormuştu. Burcu, bütün bunların altında o görüşmelerin yattığını hissedebiliyordu. İkizi onunla hiçbir şey paylaşmıyordu ama Burcu'nun burnuna kötü kokular geliyordu, bu görüşmeler başlarına iş açacaktı. Hatta Onur'un bu hâlleri buna açıkça kanıt oluşturuyordu. Burcu, Onur'un kafasının çok karışmış olduğunu görebiliyordu. Üstelik kendi kafasının karışıklığı yetmezmiş gibi Burcu'nunkini de karıştırıyordu. Bunun üzerine ondan uyumasını bekliyordu!

Burcu, bir süre kardeşinin ona sorduğu saçma sorunun nedeni üzerinde, onun cumartesi günleri gittiği o gizemli görüşmeler hakkında fikirler üretmekle oyalandıktan sonra uykuya dalsa da Onur günün ilk ışıklarına kadar uyanık kaldı. Güneş ışınları odaya süzülünce seçim yapma stresi de güneş ışığından kaçan insanüstü varlıklar misali uçup gitmişti sanki. O gitmişti ve Onur sıcacık bir uykunun kucağına o zaman bırakabilmişti kendisini.

SıfırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin