3. BÖLÜM

209 23 46
                                    



Ailemin getirdiği ağılık yüzünden, çocukluğumu yaşayamamıştım. Genelde evde olur, boyama yapar ya da camdan gökyüzünü izlerdim. Evimiz tepeydi, Çekmecenin deniz gören kısmındaydı. Pek konuşmaz, kendi halimde sakince vakit geçirirdim. Etrafımda beni seven insan olmasına alışık olmadığım gibi bende insanları sevmeye alışık değildim.

Ruhumun içindeki pençeler ben mutlu oldukça beni yaralıyor, sanki mutlu olmayı hak etmiyormuşum gibi engel oluyorlardı. Ben yalnız olmaya mahkum bir çocuktum sanki.

Yalnızlığımın pençesi, beni girdabına çekiyor, gün geçtikçe daha da çekilmez bir hale getiriyordu. Karşımda ki insan topluluğuna bakarken tekrar pençe atıldığını hissediyordum ruhuma. Yalnızlığa alışmış bir insan olarak, bunu seviyordum.

Şaşkın bakışlarımı durdurmak adına kafamı iki yana sallayıp kendime geldikten sonra kapıyı ardına kadar açıp içeri aldım onları. Bir gürültü ve patırtı ile içeri girerken, Bedir arkada kalmış, en son girmişti. Kapıyı kapattıktan sonra önden yürümeye başladım ama o arkamdan gelmiyordu. Durup arkama baktığımda etrafı inceliyordu.

"Gelmeyi düşünüyor musun acaba ?"

"Şey," dedi biraz çekinerek. Avuç içlerini pantolonunun kumaşına sürtüyordu. Bu beni şaşırttı. "Öğlen olanlar... Eğer istemezsen giderim ben, aslında içerdekilerin zoruyla geldim. Gideyim ben, rahat rahat takılırsınız hem. "

Sabah pençelerini çıkararak bana karşılık veren çocuğu şimdi bu halde görünce, bedenimde bir şok dalgası yayımlandı. Beklemiyordum açıkçası. Benim için sorun teşkil etmiyordu. Ben kin tutabilen bir insan değildim.

"Terlikler solundaki dolapta," dedim portmantoyu göstererek. "İkinci kapağı açarsan görürsün. İçeri geçiyorum ben."

Sol dudağı görünmez bir kıvrımla yukarı bükülürken, elini ensesine attı ve ovaladı. Hafif bir şekilde başını salladığında bende önüme dönüp yürümeye devam ettim.

Salona girdiğimde herkesin bir koltuğa devrildiğini ve telefonlarıyla ilgilendiğini gördüm.

" Ne kadar da internet için gelen bir arkadaş topluluğu." Diyerek mırıldanırken yerime oturdum.

"Tövbeler tövbesi," dedi Araz şaşkın gibi bir ses tonu kullanarak. " Tabi ki de te 19 Mayıs stadının oradan kalkıp, internet için buraya gelmedim. "

" Cidden," dedim gözlerimi büyüterek. " Stadın oradan buraya yürüdün mü? Manyak mısın sen?"

"Kızım," dedi Çağrı sabır dilenen bir ses ile. " Ne yürümesi? Minibüse bedava bindirdi bizi. O kadar çok konuştu ki adam Cengiz Topel'in ortasında arabadan attı bizi. 'Para falan istemiyorum, inin yeter ki arabamdan' diye bağırdı resmen."

Kahkahama engel olamayıp gülerken Bedir salona girişinden göründü. Ama olduğu yerde duraksayıp bir an bana baktı. Karnı mı tutup sakinleşirken bende ona baktım. Gözlerini kaçırıp, karşımdaki tekli berjere oturdu.

Çisem birden bire 'Açım!' diye bağırınca, fikirler havada uçuşmaya başladı. Pizza, Hamburger, Köfte ve hatta İskender bile söylendi. Kimin söylediğini tahmin etmek zor değil, evet. Her kafadan bir ses yükselirken ayağa kalkıp mutfağa geçtim. Bu konuşmanın sonunu bildiğimden, makarna yapacaktım. Dolaptan büyük, oldukça büyük bir tencere çıkardıktan sonra tezgaha koydum. Mutfağın kapısı açıldığında kafamı kapıya çevirdim. Gelen Bedirdi.

"Birden bire kalkınca bir şey oldu sandım," dedi gözlerini etrafta gezdirirken. " Bakayım dedim."

Gözlerimi gözlerine sabitleyip, "Bir sorun yok, konuşmanın sonunu biliyorum. Makarna yapacağım o yüzden." dedim.

NAÇARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin