Bir şeyin gerçek olup olmadığını nasıl anlarsın?
Ya yaşadıklarım gerçekse kim inanır bana? Peki ya Derek, o yanımda olucakmı bunca şeyler olmuşken...
21 yaşına gel ve bir anda hayatın alt üst olsun. Çocukluğunda sevdiğin adam ve ailen tarazideyse eğ...
Soğuktan tir-tir titriyordum. Dışarıda hava karalmıştı. Tavandaki delikten içeri ancak azıcık ayın ışığı düşüyodu. Dışarıdan sesler de gelmiyordu. Bense olduğum yere yayılmış ağrıyan bacaklarımı kollarımla kucaklamış vaziyyetde yerde uzanıyordum. Soğuktan çenem titriyodu, dişlerimin bir birine değmesiyle çıkan sesler olduğum yerin sessizliğini bozuyordu. Uyumaya çalışmıştım ama olmamıştı. Ağlama hissim beni ele geçirmiş her şeye ağlamıştım. Ailemi özlediğim için ağlamıştım, korktuğum için ağlamıştım, bacaklarımın, kollarımın, ayaklarımın acısına ağlamıştım, en çokta başıma gelenler için ağlamıştım. Göz pınarlarımda yaş kalmamıştı artık. Derekten bir ses bekliyordum ama o da yoktu. Sadece soğuk ve nemli terkedilmiş bir tapınak vardı beni koruyacak.
***
Kulaklarıma dolan tıkırtılarla yerimden sıçradım. Lanet olsun! Her tarafım tutulmuş. Hangi sıra uyudum bilmiyorum. Ağlamaktan içim geçmişti galiba. Ses gelen tarafa kafamı çevirdiğimde bir slüetin karanlığın içinde hareketsizce dayandığını gördüm. Ödüm kopmuştu korkudan. Neden kıpırdamıyor bu? Dayanamayıp
"Heey!Kimsiniz? Heeey!" diye seslendim ama ses çıkartmadı yada yerinden kımıldamadı. Korkudan altıma edecek duruma gelmiştim çünki slüet her ne ise gözlerinde ışık varmış gibi parlıyordu . Sürünerek olduğum yerden uzaklaşıp duvara çarpatım. Yerden işime yarayacak bir şeyler aramaya çalıştım ve buldumda. Bir taştı galiba. Elime aldığım an slüet duran yere doğru fırlattım. Taşı atmamla yerinde duran o şey yerinde sallanmaya başladı. Tanrım yardım et! Çok korkuyorum! Sallandı sallandı ve düz üzerime atladı. Bana saldırmaya başladı. Pençeleri vardı ve bir hayvana benziyordu. Fakat insan gibi iki ayak üzerinde duruyordu. Bana attığı pençe darbelerinden kurtulmak için tekmeler atmaya çalıştım. Ama durmadı birazda ağır darbeler indirdi. Koluma, bacaklarıma, karnıma attığı darbelerden her an ölüceğimi sandım. Sonunda durmuştu. Ve beni kokluyordu. Bendense oluk oluk kan akıp gidiyodu. Mecalim kalmamıştı kımıldamaya. Sakince ölümümü bekledim. Yaratığın tüylü pençeli ayakları, mırıltıları, beni koklarken çıkardığı sesler, ağzından sarkan salyalar, hele yüzünü tarif edemeyeceğim kadar korkunç olmasını demiyorum bile bedenime attığı darbeler beni bu kadar korkutmuyordu. Yüzü sanki bir ayıyla gorilin suratlarının karışımıydı. İçimden kimse yokmu diğe bağırmak isterdim, yardım edin kurtarın beni diğe bağırmak ama korkudan zanqır zanqır esiyordum ve ağzımdan kaçan iniltileri önlemek için büyük bir çaba harcıyordum. Yaratık her ne olduysa ansızın yere yığıldı o sırada bende bilincimi kaybettim.
🕛🕐🕑
"Tik! Tak!Tikk! Tak!" beynimi deliyodu bu ses.. Nereden geldiği belli olmayan bu sese artık dayanamıyordum. Sızlanarak gözlerimi açtım. Burasıda neresi?Ne oldu bana? Gözlerimin karşısında canlanan manzarayla bana saldıran yaratığı aradım? Etrafıma baktığımda dumanlı bir odadaydım. Bedenimi beyaz sargıyla sarmışlardı. Kaşınıyordum hemde fena şekilde. Odanın minik olması ve tahtadan duvarlarla örtülmesi odaya ayrı bir hava katıyordu. Burnuma garip kokular geliyordu. Odanın tavanına garip otlar asılmıştı zaten her yanımda vardı böyle otlardan. Bedenimi çevreleyen taşları demiyorum bile. Odanın her iki tarafında pencere vardı ve içeri güneş şüaları düşüyordu. Şüaların ve dumanın bir birine karışmasından yaranan görüntü istemsizce gülümsememe sebeb oldu.
"Bakıyorumda kendine gelmişsin" birinin sesini duydum. Yaşlı ve garip giysileri olan, boynunda taşlardan yapılmış çok sayda kolyeler asılmış, yüzüne beyaz boyayla bir şekilde çizikler atmış,beyaz uzun saçlarını açık burakmış bir kadındı konuşan.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ben onu süzerken o da bana elinde tutmuş olduğu kaseye çay süzüyordu.
"O tapınakta ne arıyordun bilmiyorum ama seni o halde görünce kurtarmak istedim." başımı hafifce kaldırarak çayı içirmeye başladı ve o sırada da konuşuyodu. Çayın güzel tadı vardı. Boğazımın kuruluğunu gidermişti.
"Beş gündür kendinde değildin" demesiyle beni öksürük tuttu. Beş günmü?
"Neee!" öksürüklerimin arasından zorla diyebilmiştim bu sözü.
"Evet. Berbat haldeydin. Öleceksin sandım ama iyileştin. Şimdi sapasağlamsın. Seni takdir ettim gerçekten güçlü kızsın."kaseyi yanına koyup konuştu
"Teşekkür ederim" diye bildim sadece. Başka ne diyebilirdimki. Beş dakika gibi geçen sessizlikten sonra ilk konuşan ben oldum.
"Peki ben..yani ben nasıl.." cümlemi tamamlamama izin vermedi.
"Sana bir kaç bir şeyler buldum giymen için. Eski ola bilir. Ama bununla yetinmelisin. Evine gitmek için gayet sağlıklısın sadece bu sargıları açmamız gerekiyor" diye konuşdu yaşlı kadın. Dünyada iyi insanlar hala yaşıyormuş. Buna kendi gözlerimle şahit oldum. Benim hayatımı kurtardı bu acaip kadın ona ne kadar minnettar olsam azdır.
Üzerime kadının verdiği elbiseyi geçirmiştim biraz eskiydi ama güzeldi. Siyah düz elbiseydi. Kadının adını sorduğumda Maria olduğunu söyledi. Tamda ona yaraşan addı. İki odalı mütevazi evi vardı. Benim koşup gizlendiğim tapınağa yakın yerde kalıyodu. Benim sesimi duyup girmiş tapınağa. Yaratığı nasıl öldürdü bilmiyorum sorduğumda da geçiştirdi bende üstelemedim çokta ama esas olan yaratığı öldürerek beni de kurtardı. İlk defa görüyormuş bana saldıran yaratıktan.Kendisi bir şifacıymış. Eskiden şehirde doktor işlemiş emekliye ayrılınca bura yerleşmiş kimsesiz bir kadın. Tabii otlardan hazırladığı ilaçlarla iyileştirmiş beni sağolsun.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Maria ile vidalaşıp kapıdan dışarı çıktım. Evden biraz uzaklaştığımda denemek için evimizi hayal ettim. Gözlerimi kapamış evimi hayal etmeye çalıştım ama hatırlayamıyordum. Gözlerimi açtım ve yine bağladım hayal etmeye çalıştım olmuyodu hatırlamıyordum. Unutmuştum ailemi hatırlamaya çalıştım yüzleri silik şekilde gözümün karşısında canlandığı an içimden bir oh çektim. Onaları unutarım diğe yüreyim ağzıma gelmişti korkudan.
"Bir şeymi oldu Sofia?" arkamda duyduğum Marianın sesiyle ona döndüm ve gülümsedim hayır anlamında kafamı salladım elimi sallayıp yoluma devam ettim. Marianın dediğine göre burası araba yoluna yakınmış düz 10metre kadar gidersem görürmüşüm. Dediği gibide oldu. Hangi istikamette gitmem gerektiğini bilmiyordum bende otostop çekmek kararını aldım.
Yarım saatdi araç bekliyordum ama hiç bir şey geçmiyordu yoldan. Geri dönmek için bir atakta bulunduğumda uzaktan bir aracın geldiğini gördüm. Gözlerimi kısıp baktığımda bunun bir acil durum aracı olduğunu gördüm. Çabuk koşarak yolun yakınında duran ağacın arkasına gizlendim. Siren sesleriyle geçip gittiler. Oh şükür beni görmediler. Yolun diğer yönümden yine bir aracın geldiğini gördüm. Son surat koşarak araçın önüne kendimi attım.
"Ne yapıyorsun kızım delirdinmi?" yaşlı bir amca arabanın ön camından kafasını çıkarmış bana bağırıyordu.
"Afedersiniz amca lütfen şehre gittiğinizi söyleyin" nefes nefese konuştum.
"Evet şehre gidiyorum" dedi amca. Tanrım şükürler olsun!
"Lütfen amca benide götür. Yalvarırım" yaşlı amcaya yalvarmaya başlamıştım. O ise kaşını çatmış bana bakıyodu sonunda kabul etti bende sevinç çığlıklarımla birlikte koşarak diğer taraftaki kapıyı açıp oturdum.
"Teşekkür ederim!Teşekkür ederim! Çok çok Teşekkür ederim amca!" teşükkürlüeimi ardarda düzdürüyordum.
"Tamam tamam bir şey değil kızım" değip arabayı çalıştırdı.
Tanrım ailemi çok özlemiştim. Eve ilk adımı mı attığım an hepsine sarılıp sulu sulu öpecektim. Bütün salyalarımı akıtacaktım onların üzerine.