Başımı zorlukla sağa doğru çevirdim. Gözlerimi açıp uykudan uyanmaya çalıştım. Saat kaçtı? Ne kadar süredir uyuyordum ki?
Bu sefer doğrulmak için uğraştım. Fakat doğrulduğum anda acı bir tat midemden yükseldi ve kusmamak için kendimi zor tuttum.
Hissettiğim halsizliğe rağmen yataktan kalktım ve yavaş adımlarla aşağıya indim. Saat 13:40'tı ve Nuray annemler çoktan işe gitmişlerdi. Anca akşam gelirlerdi.
Yeni uyanmış olmama rağmen yorgunluğum baş gösterdi ve kendimi koltuğa bıraktım ama bunu yapmamla birden midem ağzıma geldi ve hızla tuvalete koştum.
Midemde olmayan şeyleri de çıkarttıktan sonra yüzümü güzelce yıkadım. Cidden kötü hissediyordum, aslında dün iyiydim neden böyle olmuştu ki?
Bunun tek bir açıklaması vardı. Hasta olmuştum. Normalde kolay kolay hasta olan birisi değildim, bu yüzden hastalığımın sebebini anlayamadım.
Biraz önce oturduğum koltuğa tekrar oturdum. Canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Sadece biraz uzanmak istiyordum.
Telefonumu elime aldım. Biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı. Son birkaç gündür pek iyi değildim zaten.
Telefonu açtığımda Oğuz'un üç kez aramış olduğunu gördüm. Bunu umursamadan internete girecekken Oğuz o anda tekrar aramaya başladı.
Aramayı reddedersem neler olacağını tahmin edebildiğim için telefonu açtım.
"Alo? " dedim güçsüz çıkan sesimle.
Sesimi duyan Oğuz birden endişelenmişçesine "Lan, ne oldu sana? Sesin niye böyle geliyor?" diye sordu.
"Sanırım hasta oldum. Kendimi iyi hissetmiyorum. "
"Oyy aşkım kıyamam." deyince kaşlarımı çattım.
"Şuan sana kızacak bile halim yok Oğuz. "
"Oğlum sen bayağı kötüsün herhalde."
"Bilmiyorum, ilk defa bu kadar kötü hissediyorum. "
"Dur, bizimkilere haber vereyim de seni görmeye gelelim. Hem belki yardımımız dokunur."
Tam önerisini reddedip bir bahane bulacakken aklıma başka bir şey geldi ve yüzümde bir tebessüm oluştu.
"Oğuz? "
"Efendim abi?"
"Eylül'ü de çağırsana."
Bir süre Oğuz'dan ses gelmedi. Telefonu kapattığını zannedip ona seslenecekken "Neden?" diye sordu.
Buna cevap vermek yerine "Çağıracak mısın, çağırmayacak mısın?" diye sordum.
"Tamam söylerim ama kabul eder mi bilmiyorum. "
"Kabul edecek. Sen onu ikna edersin, hadi koçum."
"Tamam, deneyeyim bakalım. Sonra görüşürüz."
"Görüşürüz. "
Telefonu kapattım ve bir süreliğine gözlerimi kapattım.
Yaklaşık beş gündür Eylül ile görüşmüyordum. Beş gündür yanımıza gelmiyordu. Nerede olduğunu da bilmiyordum. Ya da neden böyle yaptığını.
En son onunla görüştüğümde annesinden ve babasından bahsetmişti. Acaba bana bunları söyleyipte kötü hissettiği için mi gelmiyordu artık yanımıza? Benim de öğrenmemden mi rahatsız olmuştu?
Sanmıyordum. Çünkü onunla o konudan konuşunca bana rahatladığını söylemişti. Hem istemeseydi zaten ben ona soru sorunca cevaplamazdı ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamana Sığınanlar
Ficțiune adolescențiAilesini küçük yaşta trafik kazasında kaybeden Barlas'ın aslında dışarıdan görüldüğü gibi muhteşem bir hayatı yoktur. Birkaç arkadaşı, etkilendiği bir kız ve geçmişe dair anıların verdiği hüzün yanındadır sadece. Onun için zaman hiç ilerlemez, o sad...