Bugün biraz üzgün hissediyordum. Gerçi ben haftanın yedi günü de böyleydim ama bugün farklıydı biraz. Mesela Oğuz'un şakalarını bile kaldıracak gibi degildim.
Bu yüzden bugünün çoğunu evde yalnız şekilde geçirdim. Televizyonun karşısına geçmiş boş bakışlarla ekrana bakıyordum. Bir yandan da bakışlarım sürekli telefonumdaydı. Çünkü aslında içten içe Eylül'den mesaj bekliyordum ama hala mesaj falan yoktu.
Bugün beni rahatsız edecek bir Oğuz da yoktu. Babası ve annesiyle vakit geçirecekmiş galiba. En son bana bunu söylediğinde onu bu işkenceden kurtarmamı istedi ama ben böyle birşey yapmadım. Ailenin öneminin biraz daha farkında olsaydı böyle davranmazdı ama insan bir kere kaybetmeden bazı şeylerin farkına varmıyor maalesef.
Telefona tekrar bir bakış attığımda yaptığım şeyi farkedip kendi halime ofladım. Dün gece doğru düzgün hiç uyuyamamıştım çünkü kendimce Eylül'ün kim olduğunu çözmeye çalışmış ve sonra kendime sinirlenmiştim. Bir insanı hatırlamak nasıl bu kadar zor olabilirdi ki?
Sıkıntıyla tekrar oflayıp televizyonu kapattım. Bu böyle olmayacaktı. Dört duvar arasında çaresiz şekilde mesaj bekliyordum. Eylül'ün bugün söylemeyeceği belliydi. Bu yüzden benim de biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı.
Hazırlandım ve telefon ile anahtarları alıp evden ayrıldım. Arabayla gitmeyecektim canım yine yürümek istiyordu. Bu yüzden yavaş adımlarla kumsala ilerledim. Vakit akşamüstüydü. Güneş daha batmamıştı.
Yolda giderken yol üstünden birkaç bira almayı da ihmal etmedim. Kafa dağıtmam için gereken en önemli şeylerdendi.
Çoğu erkek gibi kafa dağıtmak için barlarda deli gibi eğlenip gecenin sonunda da yatağa kız atanlardan değildim. Tamam, bir zamanlar gerçek eğlencenin o olduğunu düşünürdüm ama insan büyüdükçe bazı şeylerin farkına varıyor. Bende bir derdim olduğu zaman bunu kızlarda ya da eğlencede bulmanın gereksiz olduğunu öğrendim. Bana göre insan derdine ancak kendisi çözüm bulabilir. Başkalarıyla vakit oyalamaya gerek yok bence.
Kumsala geldiğimde etrafta pek kimsenin olmadığını gördüm. Belki de hafta içi olduğundan olabilirdi ama bana yine de tuhaf geldi. İnsanlar denizin dibinde yaşıyor olmalarına rağmen bundan bir kez bile faydalanmıyordu. Demek istediğim yüzmek falan değil, denizi izlemek bile rahatlık verirdi insana. En azından benim için.
Belki de insanların derdi yoktu. Aslında herkesin kendine göre derdi var ama belki de onlar benim kadar irdelemiyorlardı her şeyi. Herkes günlük hayatın koşuşturmacasına kapılmış, insanlar yavaş yavaş asıl değerlerini unutuyor.
Mesela insanlar çevresindekilere değer veriyor ama bu verdiği değerin öneminin farkında değiller. Her gün birisi doğuyor ve her gün birisi ölüyor. İnsanlar verdikleri değerin farkına zamanında varsalar o zaman her şey bambaşka olur. Birisi hayatlarından gittiği zaman geçmişte yapamadıklarının yerine üzülmelerine gerek kalmaz.
Kendi kendime güldüm. Yaşım yirmi bir ama sanki altmış yaşındaymışım gibi hissettim. Sen nereden bileceksin Barlas, sanki şuanda hayatında olanlara çok değer veriyorsun!
Denizin karşısında yerimi aldım ve poşetten bir bira çıkarttım. Sadece denizin sesi ve rüzgarın hafif uğultusu vardı. İşte burası çoğu insandan daha iyi geliyordu bana.
Aklıma yine Eylül geldi. Ya bu kız beni kandırıyordu ya da ben gerizekalıydım. Ben gerizekalı olmadığıma göre...
Tamam tamam, ben gerizekalı değildim ama onun da kandırdığını düşünmüyordum. Kandırsa bile benim hakkımda böyle şeyleri kullanmazdı değil mi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamana Sığınanlar
Fiksi RemajaAilesini küçük yaşta trafik kazasında kaybeden Barlas'ın aslında dışarıdan görüldüğü gibi muhteşem bir hayatı yoktur. Birkaç arkadaşı, etkilendiği bir kız ve geçmişe dair anıların verdiği hüzün yanındadır sadece. Onun için zaman hiç ilerlemez, o sad...