Gözlerim, elimdeki içki bardağındaki sıvıya kenetlenmişti. Dalgın bakışlarla bakıyor ve bardaktaki sıvıyı inceliyordum.Sarhoş muydum, bilmiyorum. Sanırım daha sarhoş olacak kadar içmemiştim. İçmiş miydim?
Aklım yine sikimsonik düşüncelerle doluydu ve bu düşüncelerin tamamı Eylül ile alakalıydı. Bilmiyorum ama dünkü son söylediği söz her an aklımdaydı.
Benim annem öldü.
Onu söylediğinde öylece kalakalmıştım. Birisinin ölmesi tuhaf bir şey değildi tabi, benim de en değerlilerim ölmüştü ama o birden öyle söyleyince tuhafıma gitmişti. Benim kimseye söyleyemediğim gerçeği o pat diye söyleyivermişti.
En önemlisi de, onun annesi ölmüştü. Annesi yanında yoktu. Tıpkı benim gibi. Gerçi benim babam da yoktu, tabi onun babası hakkında da bir fikrim yoktu.
Bir sürü şeyi merak ediyordum artık. Şu zamana kadar ona hiç soru sormamıştım ama şuan içimde öğrenme arzusu vardı. Onun hakkındaki şeyleri öğrenmek istiyordum.
Mesela annesi nasıl ölmüştü? Benim ailem gibi trafik kazasına mı maruz kalmıştı? Kiminle kalıyordu, babası ile mi? Ve en önemlisi de benim hissettiğimi hissedebiliyor muydu?
Birde kendim hakkında merak ettiğim şeyler vardı. Bu kız benim sırrımı nereden biliyordu? Kimdi bu kız? Beni nereden tanıyordu? Ve benim bile bilmediğim sırların olduğunu neye dayanarak bildiğini söyleyebiliyordu? Kimdi bu kız?
Beynim allak bullaktı. Ve bu merak ettiğim soruların cevabını bulamamak da berbattı. Sadece tek bir yolu vardı, o da bu kızı iyice tanımak.
''Yakışıklı?''
Karşıma oturduğunda yüzümü ona çevirdim ve yüzümde bir tebessüm belirdi. ''Gelmişsin.''
O da samimi bir şekilde gülümsedi. Gülümsemesine ilk defa dikkatle baktım. Evet ona gülümsemek yakışıyordu.
''Bu sefer sen çağırınca merak ettim doğrusu. Kıyamet mi kopacak yoksa?''
Arkama yaslandım. ''Sadece konuşalım istedim.''
Eylül kaşlarını kaldırdı. ''Ne konuşacağız?''
Bakışlarımı yine ona diktim. ''Bana dün gitmeden önce söylediğin şeyi hatırlıyor musun?''
Yüzü birden soldu ve gülümsemesi kayboldu. ''Onu hatırlamak istemiyorum.'' dedi bir çırpıda.
''O zaman dün neden öyle bir şey söyledin?''
''Ağzımdan çıkıverdi. Söylemek niyetinde değildim.''
''Şimdi anlat o zaman.'' diyerek ısrar ettim.
''Neyi anlatayım?''
''Kendini anlat, anneni anlat.''
''Benim hakkımda bir şeyleri ne zamandan beri merak eder oldun?''
Lafı dolandırmaya çalışıyordu ama ben gayet nettim. ''Dünden beri.''
''Anlatmamı mı istiyorsun?''
''Evet.''
Biraz sessiz kaldı. Kaçmak istercesine etrafına baktı. Ben de sadece ona baktım. Onu çözmek istercesine inceledim. Ben ne kadar şey saklıyorsam onun da en az benim kadar sakladığı şey vardı. Gözlerinden bile belli oluyordu bu.
Anlatacağı bir sürü şey vardı aslında ama o ısrarla ''Anlatacak bir şey yok.'' dedi.
Bardaktaki içkiden bir yudum daha aldım. ''Mutlaka vardır. Herkesin anlatacağı bir şeyleri vardır.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamana Sığınanlar
Ficção AdolescenteAilesini küçük yaşta trafik kazasında kaybeden Barlas'ın aslında dışarıdan görüldüğü gibi muhteşem bir hayatı yoktur. Birkaç arkadaşı, etkilendiği bir kız ve geçmişe dair anıların verdiği hüzün yanındadır sadece. Onun için zaman hiç ilerlemez, o sad...