KAFESİN İÇİNDEKİ BEDEN

1.3K 297 25
                                    

Geride bıraktıkların öylesine yıpratır ki seni mutlu ve güçlü bir insanken, hayattan nefret eden ve savaşmaktan korkan birine dönüşürsün. İnsanlar yüzüne baktıkça kendinde birşeyler ararsın. Sanki en büyük kusur senin yaşaman gibi, sanki senden başka herkes kusursuzmuş gibi...

*****

Karşısında gördüğü adam o yıkık dökük evde gördüğü eli silahlı adamdı. Genç adam ona doğru gelirken korkudan başka birşey hissedemiyordu. Yüzündeki duygusuz ifade adeta bedenini uyuşturuyor ve göz kapaklarına kadar hareket etmesini engelliyordu.

"Kimsin sen? "

Genç adamın soğuk ve ürkütücü sesi kulaklarında her yankılanışında kalbi daha hızlı atıyordu. Adam ona doğru geldikçe korkudan onun geriye doğru adım atmasına sebep oluyordu.

"Benimle oyun oynamayı bırak. Bir soru sordum ve bana doğru düzgün cevap ver. Anladın mı beni! "

Gözlerinde biriken yaşlar birden akmaya başlayınca yanaklarında hissettiği her bir damladaki sıcaklık ateş gibi yakıyordu adeta. Ne kadar bağırmak istesede sesi çıkmıyordu. Yaşadıkları, çaresizliğin hiçbir yerde yazılmayan anlamı gibiydi sanki. Bu öyle birşeydi ki sanki ne kadar zorlasan sana çıkış yolunu aralayan kapıyı hep kilitli tutuyordu. Hafızası ona oyun oynuyormuş gibi hatırlamaya çalıştıkça geçmişi ondan gizliyordu. Geçmişte o nasıl biriydi? Neden konuşamıyordu?

"Tamam. Yeter kes ağlamayı. Dilsiz misin? Cevap versene!"

Genç adam kızın korktuğu için konuşmadığını düşünüp daha çok öfkeleniyordu.

Sessizce akan göz yaşları gitgide sessiz hıçkırıklara dönüşmeye başlıyordu. O konuşmuyordu. O dilsiz miydi gerçekten?

Adamın gözlerine baktığında sadece düşünceli görünüyordu. En ufak bir duygu kırıntısı yoktu.

"Birazdan geliyorum. Sakın kaçmaya kalkışma. Anladın mı!"

Korktuğu için başını sallayarak onayladı. Adam kapının yanına gidip iki kez kapıya vurup bekledi. Ardından kilit sesi gelince kapıyı açıp sert bir şekilde çarparak çıktı. Kapıdan gelen kilit sesi burdan kaçmanın ne kadar zor olduğunu ona kanıtlamaya yetiyordu. Hem kaçsada gidecek bir yeri var mı, yok mu onu bile bilmiyordu. Ama burada fazlasıyla tehlikedeydi.

Zaman geçtikçe açlığı, halsizliğne ortak oluyordu sanki. Yorgunluk tüm şefkatiyle vücudunu sarıyordu git gide. Beyni ne kadar uyanık kalması için sinyaller gönderse de gözleri aynı oranda beynine savaş açıyordu. Uyanık kalmalıydı.

Daha fazla dayanamyıp ayağa kalktı. Çünkü biraz daha o halde kalırsa uykuya dalacaktı. Etrafı incelemeye başladığında masada duran biblolar dikkatini çekti. Biri siyah, bir diğeri ise sanki onu tamamlıyormuş gibi görünen kırmızı iki melek. Bibloları eline alıp inceledikten sonra masanın üzerinde ters çevrilmiş bir çerçeve olduğunu fark etti. Merakına yenik düşüp çerçeveyi ters çevirdiğinde gördüğü resim ufak çaplı bir şaşkınlık geçirmesine sebep oldu.

Küçük bir çocuk kollarını genç yaşlarda bir kadına dolamış gülümsüyordu. İkisi oldukça mutlu görünüyordu. Bu küçük çocuk o genç adam olabilir miydi? Fakat şu an ki haliyle aralarındaki fark oldukça fazlaydı. Ama garip bir şekilde gülümsemesi dikkatini çekmişti. Çok güzel gülümsüyordu. Birbirlerine sevgiyle bakmaları onun azda olsa duygulanmasına sebep olmuştu. Acaba onunda sevdiği bir ailesi ya da aşık olduğumi biri var mıydı? Belki de vardı ve onu çok seviyordu. Belki de hala onu bekliyordu. Onu bu duygusal düşüncelerinden ayıran kapının hızlı bir şekilde açılması oldu. Kapıya doğru baktığında adam ona öfkeyle bakıyordu. Elindeki resmi hızla çevirip eski yerine koydu. Ardından genç adamın gür ve korkutucu​ sesi tüm odada yankılandı.

"Benim eşyalarıma dokunma hakkını sana kim verdi!"

Adam hızlı adımlarla yanına gelerek kızın kollarını sıkıca kavrayıp sert bir şekilde sarstı. Bu olanlar onun güçsüz bedeni için çok fazlaydı. Ardından yorgunluk ve açlığa daha fazla dayanamayıp yere yığılması bir oldu.



Gözlerini hafif aralamasıyla başındaki şiddetli ağrıyı hissetmesi bir olmuştu. Sanki birşeyler daha fazla uyuması için diretiyor, gözlerine meydan okuyordu. Bir anda yaşadıkları aklına gelince gözlerini hızlı açtı. Onun için bu kadarı çok fazlaydı. Onun için artık geçmiş diye bir şey yoktu. Peki ya geleceği? Bundan sonra ne olacaktı? İsmini bile bilmiyordu. İsmini bilse de aklındaki o hapsolmuş cümleleri dile getiremiyordu.

Daha fazla düşümeyi bırakıp etrafı incelemeye başladı. Şu anda bulunduğu oda uyuduğu ilk odanın aksine gayet temiz ve düzenliydi. Uyuduğu yatağın yan tarafında ufak bir pencere, önünde ise büyük yeşil bir kapı vardı. Bu yeşil kapı o kötü adamların onu sürüklerken gördüğü kapılara fazlasıyla benziyordu. Yavaş hareketlerle yataktan kalkıp ufak pencereye doğru ilerledi. Pencerenin yanına gelince pencerenin kaçamayacağı kadar ufak olduğunu fark etti. Ardından pencerenin kolunu indirmesiyle ciğerine temiz havanın dolması bir oldu. Dışarıya göz gezdirdiğinde bahçenin görüntüsü diğer odanın penceresinden baktığı manzarayla aynı gelmişti. Etrafta hiç ev görünmüyordu. Aşağıda bir haraketlenme fart ettiğinde pencereye daha çok yaklaşıp birşeyler duyabilmeyi umut etti. Fakat aşağıdan hiç ses gelmiyordu. Pencereye bakmanın fayda etmeyeceğini anlayınca pencereyi kapatacağı sırada o adamı gördü. Adama bakarken kaşları istemsiz bir şekilde çatılmıştı.

Adam oyalanmayıp ileride bekleyen siyah renkteki arabaya bindi ve hızla oradan uzaklaştı. Aradan bir kaç dakika geçmeden ağaçların arasından yine aynı renkte bir araba göründü.
Araba durduğunda arabadan uzun, esmer bir kadın indi ve hızla binaya doğru ilerledi.

Uzun süredir pencereden dışarıya izliyordu. Hava git gide kararıyordu. Ve yağan soğuk yağmur damlaları yüzüne damlayıp ürpermesine sebep oluyordu. Oda fazlasıyla bunaltıcıydı. Bu yüzden pencereden gelen soğuk hava ve yağmur kokusu onu az da olsa rahatlatıyordu. Uzun süre ayakta durmaktan bacakları ağrımıştı. Daha fazla ayakta duramayacağını anlayıp ufak pencereyi açık bırakarak yatağa doğru ilerledi. Yatağa oturduktan sonra gözlerini yeşil kapıya dikti. Kapıyı açmaktan korkuyordu. Çünkü açtığında neyle karşılaşacağı düşüncesi beyninde korku sinyallerini yayıp vücuduna titreme emirlerini veriyordu adeta.

Yaşadıklarını düşündüğünde içinden yaşadıklarının adil olmadığını geçirdi hayat ona karşı geçmişinin üstüne çelik zırhını çoktan kuşanmıştı. Onu yerle bir edip o geçmişi ortaya çıkaracak bir hamle yapamıyordu. Beyninde dolanan tek soruyu kendine yeniden yöneltip kirpik diplerinde biriken göz yaşlarını serbest bıraktı. Neden diye sordu kendi kendine? Neden bu lanet olası hayatı yaşıyordu? Kendine aynı soruları sormaya devam ederken bu düşüncelerin yok olmasına kapının kilit sesi neden oldu? Basını kapıya doğru çevirince kapı aniden açıldı ve içeri pencereden baktığında gördüğü esmer kadın ve iri takım elbiseli bir adam girdi. Göz yaşlarını elinin tersiyle silip kadını dikkatlice incelemeye başladı.

Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Fikirleriniz benim için gerçekten çok değerli. ❤❤❤

İŞARET DİLİNDE AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin