"Melek Hanım bu olay sizin için ne kadar üzücü olduğunun farkındayız ama anneniz ilaçları aksandığı ve aç kaldığı için hayatını kaybetmiş durumda." Diyen doktora çevirdim sert bakışlarımı.
"Ne demek ilaçları aksandığı ve yemek yemediği için hayatını kaybetti!?" Dedim bütün hıncımı, kelimelere döker gibi.
"Dediğim gibi Melek Hanım."
Birden aklıma Ece geldi. Sahi o nerde-
Aman Allahım yoksa o...
Oturduğum yerden hızlıca kalktım ve koşar adımlarla dışarı attım kendimi.
Nerede olabilir di? Diye düşünürken aklıma Fırat'ın şu kimsenin bilmediği, sadece benim bildiğim o evi geldi.
Tam taksiyi durduracak iken, beyaz külüstür bir araba önüme yanaştı. Tabii ki içinde Kelem'i beklemiyordum.
"Atla." Dedi.
Dediğini yaparak arabaya bindim.
Kelem'e baktığımda, gözündeki kızarıklıkları göremedim çünkü güneş gözlüğü takmıştı.
"Emniyet kemerini bağla." Dedi.
"Nereye gidiyoruz? Önemli bir işi-"
"Sana göstermem gereken bir şey var dediğimi yap." Diyerek sözümü kesti.
Sustum ve kemerimi bağladım.
Araba hızlandıkça hızlandı benim ise umrumda değildi, şuan tek düşüncem annemdi. Artık o yoktu. Artık ev boştu. Ondan bana sadece kıyafetleri kalmıştı. Onlarla idare etmeliydim.
Annemle yaşadağımız anlar, aklımdan bir film şeridi gibi geçerken durduğumuzu fark ettim.
Kelem ise arabadan inmiş benim yanıma gelip, kapımı açmıştı. Kolumdan tutup "Gel meleğim." Dedi.
Gittim.
Sessiz, sakindim ki Ece kaltağını görene kadar.
Yine Fırat'la idi. Öfkemi yüzüne kusmak yerine, koşarak saçlarına dolamak istedim parmaklarımı. Ama bu mümkün değildi.
Kelem ellerimi o kadar sıkı tutmuştu ki, onun elinden kurtulmak imkansızdı.
Ece ve Fırat geldiğimizden habersiz, yiyişiyorlardı.
Hepsi Ece yüzünden olmuştu. Bunu niye yapmıştı? Diye sormak mantıksızdı. Çünkü. Fırat'ın sevgilisiydi. Fırat ise intikamın peşindeydi. Annesinin, yani Fisun teyzenin ölümünden, annem ve beni sorumlu tutuyordu ve bu oldukça aptallıktı.
Fırat'ın kendisi de aptaldı zaten.
Yüzümü Kelem'e çevirdiğimde bana bakıyordu.
"Şimdi ne yapacağız?" Diye sordum.
"Doğru olanı." Diye yanıtladı.
"Doğru olan ne?"
"Polise gidip her şeyi anlatacağız." Dediğinde şaşkınlıkla yüzüne baktım.
"Bu çok saçma. Ben Ece'yi güzelce benzetmeden, şuradan şuraya adım atmam."
Gözlerini devirerek, elimi arabaya doğru çekmeye başladı. Ben ise inatla geri çekiyordum.
Bir anda Kelem beni arabasıyla arasına alarak, öpmeye başladı.
Bu ne kadar iyi hissettirse de, bulunduğumuz konum yanlıştı.
Sertçe göğüsünden iterek "Ne yaptığını sanıyorsun sen!?" Diye bağırdım.
"Ece'yle Fırat yanımızdan geçiyordu ve bende..."
Konuşmasını yarıda keserek, cümlesini tamamladım. "Ve sende bizi tanımasınlar diye beni öptün?"
"Aynen öyle." Dedi.
Fırsatçı!
"Neyse bir an önce gidip, polise haber vermemiz gerekiyor meleğim." Dedi.
Bu sefer sustum. Dediğini yapacaktım. Ama içimde bir ukte kalacaktı.
°▪°
Polis karakolunun önüne geldiğimizde, Kelem elimi tuttu ve karakolun içine doğru yürüttü.
Yürüyordum boş boş.
Hayatım bitmişti benim.
Gitmişti, hayatıma anlam katan kadın.
Beni öylece yapayalnız bırakıp gitmişti.
Ece'ye olan öfkem daha çok artarken, Kelem'in bir polis ile konuştuğunu gördüm ve dinlemeye başladım.
"Buyurun." Dedi ve bizi bir odaya yöneltti.
Odanın kapısını çalarak ilk önce kendi girmişti.
İçerideki adama, yani komutana bir şeyler söyledikten sonra eliyle içeri geçmemizi gösterdi.
Bizi gören, beyaz saçlı, oldukça yaşlı ve tombik komutanın yüzünde güller açmaya başlamıştı.
Buna bir anlam veremesemde, hafif bir tebessüm etmeye çalıştım.
Sadece çalıştım. Ama yüzümde tek kas oynamamıştı.
Mimik ayni mimikti.
Gözlerim donuk ve soğuktu.
Dudaklarım birbirine kenetlenmiş, açılmamak için direniyorlardı.
Kulaklarım ise duymamaya meğillilerdi.
Kelem'in ağzından, "Dayı." Kelimesi çıkmıştı.
Bunu sahiden o mu söylemişti?
Bir komutana, 'Dayı' demek ne kadar doğru olabilirdi?
Komutan ayağa kalktı ve bize doğru gelmeye başladı.
O kadar da, kötü bir şey değildi aslında 'Dayı' kelimesi.
Ve Kelem'in yanına vardığında, elini havaya kaldırdı.
Ne yani, bir 'Dayı' kelimesi için, Kelem'e vuracak mıydı?
Ama çok şaçma!
Artık sevdiğim insanların, canının yanmasına dayanamazdım ben.
İzin veremezdim, vermezdim!
Komutanın havadaki elini tuttum ve kıvırdım. Sonra da karnına bir tekme patlattım. Yerde iki büklüm olmuş yatıyordu.
Hayal dünyamdan çıkıp , gerçeğe dönüş yaptım.
Veya hiçbir şeyi umursamayacaktım.
Ne yaparsa, yapsın.
Komutan, Kelem'e vurmak yerine kolunu sıvazladı ve "Ne kadar oldu paşam görüşmeyeli? Özlemişim. " Diyerek, sıkıca sarıldı.
Ben ise şaşırmıştım.
Evet fazlasıyla şaşırmıştım.
Kelem ise "Fazla oldu be dayı. Ne yapayım, işlerle uğraşıyorum. Bende çok ozlemişim seni." Dedi.
Demek bu komutan, Kelem'in dayısıydı.
"Neyse, bu hanım kız kim?" Diye sordu, bana bakarak komutan.
Kelem ise "O..."
"O benim arkadaşım dayı." Dedi.
BU BÖLÜMLÜK BU KADAR. BİLİYORUM FAZLASIYLA BOŞLAMIŞTIM HIKAYEYI AMA OLSUNDU, YAZMAYA DEVAMDI!😂😂
OKUDUGUNUZ ICIN COKK TENKS😂😂😂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK
ChickLitİzmir'de dünyaya gelen Melek'in doğuştan kaval kemiği eksikti. Bu nedenle bir bacağı da bir yaşında iken kesilmişti. Defalarca ameliyat geçiren Melek, çocukluğundan beri bir protez, bir de sağlam bacakla yaşıyordu. Evet, bu onun için oldukça zordu...