1.BÖLÜM *Giriş

505 76 121
                                    

MULTIMEDIA: TANITIM... ♡

MERHABA SEVGİLİ OKUYUCULARIM. FARKLI BİR HIKAYE YAZMAYA KARAR VERDİM. GÜZEL OLACAĞINI UMUYORUM. İYİ OKUMALAR.


"Hüzünlü ama umutlu bakışlarım, kendinden emin ama korkak duygularım, demir bacağım ve tükenmeyen umutlarım var benim."

A-4 kağıdına yazdığım alışveriş listesini elimde tutarak markete doğru yol aldım. İnsanların o acıyan bakışlarını, diz kapaklarıma kadar gelen mavi renkli, beyaz puantiyeli elbisemin açıkta kalan kısmındaki sağ ayağımda olan protez bacağımda hissedebiliyordum. Bu durum benim için pekte rahatsız edici değildi. En azından insanlar bacaklarının değerini bilebilirlerdi. Çocukluğumdan beri alışkın olduğum bir durumdu bu. Çok yürüdüğüm zaman zonklardı. En çok da sevindiğim konu, arkadaşlarımın alay konusu olmamamdı. Zaten alay edilecek bir şey yoktu ortada. Protez bir bacağım, felçli bir annem vardı. Hayata tutunmaya çalışıyordum işte. Elimden geldiği kadar.

İzmir'de dünyaya gelen Melek'in doğuştan kaval kemiği eksikti. Bu nedenle bir bacağı da bir yaşında iken kesilmişti. Defalarca ameliyat geçiren Melek, çocukluğundan beri bir protez, bir de sağlam bacakla yaşıyordu. Evet, bu onun için oldukça zordu. Küçüklüğünden beri bir balerin olmak isterdi fakat protez bir bacağı olduğu için bu mümkün değildi. Çocukluğunda, yaşıtlarının alaylarıyla yüzleşince en büyük korkusu acınmak olmuştu. Ona acıyan birçok insan vardı. Melek bu duruma artık alışmış, insanların ona pür dikkat bakışlarından bile artık rahatsızlık duymuyordu. Annesi, ona hep inanılmaz şeyleri yaşamak için yaratıldığını söylüyordu. Babası, Melek'in doğumunda hastaneye yetişmek için kiraladığı motorla hız yaparken trafik kazası geçirmiş, hayatını kaybetmişti. Geriye bir tek annesi kalmıştı çalışıp kızına bakıyordu ta ki merdivenlerden düşüp, felç olana kadar.

Marketin kapısından içeriye girdiğimde klimanın serinliği yüzüme vurdu. Bu oldukça rahatlatıcıydı. Sonunda o yakıcı sıcaktan kurtulmuş, kendime gelmemi sağlayan serinliğe kendimi teslim etmiştim. Köşede duran alışveriş sepetlerinden bir tanesini koluma takarak yürümeye başladım. Bir yandan listeye bakıyor, bir yandan da sepeti dolduruyordum. Sepetteki ağırlık kendini gösterince dengemi kaybedip, büyük bir gürültüyle yere düştüm. Sepete doldurduğum erzaklar etrafa saçılmıştı. Bir elimle yeri tutup tüm gücümle kendimi kaldırdım. Altımda kalan elbiseyi de diğer elimle altımdan çekip, açılan elbisemi örttüm. Koşturarak gelen görevli, elini uzatarak kalkmam için yardımda bulundu. İlk önce eline, sonra da ona baktım. Uzun boylu, iri yapılı, açık kahverengi saçları ve deniz mavisi gözleriyle elini uzatmış tutmam için bekliyordu. Tam geri çekecek iken süzmeyi bırakıp elini tuttum ve gülümseyip yerden kalktım. Ardından elbisemin arkasını silkeleyip kibarca konuşmaya başladım.
"Çok teşekkür ederim."

Cevap vermek yerine gülümseyip, kafasını salladı. Yerdeki erzakları toplamak için yere eğildim.

"Dur bir saniye, ben toplarım." Dedi görevli ve yere eğilip hepsini alışveriş sepetine doldurdu. Bir koli dolusu yumurtanın kırıldığını gördüğümde korku, gerginlik ve şaşkınlık bütün vücudumu ele geçirdi. Devletten aldığımız yardım parasıyla geçiniyorduk ve bu oldukça zordu. Elektrik, su, kira derken alışveriş parası için az bir miktar kalıyordu. Ya şimdi benden kırılan yumurtaların parasını isterlerse? Ben ne yaparım?

"Kırılan yumurtalar için gerçekten çok özür dilerim." Çaresizce söylediğim sözler karşısında görevli beni susturup kendisi konuşmaya başladı.

"Hiç önemli değil dert etmene gerek yok."

Minnettarca gülümsedim ve sepeti alıp kasaya yöneldim. Kasadaki bayan ilk önce bana ters ters baktı. Daha sonra aldığım erzakları barkota okuttu. "45 TL. Hım... Bir de kırılan yumurtaları sayarsak 55.90 Kr." Ne yani kırılan yumurtları da mı hesaba katmıştı? Kırılan yumurtalar para limitimi aşmıştı. Aldığım erzaklardan bir iki tanesini tam çıkartıyordum ki bana yardım eden görevlinin sesi ile duraksadım.

"O kırılan yumurtaları saymıyoruz. Benim aylıktan kesersin." Neden böyle bir şey söylemişti ki?

"Hayır, gerçekten hiç gerek yok neyse ödeyeceğim." Dedim ve kasadaki bayana dönerek "Şu ikisini çıkartınca ne kadar oluyor?" Diye sordum.

"48.50 kr canım." Öyle bir söylemişti ki, sanki benimle alay ediyordu. Pembe renkli cüzdanımdan çıkarttığım 50 TL'yi ona uzattım. Hızlıca elimden çekip aldı. Bu insanlar neden bu kadar kabaydı ki?

Erzakları bir poşete koyduğumda, göz ucuyla bize bakan görevliyi süzdüm ardından poşetleri iki elime de dengeli bir biçimde yerleştirdim. Markettin otomatik kapısından çıkıp, dışarıya ayak bastım ve yakıcı sıcaklığa 'merhaba' dedim. Bir süre sonra protez bacağımdaki demirinin ısındığını fark ettim. Ayağımda zaten ağrımaya başlamıştı. İstikametimi ileride görünen parka yönelttim. Beş dakika oturur dinlenirdim. Sonrada eve geçerdim. Parka vardığımda boş bir bank bulup üzerine oturdum. Beni gören çocuklar annelerine, elleriyle protez olan bacağımı gösteriyorlardı. Bu durum sadece beni gülümsetiyordu. Küçükken insanlar protez olan bacağıma bakınca bile ağlardım. Şimdi dalga geçseler bile, güler geçerim. İnsan büyüyünce her şeyin farkına varıyor. Şahsen ben, protez ayağıma bile şükrediyorum. En azından ayakkabımı giyebiliyorum, yürüyebiliyorum. Hayata her zaman kötü yönden bakmamalıyız. İyi yönden bakıp, hayata daha sıkı tutunmalıyız. Benim düşüncelerimi bozan marketteki görevli oldu. Şaşkınlıkla suratına bakarken, elindeki poşeti benim koyduğum poşetlerin yanına koydu ve yanıma oturdu. İkimizde susmuş karşıya bakıyorduk. Bu sessizliğe son vermeliydim.

"Bir şey mi oldu?"

"Şey... Kasada unuttuğun poşeti getirdim de."

"Ben kasada poşet unuttuğumu hatırlamıyorum." Dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Unutmuşun işte ya, ne üsteliyorsun!" Bağırdığı için gözlerimi kısıp ona değişik değişik baktım ardından kafamı çevirip etrafı süzmeye başladım. Bize doğru koşturarak gelen sarışın, kıvırcık saçlı küçük çocuğun arkasından annesi "Oğlum dur. Koşma!" Diye bağırıyordu. Tabi çocuk dinler mi? Yanımıza geldiğinde eliyle protez bacağımı göstererek bana sorularını yöneltmeye başladı.

"Abla bu bacağın neden böyle? Sen Demir Kadın mısın?" sorduğu soruyu bende soru ile cevapladım "Demir Kadın?" Çocuk gözlerini patlatmış bir şekilde bana bakarken onun bu haline gülmemek elde değildi. "Hani var ya Demir Adam. Onu kastettim. Şaşkın abla" Dedi kikirdeyerek. Bu haliyle oldukça tatlı ve sevimli görünüyordu. Dayanamayıp yanaklarını sıktım.

"Evet Ablacım ben Demir Kadınım. Nasıl görünüyorum ama?" Diye sordum kol kasımı göstererek. "Abla güzel görünüyorsun da ben şaka yaptım. Sen Demir Adamın yanından bile geçemezsin. Şimdi bana neden demir bir bacakla dolaştığını söyler misin?" Sahiden akıllı bir çocuktu inanmamıştı işte. "Bende senin yaşlarındayken daha demin koşturduğun gibi koşturuyordum. Annem bana koşmamam gerektiğini söylerdi. Fakat bende senin gibi onu dinlemezdim. Bir gün koşarken, kötü bir şekilde yere düştüm. Bu yüzde sağ bacağımı kaybettim." Söylediklerimin hepsi yalandı. Küçük bir çocuğa hayatımı anlatamazdım değil mi?

Marketteki görevli kendinden geçmiş bir şekilde onların konuşmalarını dinliyor ve onları izleyip gülümsüyordu. Protez bacağı olmasına rağmen hayat ile barışık neşeli bir kız görmüştü Delikanlı. Bu durum onun dikkatini çekmişti. Melek'in yüzünü hafızasına kazıyabilmek için dikkatlice yüzünü inceliyordu. Delikanlının getirdiği poşette aslında Melek'in parası yetmeyip kasaya geri bıraktığı erzaklar vardı. Delikanlının içine sinmemişti. Kasadaki kıza aylığından kesmesini söyleyip, erzakları poşete koyarak Melek'e yetişmek için hızlıca koşturmuştu.

MELEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin