Bölüm 3

8.4K 484 78
                                    

Tabakları masaya yerleştirip mutfağa geri döndüm. Demet annemle derin bir sohbete dalmıştı. Konuyu anlamak için mutfak kapısına yaslanıp elimdeki tepsiyi göğsüme bastırdım ve onları dinlemeye başladım. Üniversitedeki farklı yemek pişirme maceralarını anlatıyor bir yandan da salata malzemelerini yıkıyordu. Annemi ikinci günün sonunda gülerken görmek güzeldi.

Onları izlerken dalmış olmalıydım. Annemin "Gelip yardım etsene kıza," dediğini duyduğumda kendime geldim. Sersemlemiş bir şekilde ne yapacağımı düşünürken Demet yanıma gelip elimden tuttu ve beni tezgaha çekmeye başladı.

Onunla çok farklı karakterlere sahiptik. O neşeliydi, sıcakkanlı ve konuşkandı. Ben insanlara zor alışan yapıdaydım. Eğer ki moralim bozuksa –ki genelde bozuktur- beni güldürmek zordur. Şimdiye kadar farklı arkadaş ortamlarında bulunmuş hiç bu kadar yakınlaşmamıştık. Öyle ki dört yılın sonunda onu evime davet etmiştim. Bir ev arkadaşı aradığını da sosyal medya sayesinde görmüştüm zaten.

Önüme yerleştirdikleri tahtada marulları doğramaya başladım. Demet yanımda salatalıkları yıkıyordu. Yanlışlıkla elimdeki bıçakla parmağımı kestim. İkisi de işlerini bırakıp yanıma koştular. Önemli bir şey olmadığını söylesem de annem yine söylenmeye başlamıştı. Her zamanki şeyler. Beceriksizsin, mutfakta hiçbir şeyin yerini bilmezsin zaten, eline de bir iş yakışmaz.

Demet peçeteyi parmağıma bastırırken annem çoktan yara bandı aramak için mutfaktan çıkmıştı. Gözlerim yeniden dolmuştu. Psikolojim o kadar bozulmuştu ki.

Kahretsin!

Hiçbir şey yolunda gitmiyordu sanki. En düz yolda bile önüme bir engel çıkıyordu. Dolan gözlerimden yaşların akmasına mani olmak için bakışlarımı tavana diktim. Bu halim onu da üzmüştü. Başımda aslında annemin iyi birisi olduğunu benim için endişelendiğini saçmalayıp duruyordu. Anasını sattığımın hayatında bir kul da benim ruh halimi düşünmüyordu.

Elinde yara bandı ile geldiğinde söylenmeye devam ediyordu. Kendimi tutamayıp "Yeter!" diye bağırdım.

"Yeter sus artık! Susun duymak istemiyorum!"

Bana aldırış etmeden konuşmaya bir süre daha devam etti. Demet bile o neşeli halinden sıyrılmış ne yapacağını bilmeyen küçük bir kız çocuğu gibi ortalıkta dolanmaya başlamıştı. Daha sonra söylenmesi bitince bana çorbayı karıştırmamı emretti. Söylediğini itirazsız kabul edip ocağın başına geçtim.

Daha sonraki bir saatte Demet'in neyin nerede olduğunu sorduğu sorular haricinde aramızda hiçbir konuşma geçmedi. Dişlerimi öyle sıkıyordum ki artık ağrıdıklarını hissediyordum. Yemek yemeye bile mecalim kalmamıştı.

Sofraya oturduğumuzda annem hiçbir şey olmamış gibi eski neşeli haline döndü. Belki de kendimle ilgili değiştirmem gereken buydu. Üzgün ya da kızgın oluşumu belli etmemeyi öğrenmeliydim.

Demet'teki şeytan tüyü babamı da etkilemeyi başarmıştı. Öyle ki bana "Senin böyle arkadaşların da olduğunu bilmezdim," bile demişti. Dişlerimi fazla sıkmış olmalıydım. Yemek yerken acı çekiyordum. Yine de arada bana acıklı bakışlar atan arkadaşıma gülümsemeye çalışıyordum.

Sofrayı toplayıp kahve yapma işi bize kalmıştı. Her şey gibi kahveyi de güzel yapıyordu. Son bardakları da bulaşık makinesine yerleştirdikten sonra yanına sokuldum. Köpüklü olacağı şimdiden belliydi. Benim yaptığım kahveler genelde bulaşık suyundan farksız olurdu.

"Bunu bana da öğretsen hiç fena olmaz."

"Şu eve bir çıkalım merak etme bildiğim her şeyi istemesen de öğreneceksin. İş paylaşımı diye bir şey var."

Kilitli Hayaller (Lgbti)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin