GÖKYÜZÜNDE ASILI KALAN KADIN.
"Acının mesken edindiği bir ruhun gebe kaldığı kelimeler, bir adam için intihar etti dudaklarından."
Onu tanıdığım günün gecesinde, bir yıldız kaymıştı gökten. Dudaklarımı birbirine örtmüş, zihnimdeki anıları halının altına süpürmüş ve ruhuma iyi geleceğine inanmadığım bir duayı dudaklarıma ezberletmiştim. "Onu ver," demiştim. "Mutsuz olacağımı bilmeme rağmen bana onu ver." Bahar günü gibiydi. Fakat bu baharın tek farkı, çiçekler solgundu. Acı tazeydi. Bu baharda açan tek çiçek, göz yaşı çiçeğiydi. Ağıtlar yakardı bu çiçek baharları. Ve bir gün solacak mı, hep merak ederdim. Adamım soldu, o solmadı.
Veda Alabora. Hayatımı yıkıntıya çeviren adamdı.
Eskimiş bir parşömenin kıvrılmış kenarı gibiydi. Tüm yazıyı bozmuştu. Tüm düzeni alt üst etmişti. Onu henüz gördüğümde on sekizimdeydim. Saçlarımdaki örgüm ve ruhumdaki sürgümle mahallenin ortasında on altımda verildiğim kocamı bıçaklarken görmüştüm onu. Gözlerine o zaman sadece bir defa bakmış ve sonra...çekmiştim gözlerimi ondan. Utanıvermiştim bir kız çocuğu gibi. Yaptığım şeyden utanmamış fakat onun bana bakışlarından çekinmiştim. Onun da dediği gibi sanki yanaklarımda elmalar yetişiyordu. Ardından...Yirmi ikimde çıktı karşımda, tek acım. Bir hastane odasına getirirlerken beni, mahkumu, onu başıma diktiler. "Hasta," dediler benim için. "Durumu kritik."
Ellerimde morluklar vardı. Midem bulanıyor, başım dönüyor fakat gözlerim on yedimin ilk taze acısından bir türlü çekilip alınmıyordu. "Kocasını," bıçakladığı için hapishaneye atılan ben, ruhumdaki yaraları en sonunda dışa vurmuştum. Beni duvara çaldılar, ruhumdan kan aldılar. Ruhumdaki sızılarla baktığım gün gözlerine, işte o gün ben lal oldum. Ama oldum. Ben sağır oldum. Ona baktım. İyileştim sandım. Bana parmaklarımın hep sihirli olduğunu söyleyip gizlice öptüğü geceleri düşünüyordum da şimdi...Şimdi eskimiş bir fotoğraf karesinde, avuçlarımdaki kesikleri parşömenin kenarına damlatıp bana yazdığı mektubu okuyorum.
"Sevgilim," diye başlıyor mektubu. Kocasını bıçaklayan bir kadın, toplum içinde bir sevgiliye sahip olabilir mi? Ayıp, derler. "Atasını bıçaklamış! Öldürün!" Bizim mahallede işler böyledir. On yedimde sırf bana tecavüz etmeye kalktı diye öldürdüğüm kocam yüzünden bana sırtını dönen annem, şimdi kim bilir küstüm çiçeklerine su vermeyi de unutuyordur. Sonra Veda, devam ediyor.
"Bu sana yazdığım ilk gizlik mektup. Biliyorsun, her yerden beni izliyorlar." İçimden tekrar ediyorum. "Biliyorum," diyorum. "Biliyorum." Sonra gözlerim beni mahkum ettikleri dört duvar arasına kayıyor. Mahpusta yine olay çıkardığım için hücreye aldılar beni. O şimdi duvarların arkasında, kaçmayayım diye elinde bir tüfekle beni bekliyor. İnsan sevdiğinin özgürlüğünü istemez mi? Benim güzel adamım istiyor. Ama sadece, istemekle kalıyor.
Gözlerim duvara tırnaklarımla açtığım çiziklere kayıyor. Bakınıyorum onlara. Ve o çizikler bana geçmişi anımsatıyor. Benim hikayem, on sekizinde mahpusa atılıp kendi celladına aşık olan o kadının hikayesi.
Ben, Ağıt Olgun.
Bir gece vakti, bir asker kapımı tıklatıyor. Onu görüyorum. Elinde silahı ile hücreme gelmiş. Ben kenarda titriyorum. Kusmuşum etrafa. Kokmuşum, kokuşmuşum. Adam geliyor, gözleri bala çalmış. Baldan çıkmış. Elini uzatıyor. Tanıyorum o gözleri. On sekizimde, beni almaya geldiklerinde gördüm o gözleri. Bu gözler Veda'nın gözleri. On sekizimde dilediğim dilek aklıma geliyor. Dudaklarımı büzüyorum. Ellerimde morluklar, ben o gün ölüyorum.
"Kalk," diyor. Emrediyor. Fakat sesi öylesine yumuşak ki incitmekten korkuyor. Kalktığımda anda, elime bir kelepçe geçiriyor. Beni hastaneye götürüyor celladım.
O gün oluyor, ben aşık oluyorum.
İşte bizim hikayemiz böyle başlıyor.
-
Ne zaman başlayacağı belli olmayan bu hikaye, sadece tadımlık kısa bir bölümle sizlerle. Merak etmeyin, hiçbir hikaye bu hikayem yüzünden aksamayacak. Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin.
Sorularınız için:ask.fm/gokyuzukokan.
Sevgilerimle,
Dila.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNDE ASILI KALAN KADIN
Historia CortaBir kadın özgürlüğünü teslim etmiş. Bir adam, kadını gökyüzünde asılı bulmuş. O gün bugündür, gökyüzü hep özgürlük kokmuş.