ÜÇÜNCÜ AĞIT.

9.4K 1.2K 495
                                    

Kan ağlıyor özgürlük. Salıncağımın mabedi, gökyüzü, kan ağlıyor. Elimde bir parça ekmek, onu da kuşlara atıyorum. Özgürlüklerini yaşayabiliyorlar diye, daha çok yaşasınlar istiyorum. Ben, ölümü kabulleniyorum.

Dün hastaneye gittik. Bir serum bağladılar koluma. Tüm gece boyunca gözlerini kırpmadı Veda. Bir an olsun gözleri gözlerimden ayrılmadı. Bir an olsun, parmakları parmaklarıma dokunmadı. Ama sözsüz bir lisanı belledik biz. Ben ona baktım, baktıkça bakakaldım. O bana baktı. Baktıkça günah işlediğini hissetti sanki. Ama bakmaya devam etti. Bir adam, bir günahın boynuna vebal olduğunu bildiği halde, nasıl günah işlemeye devam ederdi, bilmiyordum ama ona izin verdim.

Şimdi bir parça ekmek almaya kendime izin veriyorum. Dudaklarımı ısırıyor, ekmeğin kokusunu içime çekip küçüklüğümü hatırlıyorum. Küçükken annemin evde kızarttığı ekmeklerin kokusu burnuma geliyor. Gözlerim sulanıyor, kalbim kanlanıyor, kalbim oyuluyor. Oyuktan akan kana bakakalırken ben, kapım açılıyor.

Veda geliyor.

"Yine mi ekmeğini kuşlara verdin?" diyor. Sizce de...sizce de beni düşünmüyor mu? Sanki düşünüyor. Sanki zihninin bir kısmına bu sefer benim hakkımda düşünmeye izin vermiş gibi. Bayram günü üzerine bayramlığını giyen kız çocuğu gibi mutlu oluveriyorum bir anda. Dudaklarıma yamuk bir gülüş asılıyor. Bu Veda'ya ilk gülüşüm oluyor. Kaşlarını çatıyor bana bakıp. Elindeki tüfeğe bakıyor ve gözlerimi kapatıyorum. O tüfek, beni hep korkutuyor.

"Korkma," diyor sessizce. "Zararı yok."

"Korkmuyorum," diyorum. Bu ona ilk yalanım.

"Benden korkuyorsun."

Sessiz kalıyorum.

Hücrenin kapısına dönüyor. "Ağıt Olgun'un ilaçlarını getir!" diye bağırıyor. Ardından kapıyı kapatıyor ve sürgüyü çekiyor. Nefeslerim sığlaşıyor. Onunla ben, bir odadayım. Kaşlarını çatıyor. Elindeki tüfeği bırakıyor ve yanıma yaklaşıyor. "Ağıt," diyor. İsmim dudaklarında yanık kalıyor. "Güzel Ağıt. Korkma benden, sana zarar verme, veremem. Aşağı mahallenin komşu kızısın sen. Nasıl zarar veririm saçlarına kına yakmış o örgülü kıza?"

Beni hatırlıyor.

Aşağı mahallenin o kızını hatırlıyor. Sahi ona nasıl baktığımı da hatırlıyor mu? Gözlerime sıkıştırdığım hüznü biliyor mu? Eğer bilmiyorsa, sorun değil. Ben öldükten sonra öğrenir belki. Belki de hiç öğrenmez. Velhasıl, ben bilsem yeter.

"Beni," diyor ve buna engel olamıyorum. "Hatırlıyor musun?"

"Akif Olgun'un biricik kızı Ağıt. Nasıl unutulur sahi bir ağıt?"

"Unutulmaz mı?"

Susuyor. Sustukça konuşuyor. Ben orada can veriyorum. Adım sesleri yaklaştığında ayağa kalkıyor. Kalkmadan elime bir kağıt tutuşturuyor. "Sakla," diyor. Hemen tişörtümün içine saklıyorum ve o tüfeğini alır, portmantodan öfkesini kuşanırken yine, ben onun duvara astığı hayali maskesine bakakalıyorum.

İlaçlarımı getiriyor. Tutuşturuyor elime. İçiyorum. Bir yararı olmayacak ama içiyorum. "Sağ ol," diyorum. Ses çıkartmıyor. Ama dudaklarından ufak bir tebessüm yayılıyor.

Veda odadan çıkıyor. O çıktığı an tişörtümün içine sakladığım küçük kağıdı çıkartıyorum.

Kağıtta bir şiir yazıyor.

"Ben
utangaç bir kalbi taşırım geceden.
Ben sana
âşık olduğumu,
Ölsem söyleyemem..."

Yazı eğri. Altında V. Harfi yazıyor. Başım kalkıyor. Midem bulanıyor.

Kusuyorum.

Çünkü ben, ilk defa bu kadar özgür hissediyorum.

Kustukça içimdeki acı çıkıyor. Bir mahkum, askerine aşık olabilirdi.

Peki ya bir asker, mahkumuna aşık olabilir miydi? İçim kalkıyor. İnanamıyorum. Belki de diyorum, benimle dalga geçiyor. Sükunet dudaklarımı kıvırıyor. Kağıdı okuyorum. Kağıdı bir kez daha okuyorum. Ben öylesine deli bir cesaretle, ağlıyorum. "Veda," diye inliyorum. "Veda..."

Sonra uyuyorum.

Rüyamda onu, yüreğimde ağıtlarını görüyorum.

Ben Ağıt Olgun, bu gün özgür hissediyorum.

Bir hapishanede.

İLETİŞİM İÇİN:ASK.FM/GOKYUZUKOKAN.

FACEBOOK GRUBUMUZ İÇİN:GÖKYÜZÜNDEN HİKAYELER.


GÖKYÜZÜNDE ASILI KALAN KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin