Yattığım yatakta oturur hale gelerek gözlerimi ovuşturdum. Etrafıma bakındığımda üç duvar ve bir tarafı aynadan oluşan bir odadaydım. Etrafıma bakmanın bir şey değiştirmeyeceğini anladığımda aynadaki yansımamdan gözlerimi kaçırdım. Doğrudan kendime bakmak şuan isteyeceğim son şeydi. Ama oraya bakmadan da duramıyordum, oradaki varlığım beni rahatsız ediyordu. Yerden gözlerimi ayırmadan ayağa kalktım. Aynanın önüne geldiğimde sırtımı aynaya vererek oturdum. Nerede olduğum o an için umurumda değildi. Daha kaybedecek bir şeyimin kalmadığını düşündüm, canımdan başka...
Mezarlıktan korkan bir kız ölüme her gün adımlayabilir miydi? Adımlıyordum. Her geçen gün biraz daha yaklaşıyordum sonuma. 2 buçuk sene önce ölmem gerekirken Koray bunu erteleyerek benim yerime geçmişti. Değmemişti, evet benim için değmezdi. Kafamı iki yana salladım. Benim tek varlığım O'ydu gölgesine kimsesizliğimle sığındığım adam O'ydu. Peki neden onun gölgesinde mutlu bir şekilde ölmeme izin vermeyip kimsesizliğimle beni baş başa bıraktı? Bana yaşamak her geçen gün daha da artan bir cezaydı.
"Bu kadar sevilmemeyi hak edecek ne yapmıştım ben?" Diyerek ellerimle saçlarımı çekiştirdim. Annem neden benden öldürecek kadar nefret ediyordu? Ediyor muydu? Sanırım onunla tanışmadan ne olduğunu öğrenemezdim. Ama eğer sevseydi bana bunları yaşatmazdı.
"Bilmem." Arkamdan bir ses gelmesiyle irkildim. İlk başta kendimde arkama dönmeye cesaret bulamamıştım, fakat merakıma yenik düşüp arkama dönmüştüm. Ayağa kalktığımda aynadaki yansımam da beni takip ediyordu. Elimi aynaya koyduğumda aslında bunun bir ayna olmadığını yeni anlamıştım. Ateşe tutmuş gibi elimi bir anda çekmemle karşımda dimdik dikilen kıza baktım. Onun eli hala camdaydı. Odanın bir köşesine hızla yürüyerek yere oturdum. Gözlerimi sımsıkı yumarak ellerimle kulaklarımı kapattım.
"Lütfen bir kabus olsun."
"Kabus benim Alya." Yine aynı sesi duyduğumda kendi sesimden bile iğrenmiştim. Ellerimi kulaklarımdan çektim hiçbir zaman bir işe yaramamıştı. Kafamı kaldırarak camın diğer tarafında bağdaş kurmuş bir şekilde beni izleyen kıza baktım.
"Kimsin sen?" Sorduğum soruyla başını eğerek beni incelemeye başladı.
"Ben senim, sen de ben." Dediğinde akıl sağlığının benimkinden çok daha bozuk olduğu anlaşılıyordu.
"Uyandı." Dediğinde camın açılmasıyla iki tane hemşire beni sanki cansızmışım gibi yatağa yatırmıştı. Çırpınıyordum ama her şey bir anda gerçekleşiyor ve bitiyor gibiydi. Sakinleştirici damarlarımda geziniyor, alışık olduğum hissizlik bedenimi ele geçiriyordu. Gözlerimin önünde son gördüğüm şey ise kendi yüzüm oluyordu.
"İyi uykular, ikizim." Ve sonu olmayan bir boşluğa düşme hissi. Çok tanıdık.
"Ben senim, sen de ben değil mi?" Dediğinde gülümseyerek benim gibi olan gözlerinin içine baktım. "Evet sen ben demek, ben de sen. Asla unutmayalım." Diyerek küçük kollarımla küçük bedenini sardım.
••••••••••••••••••••••••••••••
"Neden sen kurtarmıyorsun?" Diyerek karşısındaki adama baktı Yağız. Adam ondan pek fazla büyük görünmüyordu. Yapılıydı, ama yaşıt gibiydiler de. İncelemeyi kesip gözlerinin içine baktı. Neden bu kızı umursuyordu?
"Kimsin sen? Alya neden umurunda?" Adam kaşlarını çatarak Yağız'ı tek yumrukla yere serdi. Ardından eski halini alarak denizi izlemeye başladı. Anında sakinleşerek alnına düşen saçlarını düzeltti.
"Aysal."
"Ne?"
"Onun gerçek adı Aysal." Yağız yerden destek alarak oturur hale geldi. Takma adının Aysal olduğunu biliyordu. İkisi de biliyordu. Fakat neden Aysal diye ısrar ediyordu? Bu adam Yağız'ın aklını fazla karıştırmıştı.